Calvino'nun önsözüne geliyorum, Manganelli'nin 1964'te çıkan ilk kitabıyla birlikte İtalyan edebiyatına yeni bir soluk getirdiğini söylüyor. "Zamanı gelmişti. İtalyan yazını yirmi yıldır benzersiz bir yazara, her tümcesiyle eşsiz, dil ve düşünce oyunlarında tükenmez ve dayanılmaz bir yaratıcıya sahip artık: Şimdiye kadar da Fransızcaya hiç çevrilmemişti yapıtları." (s. 11) Calvino önceden de biliyormuş sanırım Manganelli'yi, Corriere della Sera'da ve büyük tirajlı haftalık yayınlarda Manganelli soyadı sıklıkla görülüyormuş. Başka ne diyor, Manganelli'nin Rönesans ve Barok arasındaki İtalyan anlayışına bağlandığını, bu yüzden edebi açıdan en yalnız kişi olduğunu söylüyor, 19. ve 20. yüzyıl edebiyatına çok uzak, eski zamanların sesini günümüze getirip yeninin biçimini şekillendiren bir yazar olarak Manganelli, geleneği ve avangardı bir arada taşıyor. Bunlardan başka yüz parçanın birkaçını konuları itibarıyla bölümlere ayırmış Calvino, benzer konseptlere sahip parçalar sırayla okunabilir, birden yüze sırayla okumak şart değil. Ben sıradan okudum, otuz parçalık aradan sonra aynı noktaya çıkan anlatıları birbirine bağlamak iyi bir okur çalışması olabilir. Yine okur bilecek bunu.
Adamların olgulara göre biçimlenen yaşamları temel bir izlek, birkaçını inceleyeyim. Seksen dördüncü parçada yaşamının alegorilerden oluştuğunu fark eden bir adam var, gece yarısı uyanıyor ve yaşamıyla ilgili bambaşka bir bilinç boyutuna geçiyor. Yanında yatan eşi adalet alegorisi olabilir, disiplin alegorisi de olabilir. Evlenmelerinden önce kadın yaşam alegorisiydi belki, evlendikten sonra dünya alegorisi haline geldi. Çocuklar gelecek alegorisi, sevgilisi küçük düşme alegorisi, kendisiyse alegorileri anlamada yetersizlik alegorisi. Belki. Bir daktilo kağıdı iki sayfaya denk geliyor, hep iki sayfalık parçalar okuyacağız ve açık metinlerden kendi anlamlarımızı da çıkarmaya çalışacağız. Sekseninci bölümü Bokun Tarihi'ni okuduktan sonra okumak iki metni birbirine bağlar, metinleri genişletir, iyi olur. Tuvalet bekçiliğine atanan adam önce onurunun kırıldığını düşünür ama gelip giden insanları gördükçe tuvaletin, dışkının, besinin ve yaşamın ne olduğunu tekrar tekrar düşünerek boşaltım işleminin yan anlamlarını görmeye başlar. İşemek ölümü kabul etmek demektir, kentin farklı yerlerinden gelen insanlar yan yana dururlar, işlerini görürler ve aynı yok oluşun bir parçası haline gelirler. Cinsel organların kullanım biçimi insanların çözemediği bir belirsizliğe yol açar, yüzlerdeki durgunluğun bir sebebi bu anlam krizidir belki. Çürümenin ironik bir yanı vardır, sürmezse başka tür bir çürümeyi peşinde getirecektir. Karbon bazlı yaşam formuna sahip olduğumuz için oksijeni ve evrensel çözücü olan suyu, bedenimizi ortadan kaldırmak için yegane etkenler olarak görebiliriz. İşin kötüsü, bunlara muhtacız ve yok edicilerimizle birlikte var olmak zorundayız. Süreğen çürümeye boyun eğmek ilahi bir yönelimi doğurduğu için tuvalet bekçisi "kendi çişliğini bir kilise, kendini de ayin yöneten bir papaz" olarak görmeye başlıyor haliyle, oluşa boyun eğmenin alegorisine bu parçayı örnek olarak gösterebiliriz. Doksan dokuza bakıyorum, dünyadan kurtulmaya çalışan adamın beden hareketleri karşılıyor. Teslim olma pozisyonunu arıyor adam, fikrince bu pozisyonu bulabilirse zihinsel olarak bu dünyadan kurtulabilir, bedenin biçimi zihni özgür bırakabilir. Bedenin isyanlarına şahit olmasak da dünyanın yarattığı ağrıya rastlarız ara ara, bacaklar dünyayı sert ve acı çektiren bir kılıf olarak algılar, kollar kurtuluş organlarıdır ama dumura uğradıkları için bacaklarla aynı işleve sahiptir, ağrı yaratır. Tırnaklar için dünyanın başka önlemleri vardır, tırmalama eylemi acı vericidir. Dünyanın başlangıcına ulaşmaya çalışan adamın bütün istencini bir araya getirdiğini görürüz, ölümün yanında yürür gibidir, işkenceyi kabullenip teslim olma anı geldiği zaman bedeninin gerçekten de kurtulduğunu görür ve nihayetinde uykuya dalar. Dünyadan kurtulmanın en güzel yolu için övgü. Yüzüncü parçada tipik bir oyunculluk var, Calvino'nun metinlerini andırıyor bu parça. Bir yazar, bir yazar üstüne bir kitap yazıyor, ikinci yazar iki yazar üzerine iki kitap yazıyor. Kitaplar ve yazarlar artıyor, sonra kurgu tepetaklak ediliyor ve yazarları yazan ilk yazarın sonunun gelmesiyle metin sona eriyor. On numara bir son, parçaların hepsini derleyip toparlıyor.
Bu metni aylar önce alıp okuma sırasına koymuştum ama Twitter'dan "Eve Sığmayan Oda" elimi çabuk tutmamı söyledi. Kendisini bir süredir takip ediyordum, zevkine güvendiğim iki üç insandan biri olduğunu söyleyebilirim. Buradan da teşekkür ederim kendisine, Manganelli'nin ertelenmemesi gerek bir yazar olduğunu söylediği için. Manganelli gerçekten ertelenmemeli. Yenilikler taşıyan bir biçem kurmuş, şahane. Nitelikli okurun ve yazarın ilgisini çekecektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder