1 Ocak 2013 Salı

Erhan Bener - Yaralı Aşklar

Bener'in son kitaplarından biri. Hikâyeler.

Sabırlık: Yazlık, Foça tarafları muhtemelen. Bener oraları pek seviyor. Neyse, ressamımız var bir tane. Bir gün bir misafir geliyor buna, bir kız. Ressamın bir sergisinde tanışmışlar, kız haber vermeden pat diye geliyor. Ressam şaşırıyor, sonra alışıyor duruma. Kızı da beğeniyor açıkçası. Kız da sıcak davranıyor adama. Çeşitli sohbetler, bir şeyler. Adam çekiniyor biraz, arada kırk yaş falan var. Lan hamle yapsam mı, yapmasam mı diye düşünüyor. Kız bunu öpüyor, bu da dur falan diyor. Öyle bir anda höy diye olmaz gibisinden. Sonra sevişiyorlar sanıyorum, ardından kız gidiyor. Bu kadar. Bir adamın çekinceleri, bir kızın rahatlığı, Lolita atmosferi. Böyle acayip bir şey.

Kahve Molası: Hikâye öyle bir başlıyor ki sanki çok küçük bir rastlantı çok şey değiştirecek sanıyoruz. Yazar, okuru direkt yönlendiriyor. Ben sevmem böyle bir şey, özgür hissetmek isterim. Burada o yok, hikâyenin sonunda çok manyak bir tesadüf de yok. Dolayısıyla biraz fail.

Bir devrimci ortamı incelemesi aslında. İşte devrimcinin sevgilisi olmaz falan, bu tarz işler var. Aileler, ekonomik durumlar ve gençlerin toplumsal konumları. Böyle. Rastlantı da şu: Esas kıza aşık olan bir adam var, kızın evindelerken kahve dökülecek, bu adam ellerini açıp kahvenin yere dökülmesini engelliyor, tabii eller haşlanıyor. Aynı gecenin sabahında da polislerce öldürülüyor. Olay bu.

İlk Aşk: Liseli iki genç, küçük bir kasaba. Birinin sevgilisi oluyor, parti gibi bir şeye gidecekler, esas oğlana da bir kız ayarlıyorlar. Esas oğlan kıza aşık oluyor, kız da buna aşık oluyor. Kız büyük bayağı. Nişanlı falan, sevgilisi Amerika'da, dönünce evlenecekler. İşte aşk meşk, sonra adam Amerika'dan dönüyor, sonra taşınıyorlar. Bizimki aşk acısından parkeleri kemirecek neredeyse. Böyle. Eskiden insanlar ne pis aşık oluyormuş arkadaş ya, sizli bizli konuşmalar, akrostişli mektuplar. İşte bunlar hep Osmanlı. O zamanın manyaklıkları azalarak bitecek umarım. La git konuş, en fazla reddedilirsin.

Kaçış: Gazeteci bir kardeş var, memleketin uzak bir köşesinde yolculuk esnasında benzini bitiyor. Etrafta PKK'lılar var, tehlikede. Bir köye sığınıyor, köyde de düğün şenlik menlik var. Bir kız evlendirilecek ama kız evlenmek istemiyormuş, kasabada sevdiği bir memur varmış, kaçacakmış. Adamımız kıza yardım ediyor. İşte çeşitli sosyal problemler, kadınlara değer verilmemesi, bu şekil.

Yataklı Vagonlar Mabudesi: Bu güzel işte. Bir kadın var, iyi eğitimli bir bürokrat. Lakin baskıcı bir ailede yetiştiği için duygusal olarak pek gelişmemiş, beyim bilirci. Bir malla evleniyor, maldan çocuğu oluyor ve hayatından memnun değil. Sonra bir adamla tanışıyor, bu adam da hayatından memnun değil falan. İşte kadının hayatını ve toplumu sorgulaması, sıkıntılar, bilmem ne. Sonra beraber İstanbul'a gitmek üzere trene biniyorlar, trende ahlak bekçisi bir biletçi var. Kadının canını çok sıkıyor, sonra kurtuluyorlar bundan ve hikâye bitiyor. Şöyle bitiyor:

"Korkmuştu Murat. Eğer verdiği yüklüce bahşişle memuru susturamamış olsaydı, Haydarpaşa garında benimle birlikte karakola gitmeyi göze alabilecek miydi? Belki o zaman da yine dışarıdan, başka yollarla beni kurtarmaya çalışacak, ama kendisini doğrudan tehlikenin içine atmayacaktı. Bunda da haklı sayılırdı elbette. Mantığın gereği buydu. Ama ya sevginin?" (s. 102)

Buradan anlaşılıyordur nasıl bir atmosfer taşıdığı. Bener'in değinmek istediği noktalar gayet net ama anlatım biçiminde büyük sıkıntılar var. Laboratuvarda deney farelerini izler gibiyiz, her şey bir haritaya göre belirleniyor, her şey pek bariz. Dolayısıyla okuyucu için heyecan yaratıcı bir hadise yok.

Nazife Hanım'la Kızları: Bir genç ve iki kız kardeş hakkında. Yine gençlerin ilk maceraları falan. Uzun uzun anlatmaya gerek yok.

Eski Kareler: Okuyucu şaşırtmacalı tipik bir hikâye. Sekiz milyon tane benzeri olduğu için şaşırılmaması doğal. Eski bir oyuncu var, parasız kalıyor, kimsesiz kalıyor, bir gün otobüste bir kız bunu görüyor, gülümsüyor. Adam da kızın kendisini tanıdığını düşünüyor. Aşk meşk olayı kuruyor kafasında. Meğer kız yerini vermek için bakıyormuş. Bu.

Pavyonda: Tipik bir Türk gencinin pavyonla imtihanı. Düz.

Sonuncu: Kangrene dönmüş 10 yıllık bir ilişkinin incelemesi. Düz.

Evlilik Ajansı: Sosyetik zengin düşürmeye çalışan kızların maceralarını dinleyen bir adam. Düz.

Eski Defter: Heh, kitaptaki en güzel hikâye bu. Geçmişte yaşanmayan bazı şeyler gelecekte nasıl yaşanabilir, ilişkiler, böyle şeyler.

Şimdi mekan yaratmada bir sıkıntı yok, kasaba, insanlar falan süper. Dediğim gibi, bir konuyu bodoslamadan anlatmak ne yazık ki sıkıyor. Bener meraklıları okusun, öbür türlü bulaşmayıp devam edin.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder