Başka bir bölüm, şiir üzerine düşünceler. Şiir üzerine konuşmak doğruca eleştirinin çözümleyici mantığına götürür, şairin şiir üzerinden konuşmasıysa yorumların yorumuna yol açar. Şiir insanın en gerçek, dolaysız ve özlü eylemlerinden biri. Şiirin tarihi, insanlığın tarihi. Şiir bir uzlaşma çabası, nihayetinde uzlaşamama durumu. Yunan tragedyaları iyi vatandaş olmanın özelliklerini belirlemek için yazılmışken Baudelaire bu meseleyi bambaşka bir yere taşımış. Toplumsal sorumluluk kısmına bu noktadan bağlanıyor mevzu, Erhan'a göre toplumsal ilişkiler dili belirliyor ve dil bu yolla bireyselleşiyor. "Şair, toplumun öncüsü değil, o toplumda yaşayan, o toplumun sancılarını duyan biridir yalnızca." (s. 21) Servetifünun'dan itibaren şiirimizin kısa bir değerlendirmesi geliyor sonra, noktalık düşünceyi alıp bitireyim: "Şiir, bu çağın yıkımına karşı insani düzlemde bir alternatif olmak zorundadır." (s. 24) Başka bir bölümde 1950'den sonra kuşaklardan değil, birtakım anlayışlardan söz etmek gerektiğini düşünüyor Erhan, Türkiye'de şiir gündeminin her on yılda bir yapay kuşaklandırmalarla, ayrımlandırmalarla değiştirilmek istendiğini iddia ediyor. Şiirin hayatla kurduğu anlam ilişkisini değerlendirme biçiminden kaynaklanıyor bu, şairin vicdan sahibi olup olmadığına dair tartışmalardan yola çıkarak Mehmet H. Doğan'a ulaşıyoruz, 1980'lerin şiirinin bireye hitap etmemesine dair bir düşünceye karşı çıkan Doğan, o günlerde o tür şiirlerin yazılmadığını söylüyor. Erhan'a göre bireyin/şairlerin hayat karşısında yetersiz kalmaları yüzünden kopukluklar ortaya çıkıyor, şiir veya okur kendini yalıtılmış, anlam delgiciliği sonucunda eline hiçbir şey geçmemiş halde buluyor. Şiirin başkaldırması gerektiğini söylüyor Erhan, yeni anlamlarını ve biçimlerini yaratmalı, yaşamı yakalayabilmeli, şiir ancak bu şekilde varlığını sürdürebilir.
Kırkayak Takvimi. Düşünce parçaları. Octavio Paz'ın ölümü, gazetede. Şiirleri aranıyor evin içinde, bulunamıyor. Sait Maden çevirisi, tünel kazmak pahasına bulmak istiyor Erhan. Sarhoşluğu en ayık hali. Bütün memelilerden nefret ediyor. Telefonu artık çalmıyor, yalnızca yürümek istiyor. "Bir çocuk örtüldü üstüme sanki." (s. 45) En büyük devrimci hareket yürümek. Odaya doğması istenen sazlı-sözlü güneş. Sonrasında deneme-günlük parçaları geliyor, emlakçıların doğurduğu sıkıntılardan bir evi terk etmenin hüzüncüne uzanan konular, yaşam parçaları. Sayısal Loto, at yarışları. Alkol bağımlılığı, Erhan'ın üzerinde incelikle durduğu konu. Doktora gidiyor ve öğreniyor ki bağımlıların en fazla %3'lük kesimi alkolü tamamen bırakabiliyormuş, boku yediğini düşünüyor. Alkolsüzlüğe katlanamayacağını düşünüyor. Alkolden kurtulabilse de Türkiye'den kurtulamayacağını düşünüyor, aslında arada pek de bir fark olmadığı için alkolden de kurtulmuyor. Xanax güncesi için sayısal bir şema hazırlanmış, her gün belli bir mg. ve uyuşukluk. Alkol kullanmamak gerekiyor, alkol kullanmayacaksa o hapları neden yutuyor? Nedenler ortadan kalkınca veya birbirine karışınca her şey olağanlığında sürüyor. Ankara günlerinde oluyor bunlar, Dikimevi'nden Bahçelievler'e bir otobüs. Dikkat, alkol var!
Sonrası anılar. Ankara'ya ve 1970'li yıllara dair, toplumsal vicdanın izini süren, kısılmışlığın yarattığı bezginliğin hissedildiği. Metin ve Nebahat Altıok, Ataol Behramoğlu, Özdemir İnce. Altıok'un Bingöl günlerinde biriktirdiği acıların Erhan'daki yansımaları. En sonda Deniz için bir bölüm. Erhan'ın oğluna yazdığı mektup değil, günce değil, bir iletişim çabası. Babalığın ne olduğunu hissettiğimi hatırlıyorum bu bölümü ilk okuduğumda, ben bir babaya hiç sahip olmadığımdan, olur da baba olursam çocuğuma neler söyleyeceğimi Erhan'dan öğrendiğimi düşünmüştüm. Fikret Kızılok ve Ahmet Erhan, babalığa dair iki önemli figür. Davranışlarını bilemiyorum ama sözlerinde öyle ağır bir sevgi var ki... Son bir detayla bitireyim, Deniz'in doğduğu gün Erhan'ın "kadim dostu, can arkadaşı" Doktor Ercan (Kesal) oradaymış, doğumhanede anneyle ve oğulla ilgilenmiş, uzunca bir süre.
"Sana babalık yapmama izin vermediler. Bu bir suçlama değil. Pek çok şeyin olduğu gibi, baba olmanın da acemisiydim ben. Ama bu dünyada bunu bana öğretecek bir tek insan vardı, o da sendin." (s. 134)
Bu blog, bu yazılar burada kimsesiz kaldı diye hayıflanır takipçi.
YanıtlaSilBuradaki yazılar kitapyurdu.com'a gidecek bir süre sonra, taşınma evresinde sanırım.
Silwww.kitaplardananlamayanadam.com adresinde mevzuya devam ediyoruz, bekleriz.