20 Ocak 2013 Pazar

Neil Gaiman - The Sandman/Preludes & Nocturnes

Liseden Umut diye bir dostum var, adam Kadıköy'e her gittiğimizde Dragonlance veya Forgotten Realms kitaplarından alırdı. Ben Lovecraft derdim, o fantastikli derdi. Aptalca bir önyargı oluştu bende ve yıllar boyunca adamın okuduklarından tek bir tanesini bile okumadım. O kitapları millet lisede yalayıp yutmuştu, ben yanından bile geçmedim ne yazık ki. Bir de pahalıydılar lan; korsanı morsanı da olmadığı için 9-10 sene öncenin parasıyla 10 küsur milyona falan geliyordu bir tanesi. Bu vesileyle dandik bir anımı da anlatayım. Sıkılanlar direkt kitaba geçsin lütfen. Anlatmak istiyorum. Benim blog'um lan burası, istediğimi yaparım. Şimdi ben etüt öğretmeni olarak geçen sene çalıştım bir ara. Çocuğun teki bu Olimpos Tanrıları mı ne, öyle bir seri var. Onu okuyor. Dedim dayıt sen bunu bırak, şöyle bir olay var. Ona başla. Umut bayağı anlatmıştı olayları, ben de bu çocuğa anlatıyorum. Bir süre dinledi beni, sonra annesini aradı. Teneffüse çıktım, geldim, bir de baktım kitap elinde. Oha diyorum içimden, anneye bak lan. D&R'dan almış bir de. Dershane Bağdat Caddesi üstündeydi, Şaşkınbakkal'da. D&R çok yakın oraya. Ama yanlış kitap alınmış, Göç var elinde. Dedim işte lan bu yanlış, Anayurt'la başlayacaksın, değiştirt bu kitabı. Tamam hocam falan. Bir teneffüs daha. Geldim, elinde Anayurt. Evladım dedim, bu ne lan. Ne ara değiştirdin? Diğer kitabı çıkardı. Değiştirtmemiş, annesi alıp getirmiş yine. Haha. Oğlum ne anneler var lan. Helal olsun, değil mi sevgili kariler? Helal olsun. Umut'a da helal olsun, adam İTÜ Makine'de araştırma görevlisi şu anda. Bizim sınıftan bayağı bir şey çıktı. Bir ben, bir de Burak diye bir arkadaşımız kaldık bir şey olamayan. Henüz.. Ben aylak oldum, o adam avare oldu. Lan ben ne anlatıyorum ya. Kitaba geçek, kadere depik atak.

Umut'tan aldım, adam yıllardır anlatır. E bir de Neil Gaiman tabii lan, erken dönem Neil Gaiman hem de. Artık daha fazla bekletmek istemedim ve giriştim. Adamda İngilizcesi olduğu için onu okudum ben de, isim o yüzden İngilizce.

Öncelikle hiçbir ayrıntıyı unutmuyoruz. Kim kimdi, kim kimle ne konuştu, duvarda hangi poster asılı, radyoda hangi şarkı çalıyor, karakterlerden biri kitap okuyor, ne okuyor. Bunlara dikkat ediyoruz, çünkü karşımıza tekrar çıkabilirler. Üstkurgular bilmem neler havalarda uçuşuyor.

Sandman kimdir? Sandman, Morpheus vs. insanların isim verme hastalığından nasibini almış, bir ton adı olan bir tanrı. Tanrı diyeceğim, çünkü gördüğüm bir iki eleştiride insanların inanmayı bıraktıklarında Sandman'in ailesi olan Endless ailesinin varlıklarını sürdürecekleri yazılıydı. Oysa bakınız, ikinci kitapta Sandman diyor ki son insan da bir şekilde cortladığında bizim görevimiz sona erecek. Biz onlar için varız, biz onların hizmetindeyiz. Ben buradan şunu çıkardım; Amerikan Tanrıları'ndaki hadise. Unutulmuş tanrılara ihtiyaç yoktur ve bu tanrıların güçleri kaybolur, bir nevi ölürler. Dolayısıyla evet, Endless tayfası için tanrı topluluğu diyebiliriz. Neyse, Sandman dayımız rüya aleminin kralı, düşlerin efendisi diyelim. Rüyalarla gerçekliğin arasındaki duvarı kaldırabilen, görevleri ve sorumlulukları olan, kısacası pek güçlü bir dayı.

Güçlü de, ölümlüler tarafından yakalanıyor 1916'da. Okült okült işlerle ilgilenen ve Aleister Crowley'yi kıskançlıktan çatlatmak isteyen bir mistikçi bilim insanı, Sandman'in kardeşi Death'i çağırmak için bir ayin düzenliyor, tuzağa düşen Sandman oluyor. Sandman tılsımlı bir çemberin içine hapsediliyor, bu sırada pembe taşına, başlığına ve torbacığına el koyuyorlar. Ondan sonra yıllar geçiyor, büyücü dayımız ölüyor ve onun oğlu da 80 yaşına falan geliyor, Sandman hâlâ konuşmuyor, bildiklerini anlatmasını istiyorlar ama hiçbir şey anlatmıyor ve eline bir fırsat geçsin diye bekliyor, bekliyor. En sonunda kurtuluyor oradan, büyücünün oğlunu sonsuz bir uyanışın içine hapsediyor ki her uyanış aslında başka bir kabusa uyanış. Sonsuza kadar. Korkunç. Tabii hapsedildiği zaman düşleri yarım kalmış insanlar var. Kimi çocuk, kimi yetişkin. Bunlar ya sonsuz bir uykuya dalıyor ya da deliriyor. Hatta sonsuz bir uykuya dalan kızın birine tecavüz ediyorlar, kızın çocuğu oluyor ve evlatlık veriliyor. Bütün bunlar olurken kız uyuyor. Bunlar 60 yıldan fazla bir süreyi kapsıyor, dolayısıyla Sandman kurtulunca bunlar da normale dönüyorlar ve bakıyorlar ki yaşlanmışlar.

Sandman, çalınan eşyalarını bulmak için diyar diyar gezmeden önce evine dönmek istiyor, yolda Abel ve Cain'in evine gidiyor. Habil ve Kabil, hikâyelerini biliyorsunuzdur.

"Sen niye ot yeşillik falan veriyon lan?" *dıkş*

White Wolf'un ortamlarında vampirlerin doğuşu da bu ikiliye bağlanıyor, ilginizi çekerse bir araştırın derim. Mükemmel.

Evet, Sandman evine döner ve bakar ki evden geriye pek bir şey kalmamış. Kaçırıldığı zaman uzun bir süre uzaktaydı ya, varlığından gücünü alan ev de boku yemiş tabii. Hizmetkarlardan bazıları arazi olmuş, bilmem ne. Dayımız, eşyalarının nerede olduğunu söylesinler diye Three-in-One adlı üç cadıyı çağırıyor. Söylediklerine gel: Torbacık John Constantine'in elinde. Bizim iblis avcısı Constantine. Lan ne güzeldi filmi ya, paylaşmadan edemem, bunun kadar güzel bir cehennem ortamı daha görmedim filmlerde:


Başlık bir iblisle takas edilmiş. Pembe taşı da Batman'le Robin ele geçirmiş. He, bu dünya DC Evreni'nde, o yüzden Batman'dir, şuydur buydur, hep var.

John Constantine'le gidip alıyorlar keseyi. Torba değil de kese diyelim. Burada bir sıkıntı yok, asıl sıkıntı Lucifer'ı görmeye gidince ortaya çıkıyor. Lucifer, Cehennem'in yönetimini iki ortakla paylaşmak zorunda kalmış; Azazel ve Beelzebub. Sandman kendine ait olanı istiyor ve milyonlarca iblis arasından başlığına sahip olanı buluyor. Burada bir mücadele olacak. Sandman kaybederse iblisin hizmetkarı olacak, iblis kaybederse başlığı verecek. Yarışma süper; biri ben şuyum diyor, diğeri ben onu öldüren buyum diyor. Sineği öldüren örümcek, örümceği öldüren yılan vs. En sonunda Sandman "umut" olduğunu söyleyip kazanıyor. Başlık da cepte.

Bundan sonrası karışık. Pembe taş, katı rüya. Yani çok kuvvetli, insanlara kafayı yedirtecek bir taş ve bir psikopatın eline geçiyor. Bu psikopat dayının bir kafede altı insana yaptırdıkları var, çizgi romanın en rahatsız edici bölümü bence orasıydı. Başka bir güç kendilerini yönetiyor ve her şeyin farkındalar. Göz çıkarma falan, ööf. Yine hacamat eden Sandman oluyor tabii, sonuçta koskoca tanrı lan, bütün gücünü o taşa basacak değil ya.

Son olarak bir hikâyeciğimiz var, kız kardeş Death'le karşılaşma. Beraber gezip can alıyorlar falan. Eğlenceli ölümler. Böyle şeyler.

Böyle yanisi. Güzel lan, bir sonraki sayıyı da okudum ama onu da yarın yazarım.

3 yorum:

  1. Burası senin blogun lan! Yaz sen, biz istemediğimiz kısımları atlarız :D

    YanıtlaSil
  2. nostaljı oldu ,hoş oldu .ben de lise son da dersaneden ,okuldan kaçar karşıyaka'nın kuytularındaki baykuş'a giderdik ,sadece çizgiromanların olduğu,cennetimizdi.sandman'in türkçesi yoktu ,dehşet de pahalıydı ,neyseki arkadaşın durumu bana göre epeyi iyiydi o alırdı ,dokunmaya korkarak okurdum.şimdi kolayını buldum ,internetten indiriyorum,programını yükledim ,tabii isterdim alıp okumak ,ama liseden beri maddi durumda bi gelişme yok..eline sağlık

    YanıtlaSil
  3. sandman türkçesini indirebileceğim site var mı?

    YanıtlaSil