4 Aralık 2019 Çarşamba

Philip K. Dick - Androidler Elektrikli Koyun Düşler Mi?

Blade Runner adıyla sinemaya uyarlandı, sonra devam filmi çıktı falan, bunları biliyoruz. Bilmediğimiz şeyler arasında PKD'nin 1960'larda nörobiyoloji alanındaki gelişmeleri takip edip etmediği var. Muhtemelen etmiştir, muhtemelen Budist öğretilerde öznenin bir başkasıyla aynılığa ulaşmasının tekamül anlamına geldiğini de biliyordur, peki insanı insan yapanın sağlıklı bir empati kurabilme yetisi olduğunu o zamanlarda, Ramachandran'ın Öykücü Beyin'inde anlattığına göre nörolojinin "el yordamıyla" ilerlemeye çalıştığı yıllarda nasıl bilmişti, sezmişti veya kurgulamıştı, bunu ölümüne merak ediyorum. Voigt-Kampff Testi androidleri ortaya çıkarabiliyor, filmde de birkaç androidin katledilmesini izliyorduk, PKD'nin bu testi kurgularken Toronto Empati Testi'nden haberi var mıydı acaba? Testin tarihçesini bulamadım bir türlü, muhtemelen o yıllarda yoktu henüz. 1969'da Hogan Empati Testi diye bir şey varmış ama Voigt-Kampff'ın içeriğiyle benzer bir içeriğe mi sahip, bilemiyorum. Sonuçta PKD'nin müthiş bir öngörü sahibi olduğunu söyleyebiliriz. İkinci mesele de insanın geçirdiği evrimle hukuki gelişmelerin aynı hıza sahip olmaması. Androidler insanların empatik niteliklerini taşımadıkları için öldürülüyorlar, peki biyolojik yapıları insanlarla hemen hemen aynı olan androidler evrimin bir parçası olmalarını göz önüne alırsak kendilerini insandan ayıran eksik parçaya, empati yeteneğine kavuşurlarsa? PKD bu durumun tersini ele alıyor, çeşitli zihinsel hastalıklardan muzdarip insanların Voigt-Kampff'tan geçemediklerini ve androidlerden ayrıştırılamadıklarını, en azından böyle bir tehlikenin var olabileceğinden bahsediyor. Burada nörolojideki son gelişmelere odaklanabiliriz. Ramachandran aynı incelemesinde beyin ameliyatı geçiren bir hastadan bahsediyor, hastanın beynindeki acı bölgesini bulma çalışmaları sırasında hasta acı çeken başka bir hastayı görüyor ve kendi acısının beyninde yaktığı ışığın aynısı yanmaya başlıyor, sanki beyinler arasında henüz keşfedilmemiş kolektif bir bağlantı varmış gibi. İkiz parçacıklara benziyor bu olay, evrenin herhangi iki noktasındaki eş parçacıkların aynı değişimlerden geçtiği keşfedilmiş, bir parça kara deliğe girip farklı bir uzay-zamana doğru yolculuğa çıkarken -teorik bir şey bu tabii- diğer parça eşinin özelliklerini aynen yansıtmaya devam ediyor, arada ışık yılları ve belki de başka evrenler olmasına rağmen. Bu durumda androidlerin evrim geçirip empati yeteneği kazandıklarını düşünelim, onlara insan diyebilir miyiz artık, insanı insan yapan en büyük nitelik empati mi? "Sonradan insanlık" diye bir şey mümkün mü? Harari ve Kaku bu konu üzerinde duruyor, bilimsel gelişmeler öyle bir ivme kazandı ki hukukun yavaşlığı gelecekte büyük problemlere sebep olacak. İnanılır gibi değil ama bir örneğini günümüzde bile görebiliriz, hayvan haklarına dair yasayı düşünelim veya en önemlisi, erkek egemen toplumun bütün çürümüşlüğünü gözler önüne seren kadın cinayetlerini ele alalım, mevzunun altındaki temel problemlerin varlığı bir yana, hukuk tam olarak uygulanmıyor veya uygulama geç kalıyor, bu yüzden her ay onlarca kadın şiddete uğruyor, öldürülüyor. Bir dünya aksaklığın yol açtığı rezilliklerin yanında bilincin başka formlara kavuşmasıyla birlikte insanlığı tekrar tekrar düşünmeye başlayacağız, hümanizm sonrası -insan merkezcilik sonrası diyelim- dönem çoktan beri teorileştiriliyor, çeşitli çıkarımlarla geleceğin dünyası oluşturuluyor. PKD'nin de ucundan kıyısından dokunduğu bu mesele ileride insanoğlunun en büyük problemlerinden biri haline gelecek. Neyse, metinde bunlara benzer pek çok mesele ortaya konuyor kısacası. PKD 2000'lerin başlarında geçiriyor anlatısını, elli yıl öncesinde biraz iyimsermiş, o kadar ilerleyemedik sonuçta. Kendimizi büyük ölçüde yok etmeyi başaramadık, toz bütün dünyayı ele geçirmeye başlamadı henüz -bu toz olayı Interstellar'ın senaryo yazarına ilham verdi muhtemelen- ve androidler kaçak göçek yaşamaya başlamadılar. Kaku yüz yıl sonra yapay zekalı varlıklarla bir arada yaşayacağımızı öngörüyor, bilimin üstel ivmelenmesi kısa sürede aklımızı alacak gelişmeleri ortaya çıkaracak kısacası. Bunun yanında çok daha öncelikli problemlerimiz var tabii, önce bir arada yaşamayı öğrenmemiz gerekiyor.

Anlatı bir gün süresince yaşanan olaylara odaklanıyor ama nasıl bir gün, görmelisiniz. Rick Deckard sabah uyanıyor, eşiyle tipik tartışmalarından birini sürdürüyor. Iran'a göre androidler zavallı varlıklar, Mars'ta kapana kısılmış bir şekilde varlıklarını sürdürmeye çalışıyorlar ve arada sırada Dünya'ya kaçmaları hoş görülebilir. İnsanlık böyle düşünmüyor, özellikle Deckard. Öldürdüğü android başına 1000 dolar alıyor, dünyanın ayvayı yediği bir zamanda iyi para açıkçası. Elektronik bir hayvanları da var, koyun. Statü göstergesi, sınıf atlama aracı. Gerçek hayvanlar inanılmaz pahalı, elektronik olanlar satın alınabilir seviyede ama gerçek olmadıkları ortaya çıkarsa insanlar aşağılıyor sahiplerini, bu yüzden Deckard ve eşi hayvanlarının elektronik olduğunu gizliyorlar. Zaten birine, "Hayvanınız gerçek mi?" diye sormak büyük terbiyesizlik olarak görülüyor, ahlaki değerler sahip olunan metaların gerçek olup olmamasına göre biçimlenmiş. Böylesi bir dünyada pek çok şey gizleniyor veya daha sanal biçimlerde yaşanıyor, sanal ortamlardan biri, adını "empati makinesi" diye üfüreceğim bir şey. Tuşlarıyla duygu durumlarını ayarlayıp unutulmuş duyguları yaşayabiliyor karakterler, başkalarıyla empati kurabiliyorlar, böylece zaman da geçiyor, tozlar bir süreliğine unutuluyor. Kıyamet sonrası zamanlar yeni inançlar da yaratmış, gerçek yaşamın da sanaldan aşağı kalır yanı yok açıkçası. Mercerizm denen bir nane var, Mercer denen varlığın/adamın müritleri yeni dünyaya yeni emirler vasıtasıyla uyum sağlayabiliyorlar, bunu "tavuk kafa" denen tipler de başarabiliyor. İnsanın beyin yapısı bozunuma uğramış durumda, bazı insanlar bilişsel yetilerini kaybederek bitki olmaya doğru hızla yol alıyorlar, bunlara önce "tavuk kafa", sonrasında "karınca kafa" veya benzeri bir şey deniyor. John Isidore'la karşılaştığımız zaman tavuktan hallice kafasının aşık olma açısından işlevselliğini yitirmediğini anlıyoruz, yarısı boş bir apartmanda yaşayan adam alt katına taşınan kadına aşık olacak, sonrasında kadınla kadının arkadaşlarına yardım elini uzatacak ama önce Deckard'ın bölümlerine bakmalıyız. Dedektifin öldürmesi gereken beş android var, yeni modeller ve insanlardan ayrılmaları çok zor, Voigt-Kampff Testi'nin işe yaradığı söyleniyor ama birtakım şüpheler var, insanların android sanılıp öldürüldüklerine dair söylentiler dolaşmaya başlayınca androidleri üreten şirkete gidiyor Deckard, kısa süre önce avın başındaki Dave Holden'ın androidlerce saldırıya uğrayıp ekarte edilmesinin ardından avın başına getiriliyor ve amirini indiren androidlerin peşine bu kez kendisi düşüyor. Filmin başladığı sahnedeyiz şu an, Deckard mekana gelip Rachael Rosen ve Eldon Rosen'la tanışıyor, Rosen Şirketi'nin esas elemanları. Bu noktadan sonrası av-avcı ve insan-android tanımlarının muğlaklığı üzerinde kurulu. Deckard, Rachael'a testi uyguluyor ve kandırılmanın kıyısından dönüyor, testin güvenilirliğinin çok düşük olduğu ortaya çıkıyor, androidler varlıklarını sürdürebilir, tabii ortaya çıkıp öldürülmezlerse. Kaçmaca, kovalamaca, insanın temel niteliklerini taşıyan androidleri eskisi gibi düşman olarak görememece, Deckard günün başında androidleri katil olarak görürken günün sonuna doğru fikirlerini toptan değiştirecek noktaya doğru yaklaşıyor ama karar vermek zorunda, ya düzenin sürmesini sağlayan piyonlardan biri olacak, ya da, eh, başka bir şey olmayacak zaten.

PKD'nin insanı terste bırakan oyunlarının en iyilerinden biri bu metinde yer alıyor. Mercerizm ve karşı güç olarak muhalif bir radyo programı yapımcısı, PKD'nin tipik düalizmini oluşturuyor, iki inançtan hangisi ağır basarsa insanlar o tarafa çekiliyor ama mutlak bir gerçek, mutlak bir doğru veya yanlış yok. Olay örgüsünün içinde Deckard'ın android olup olmadığından bile şüphe ediyoruz, android avlayan bir android olarak varlığını sürdürüyor olabileceği fikrinden kurtulamıyoruz bir türlü, zira android olduğunu bilmeyen androidler ortaya çıktıkça kimin ne olduğu iyice muğlaklaşıyor, bilinmeyenin içine doğru çekiliyoruz. Kurulan muazzam bir tuzaktan bahsetmeliyim, Deckard'ın ölümle burun buruna geleceğini hiçbir şekilde çıkaramayacağımız durumlar yaşanıyor, androidler şahane planlar kuruyorlar ama empati yetenekleri davranışlarında birtakım tutarsızlıklara, bozulmalara yol açtığı için eksiklerini iyi gizleyemeyenler hemen ortaya çıkıyor. Deckard'ın uğraştıkları sona kalan zeki tayfadan gerçi, bulunmaları kolay olmuyor. Liderlerinin sesini dinliyorlar, bunu Deckard da yapıyor ve iki ilahi güçten birinden yardım alıyor, Musa'nın dağa çıkıp Tanrı'yla konuşması gibi. Dinler tarihinden referanslar aralara derelere iyice serpiştirilmiş, dikkatli okur bulabilir bu göndermeleri.

PKD'nin en iyi metinlerinden biri, söyleyecek fazla bir şey yok.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder