16 Eylül 2012 Pazar

Stephen King - Zifiri Karanlık, Yıldızsız Gece

King'in dört hikâyesi var, bu hikâyelerin ortaya çıkış kıvılcımları ve King'in hikâye türüyle ilgili görüşleri kitabın sonunda.

1922: Bir çiftçi babamız var, çok kitap okuyor ve gül gibi geçinip gidiyor. Bir eşi var, bir de oğlu var. Eş Arlette'e babadan 100 dönümlük bir arazi kalıyor ve adamımız Wilf bu araziyi kendi arazisine katmak istiyor ama Arlette çiftçilikten bıkmış, büyük bir şehre gitmek istiyor. Bu noktada Sinsi Adam ortaya çıkıyor; King'in pek sevdiği o bilinmeyen, karanlık bir kötülük enerjisi. Sinsi Adam'ın dediklerini yapan Wilf, oğlu Henry'yi annesine karşı kışkırtıyor ama cinayet için bu yeterli değil. Henry'nin annesinden nefret etmesi lazım. Çok içtiği bir gece annesi büyük bir başarı örneğiyle yapıyor bunu; oğlan Metodist Kilisesi'ne gidiyor, dindar biraz. Annenin bazı uygunsuz hareketlerinden sonra kadını gebertiyorlar. Burada benim Yavaşlatılmış King Zamanı adını verdiğim bir zaman var. Adı çok şekil, değil mi? King bir karakterine cinayet işletirken zamanı iyice yavaşlatıp bütün ayrıntıları verir ya, öyle.

"Bıçağı yanağından çıkartırken çeliğin dişlere temas ettiğini düşündüm. Gözünün biri dehşetle bana dikilmişti, diğeri yere düşen silaha doğru yoyo gibi sarkıyordu."

Yoyo kısmı abartılı oldu ama anladınız. Bu kitapta da böyle bir cinayet sahnesi var. Muazzam.

King'in kafayı bozduğu Ergen Bilinmezliği'yle alakalı bir bölüm:

"(...) Henry dönüp bana baktı. Ağzının kenarından kan sızıyordu ve altdudağı şişmeye başlamıştı. Gözlerinde sadece ergenlere özgü o katıksız, çiğ öfke vardı." (s. 18)

Eğer King okuyorsanız bilin ki şiddete uğramış, nefretle bakan bir genç varsa o olayın sonu iyi bitmeyecektir.

Neyse, kadın ölüyor, su kuyusuna atıyorlar. Üstüne bir de inek öldürüyorlar, onun cesedini de atıyorlar, çünkü kadının ölmediğini düşünüyor baba. Sonrasında annenin şu babadan kalan araziyi satmak istediği şirketin avukatı geliyor, kadının ortadan kayboluşunu araştırıyor. Ondan sonra şerif geliyor, o da araştırıyor. Henry'nin bir sevgilisi var, mal çocuk onu hamile bırakıyor, kızı yatılı bir okula yolluyorlar ve cinayetten ötürü kafayı üşüten Henry kızın peşinden gidiyor falan. Olaylar, bir şeyler...

Bu işi sevdim; bir de King Gri Gözü var yine.

"(...) Gözlerindeki o araştıran pırıltı kaybolmuştu. Yeşil de öyle. Gözleri, bulutlu bir gündeki gölün rengi gibi mat, sert bir griydi." (s. 74)

Ciddi bir hadisede, kafayı kırmak üzere olan bir insanın gözleri King için hep gri. Sadece kafa kırma olayı da değil, sanıyorum doğaüstü bir algılayışı, görüşü olan insanlarda bu göz rengi değişimi oluyor.

Sıçanlar da var; Lovecraft'ın Duvarlardaki Fareler hikâyesi geliyor akla. Bu hikâyede de korkulan iki şey var. İkincisi; Arlette'in hayaleti. Esas adamımız bu sebeple kafayı kırıyor yavaş yavaş. İkincisi de cesedi yiyen fareler. Fareler her yerden çıkıyor, olayın üzerinden yıllar geçtikten sonra bile hikâyenin sonunda fare var yine.

Çok kısa anlattım, bir dünya yan olayla sadece bir cinayetin öyküsü değil, sokakta gördüğümüz insanların olağanüstü bir olayda nasıl davranacaklarının da öyküsü bu.

Koca Şoför: Tess bacımız, görece ünlü bir serinin yazarı. Bir imza gününe çağrılıyor, dönüşte kitapçının tarifiyle kestirme bir yoldan gitmeye karar veriyor ama kestirme yollar problemsiz olmasa böyle öyküler de ortaya çıkmaz.

Tess tecavüze uğruyor, boğazı sıkılıyor ve öldü diye bırakılıyor. Meğersem ölmemişmiş. Bir şekilde evine gidiyor ama bu "bir şekilde" ifadesini öyle hop diye düşünmeyin, King'in bu hikâyelerdeki konsepti, belli bir zaman aralığında bütün davranışların olduğu gibi ortaya konması ve bu davranışların ardındaki sebepleri belirlemek. Tecavüze uğrasam, uğrasanız ne yaparız? Bu.

Hanım düşünüyor, düşünüyor, olayın arkasında kitapçı bayanın olduğunda karar kılıyor ve düşüncesinin doğru olup olmadığını anlamak için kadının evine gidiyor. Beklediği gibi kadın şaşırıyor, bizim hanım da içeri gidip gebertiyor karıyı. Ardından iki evladın peşine düşüyor. Burada bir aile dramıyla karşılaşıyoruz, gerisini de anlatmıyorum.

Mesela çok ince bir nokta. King'in ayrıntıları hakkında bir fikir verebilir:

"Yedi saatten az bir süre içinde iki kez duş yapmıştı ama kendini hâlâ kirli hissediyordu. O kadar banyoya rağmen onu hâlâ içinde hissediyordu. Onun...
'Çük suyu.'
Ayağa fırladı, korkmuş kedisi koridora koşarken ve ortalığı batırmasına ramak kalmışken lavaboya vardı. Kahvesi ve mısır gevrekleri tek bir öğürtü eşliğinde ağzından boşaldı." (s. 234)

Normal insanların başa gelen felaketlerden sonra yarattıkları karakterler zenginliğinde King süper; Tess polisiye kitaplar yazıyor ve o kitaplardaki en zeki karakterin yardımına başvuruyor. Psikolojik bir mekanizma zannediyorum, bilincin yabancı olduğu topraklarda bilinçaltının da yardıma koşması gerekiyor, sanırım bu yüzden evinde romanlar yazıp mutlu mesut yaşayan bir insan katile dönüştüğünde başkalaştırdığı yaratılarından yardım alıyor.

Adil Uzatma: Ben düşündüm ki Ruhlar Dükkanı'nın... Ya bir şeyi söylemeden edemeyeceğim; arkadaş nasıl isimlerle çeviriyorsunuz şu kitapları ya. Needful Things nere, Ruhlar Dükkanı nere... Evet, o kitaptaki Gaunt dönmüş de milletle anlaşma yapıyor. Çünkü olay Derry'de geçiyor, Castle Rock civarı. Ayrıca bu hikâyede anlaşma yapan öcünün de dişleri sivri, tırnakları sivri, falan.

Olay şu: Muhasebeci ve kanser bir abimiz var, bu abinin bir de liseden arkadaşı var. Bu arkadaş hayatta çok başarılı olmuş, çok mutlu bir adam. Bizimkinin sevgilisini çalıp evleniyor, üç çocuğu falan oluyor. Streeter namlı bizim muhasebeci eleman, tenha bir yolda bir tezgahta takılan adamın tekiyle bir anlaşma yapar ve yıllık kazancının %15'ini satıcı abinin hesabına yatırmak şartıyla en nefret ettiği adamın hayatının bok oluşunu izler. Bu sırada kanserli hücreler kaybolur, çocukları zengin olur falan. Öbür tarafta nefret ettiği en yakın arkadaşının hayatının dibe batışını yakından izler. Böyle.

İyi Bir Evlilik: 27 yıllık bir evlilik, bir insanı tanımada ne kadar yeterli olabilir? Zaman önemsiz olmak üzere benim cevabım şu: Gerçekleşen olaylara verdiği tepkiler ölçüsünde bir insanı tanıyabiliriz, ötesini bilemeyiz. Dünya yok olacak olsa eşimizin kendi hayatı pahasına bizi kurtarıp kurtarmayacağını bilemeyiz. Hiç bakmadığımız rafların diplerinde neler bulabileceğimizi bilemeyiz. Annesine bakmak üzere evden ayrılan ve iki saat sonra dönen ev arkadaşımızın o sırada bir kıza tecavüz edip etmediğini bilemeyiz. Her insan bildiğimiz ölçüde yaşıyor, dolayısıyla bilmediklerimiz o kadar ağır olabilir ki dünyaya olan inancımızı kaybedebiliriz ama bu yine bizim suçumuz. Yani arkadaş, asla "asla" demeyeceksin. Olay bu.

Darcy ve Bobby, 27 yıllık evli bir çift. Bobby bir nümizmat, yani para koleksiyoncusu. Hep bu sebeple, hem de işi gereği çokça yolculuk yapıyor. Tabii hikâyenin en başında bu yok; Darcy'nin hayatını, ikisinin nasıl tanıştığını, evliliklerini, çocuklarını falan görüyoruz. King'in evlilik hakkındaki tespiti süper: Uzun yıllar süren bir evlilikte birikmiş sayısız küçük anıların ağırlığıyla mutlu olduğumuz sonucuna varabiliriz. Bunun dışında iki taraf arasında belli sınırlar vardır, iki taraf arasında belli ödünler verilir ve bunlar bilinmeyendir. Kabul edilemeyenlerdir veya. Bunlar görmezden gelinir, pek umursanmaz. Bir süre Sonra. 27 yıl bence oldukça yeterli bir süre.

Neyse, Darcy bir gün garajdaki bir kutunun derinlerine bakıyor. İşte görmemesi gereken bir şey var falan. Bob arıyor o gece, anlıyor ki Darcy'ye bir haller olmuş. Darcy yatıyor, kalkıyor, karşısında Bob. Bob meğer küçük düzenekler kurmuş. Filmlerde görüyoruz; mesela bir çekmeceye içten bağlı küçük bir iplik. Açtığın anda kopuyor falan. Durumu anlatıyor Bob, çocukken böyle manyak bir arkadaşım vardı, işte kamyon kazasında öldü falan. King'in karakterleri kamyonlardan, tırlardan da çok çekti, evet. Kadın bununla yaşayamıyor elbette. Böyle bir şey.

Süper bir kitap, 5 TL'ye aldım. Şaka gibi. Dostlar, bakınız; Shaft'ın iki arka sokağına gidin, küçücük bir dükkan var orada. Bulduğunuzu kapın. Adam çok ucuza satıyor.

Yani King yazmış, biz okuyup keyiften dört köşe olmuşuz. İşte öyle bir şey.

Arkadaşlar, geçen cumartesi Cenk Taner Kartal'daydı. Tek başına geldi, şarkılarını çaldı ve gitti. Bir fotoğraf çektirmek istedik, elim ayağım birbirine dolaştı. Kız arkadaşım sohbet etti, sonra yanına gittik.

"Ebi," dedim. Arada baktı.
"Ebi, çek seviyiriz."

Yiğit Özgür karakterine döndüm yemin olsun. Lan saygıdan adamın bel hizasından aşağıda duracaktım, o derece. Lise kahramanıdır Cenk Taner, Kadıköy'dür ve gençliktir.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder