6 Mart 2015 Cuma

Paul Bowles - Esirgeyen Gökyüzü

Hülya mimlemiş. Diğer bloglarla pek iletişim kurmuyorum ama ara ara baktığım iki üç blogdan biri Hülya'nınki, cevaplarım. Zamanında kitap değiş tokuşu da yapmıştık. Piç'i öyle okumuştum. Tam KPSS zamanlarıydı, parasızlıktan kıvranıyordum ve kitabı okuduktan sonra bunalıma girmiştim. Sınavı kazanıp kitabı tekrar okumak için kendi kendime söz verdim ama öyle bir korkmuşum ki okuyamadım, elim gitmiyor bir türlü. Bak tüylerim yine coscortlak oldu. Tövbe.

1- Kitap okumak için evde belli bir yerin var mı?

Kıçımın rahat ettiği her yer olur.

2- Ayraç mı yoksa rastgele bir kağıt parçası mı?

Her şey olur. Kullandığım en acayip ayraçlar: Başka bir kitap -Borges'e selam- çorap, oklava.

3- Kitap okumayı belirli bir zamanda mı durdurursun yoksa belirli bir bölümde ya da bölüm başında mı durdurursun? 

Nefesim yeterse diye yardırıyorum bazen, yetmeyince uyuyakalıyorum ve sabah hiçbir şey hatırlayamayıp bölümün başına dönüyorum. Öbür türlü belirli bir bölümün başında.

4- Okurken yemek yemek mi bir şeyler içmek mi?

Kalem çevirmek.

5- Kitap okurken televizyon seyretmek mi müzik dinlemek mi?

Kalem çevirmek.

6- Tek seferde bir kitap mı yoksa birden fazla kitap mı?

Duruma göre. Genelde tek kitap ama beş kitaba çıktığım da oldu.

7- Okurken evde mi yoksa her yerde mi okumayı tercih edersin?

Ev iyi. Tercih meselesi değil de, yolda da okuyorum. Beş saatlik şehirler arası yolculukları tavsiye ederim.

8- Kitabın, kafanın içinde yüksek sesle okunması mı yoksa sessizce okunması mı?   

Sessizce. Kafamın içindeki kendi sesim olsa bile tahammül edemem.

9- Önündeki sayfaları okur musun yoksa sayfaları atlar mısın?

Ben direkt yiyorum, daha besleyici. Tavsiye etmem.

10- Ciltli kitap mı karton kitap mı?

Mukavva.

11- Kitap yazıyor musun?


İki metinle uğraşıyorum ama ne olur ne gider bilemem.

Settie, aynı sorular.


The Sheltering Sky, Kaybedenler Kulübü'nün bir bölümünde geçiyordu.

Kaybedenler Kulübü

Teoman'ın bir şarkısında Çölde Çay olarak geçiyordu. O.

Yol kitabıdır. Yolda rahatlıkla okuyabilirsiniz. Ben bunu her ay bir iki kez yaptığım İstanbul yolculuklarından birinde okumak isterdim. Saatler süren yolculukları bir soluğa indiren olaylar vardır ya, mesela o yoldan geri dönme fikrinin uğultusu, belki dünyanın dönme sesini duyma çabası, belki güzel bir kitap. Bir Akçay-İstanbul yolculuğu, gece. Topçular'dan Eskihisar'a geçmek üzereyken Ölü Erkek Kuşlar bitmiştir. Bir de nikaha bir ay kala bir ilişki bitmiştir. Kitaplarla hayatlar birbirine bağlanır ya. Hani şeydir, şarkılardır. Sabah güneşin ilk ışıklarıyla deniz yolculuğu birleşir de Nick Drake'tir, işte efendime söyleyeyim William Fitzsimmons'tır, böyle adamlar, böyle şarkılar... Bir şeyler yapar insana. Sonradan farkına varırsınız. Yanağınız ıslaktır. Nemden midir nedir. Neler olmaktadır, kaç dalga köpüğe boğulmuştur, kaç bulut tepenizden geçmiştir, neler yitmiştir, insan o ağırlığı hisseder de müziğe yaslanır ya, ya da neye yaslanıyorsa ona. Belki bilmezsiniz ama lütfen bilin, şeyi diyorum, evin yolunu bulamamayı diyorum. Bulamamayı istemeyi. Başını alıp gitme de değil, hep o anda kalma isteği. Yolun hallerinden birinde bulunma.


Müziğin sesi dünyanın sesini bastırır, dünya omuzlardan aşağı bastırır. Kıyı yaklaşır, şarkının biteceğinden korkulur. Şarkı bitecektir. Bir şey bitecektir. Hayatta hiçbir şeyden bundan korktuğum kadar korkmadım. Anların eskimesi. Neyse, tamam. Amin.

Üç kız çölde çay içmek istemiş, çöl onları yutmuş, bardakları kumla doluymuş. Çölde çaylarını böyle içmişler. Port ve Kit de bir şekilde içecekler çaylarını. Evli çift, New York'tan Afrika'ya uzanan yolculuklarında ilişkilerinin boşluklarını belki bildikleri dünyadan uzaklaşarak doldurmayı umuyorlar ama en başta içlerindeki boşluklar dolacak. Kumla. Uçsuz bucaksız bir boşlukta savrulacaklar. Betonların arasında kısılıp kalmalarının haricinde başka türlü bir yok oluşla karşılaşacaklar. Bardaklarına kendileri dolacak. Vahalara rastlasalar bile bir çölden ibaret kalacaklar.

Bu ikisini yanında Tunner vardır, genç bir adam. Erkek egosuna kapılıp Kit'i elde etmeye çalışır. Port, daha başlarda bir Arap kızıyla birlikte olmaya kalkışır. İlişkisinin daha iyiye gitmesini ister bir yandan, umutludur da. Kit, iyi hissettiği günlerin azalmasıyla birlikte mutlu olmaya çalışır ama tahammülsüzlüğü içten içe büyür. Sinirini saklamak için rol yapar, hissetmeden söylediği sözlerine yetişmeye çalışır ama zamanla kontrolünü kaybeder falan. Medeniyetten uzakta, yabancı bir dünyada olmaları içlerindeki çölü iyice büyütür. Yemeklerin yenilmeyecek gibi olması, sıcak, zor şartlardaki yolculuklar, geçmiyormuş gibi görünen zaman derken kırılmalar başlar. Port, mutluluğun başka yerlerde olduğunu düşünür bir zaman. Sömürgeleşerek pitoresk manzaralar üreten koca bir kıtada nereye gidilirse gidilsin mutluluk başka bir yerde olacaktır. Bu yüzden yolculuklarının sonu gelmez. Bu yüzden huzursuzlukları sürekli büyür. Kit, Port'un varoluşsal problemlerinden daha farklı bir noktadadır. Manzaralarla ilgili bir konuşmalarında Port sadece sıcağı sevdiğini söyler, Kit'se sıcakla soğuğu, yazla kışı ayırt etmez. Bir şeyleri kaçıracağını düşünür, bir bedel ödemek zorunda kalmaktan korkar. Sonuçta her zamanki fikir ayrılıklarından biri ortaya çıkar ve Kit noktayı koyar, belki de daha açık olamayacak bir şekilde: "(...) Sık sık aynı tepkileri göstermelerine, aynı duyguları hissetmelerine rağmen, hiçbir zaman aynı sonuçlara varamadıklarını, çünkü hayattaki amaçlarının birbirinin tersi olduğunu görmek ona hüzün veriyordu." (s. 85) Port da hayatın içine tam olarak giremediklerini söyler, tüm güçleriyle dışına asılmışlardır. Adam, mücadeleyi birlikte verdiklerini düşünür, farklılıklara rağmen önce birbirlerine, sonra hayata tutunmaya çalışırlar ona göre. Bu yüzden Tunner'ın girişimlerini görmezden gelir, Kit'e güvensizlik duymaz. Kit, Port'un yanlış kurduğu dünyanın bir parçasıdır ve bu ağırlığı taşıyamayacak hale gelince, sorumluluklardan ve oynamak istemediği rolden bir an olsun kurtulmak için Tunner'la sevişir. Omuzlarındaki yükü hissetmeyecektir bir süreliğine ama kum tanelerinin içine doluşmaya başladığını fark etmez. Port da aynı durumdadır. "Her ikisi de, bilincinde olmaksızın, zamanı yok saymak gibi tehlikeli bir hata işlemişlerdi. Yıllar hep birbirine benziyordu. Sonunda her şey olabilirdi." (s. 114)

Port hastalandı, Kit Arap tüccarlarla karşılaştı derken bitirdim. Ne notlar çıkarmışım da tembellik fena bir şey. Oryantal oryantal okuyabilirsiniz, okumazsınız, bilemiyorum. Bulursanız gelişine vurun ama.

Bir de J-Rock'tan pek uzak kalmışım, yine dinliyorum şu aralar da, şunu vereyim. Rurouni Kenshin'i sevenler bilir.

3 yorum:

  1. Canın yeniden Hakan Günday çekerse seve seve ödünç verebilirim. ;)

    YanıtlaSil