24 Aralık 2019 Salı

Pascal Bruckner - Doğmadı Kutsal Çocuk

Bir nevi Gargantua parodisi ama çok ciddi. Modern bir fars olmaya meyilli ama olamaz, mizahı trajediye doğru ilerleyen anlatıyı beslemekten başka bir işlev taşımıyor, durumun absürtlüğünü uç noktalara götürmüyor örneğin, iyi. Mitolojik. Kelt kardeşlerin inançlarına göre bebekler doğmadan önce tanrıyı görüp her şeyi öğrenirler, doğar doğmaz unuturlarmış mesela, tabula rasa mantığı. Descartes bunun tersini söylüyor, Locke başka bir şey söylüyor, felsefe böyle böyle ilerliyor. Bruckner iyi bir yazar ve filozof, metinleri Ayrıntı'dan çıkıyor, okuduğum kadarıyla logos-eros ikilisine dair sıkı düşünceleri var, bir de böyle romanları var işte, olabildiğince felsefi, komik, dikkat çekici. Ailenin hiyerarşik yapısından toplumsal harala gürelelere kadar pek çok konuya eğiliyor Bruckner, bunu anasının karnından çıkmak istemeyen ikizler üzerinden yapıyor. Baştan alıyorum, Madeleine Barthelemy sekizinci yaş gününde korku hastalığına yakalanıyor. Dümdüz bir hayat yaşamasını istiyor ailesi, işten eve, evden işe, heyecansız. Tesadüflerden korkuyor Mad, kendisine çizilen yolun dışına çıkmıyor. Okulda hor görülüyor, evde bir hayalet gibi yaşıyor, belki de bütün bunlardan kurtulmak için Oswald Kremer'la evleniveriyor, ansızın. Üniversiteyi bırakıyor, en azından kendi yarattığı bir aynılıkta yaşamaya başlıyor. "Henüz olgunlaşmadan çocukluğunu özler olmuştu." (s. 12) Bu cümle çok üzdü beni, geçti sonra. Neyse, Mad evini tertemiz tutuyor, yemek yapıyor, her iş geliyor elinden. "Karılık vazifesi" denen seks dışında her şey tamam, iş sevişmeye gelince kusası geliyor. Elini tuttursa tecavüze uğramış gibi hissediyor, çocuk doğurması gerekeceğini düşününce ölesi geliyor. Annelik, "Giriniz, her şey size ait, beni yağmalayın!" demekle bir. Kabullenme aşamasında çocuklarının çok akıllı olmaları gerektiğine dair bir saplantı geliştiriyor, en azından Nobel ödüllü birinden çocuk yapmalı ama mümkün değil bu, o zaman çocuklarını eğitecek, dünyanın en zeki insanları haline getirecek. Boş levhalar formüllerle, teorilerle dolacak, dünyanın ekseni kayacak, başka gezegenlere inilecek, çocukları çok iş bekliyor. Mad, doktoru Fontana'ya niyetlerini açıklayınca adam projeyi saçma buluyor, bir fetüsü dâhi yapacak nasıl bir yol izlenebilir ki? Beynin gelişmesi, algılayıcıların evrimlerini tamamlamaları gerek, bir sürü şey. Şunu da söylemek lazım, bilimsel açıdan yaklaşırsak çoğu olayın imkansız olduğunu görürüz ama anlatının niteliği böyle bir yaklaşımı lüzumsuz kılıyor, çıkmaz yollara girmeden okumayı sürdürüp keyif almaya bakmalıyız. Neyse, solunum borusundan içeri tarih, coğrafya, felsefe bilgileri atılıyor, bir huni yardımıyla iletişim kuruluyor ve ikizlerin dil bilgisi yetenekleri de geliştiriliyor. Bruckner hoş bir espri yaparak çocukların adını Louis ile Céline koymuş, güzel. Eğitim sürerken Oswald ortalarda yok, anneyi dölleyerek üzerine düşeni yerine getirdikten sonra ortadan kayboluyor bir süre, tamamen çocuklara odaklanıyoruz. Öğrenim süreci, doğum zamanı yaklaştıkça tehlikeye giriyor, bu yüzden mini bilgisayarlar ürettiriyorlar ve çocuklara gönderiyorlar. Fontana endişeleniyor, çocukları bir sabah ölü halde bulmaktan korkuyor ama çocuklar hiç durmadan çalışıyorlar, ölmeye pek niyetli değiller. Fontana Bebekleri yavaş yavaş meşhur olmaya başlıyor bir yandan, Fontana pek çok kadına aynı yöntemi uygulamalarını salık veriyor. Tek çocuk için işler kolay ama ikizlerin kendi aralarında sıkıntılar doğuyor ister istemez. Cinsiyet farklılıkları konusu daha açılmadan kapanıyor, bilinç düzeyleri çok gelişkin olduğu için böyle meselelere hemen hiç takılmıyorlar, üstünlük kurma olayı bilgi seviyesi üzerinden gerçekleşiyor. Céline tartışmasız bir biçimde lider, kardeşinden daha ileri bir seviyede, bu yüzden Louis'de bir parça kıskançlık doğuyor ama bunu da atlatıyor hemen.

"Doğmak Ya Da Doğmamak", artık sona yaklaşıyoruz. Sekizinci aya girildiğinde çocuklara güncel bilgiler veriliyor, dehşete düşüyorlar. Yalıtılmış ve güvenli bir ortamda, bilgiyle dolu günlerin ışığında dünyanın cennet gibi bir yer olduğunu umuyorlar ama gazetelerdeki haberlere bakınca hayal kırıklığına uğruyorlar. İnsanlar aptal, birbirlerine kötülük yapmaktan başka bir şey bilmiyorlar. Bu şartlar altında Louis doğmak istemiyor, vahşi bir dünyayla baş etmeye çalışmaktansa içeride kalıp daha çok çalışmak istiyor. Mad'in -Louis'ye göre "çaçaron kadın"ın- itirazlarını dinlemiyor, Céline'in çıkışını izliyor. Sonuç: "Birden, bir ışık huzmesi girdiği anda, belleğinde bir boşluk oldu. Gödel teoremini anımsayamıyordu. Bu kadar çabuk unutamazdı, sahneye çıkışını berbat edemezdi! Dur bakalım, kafasını bir toparlayabilsin... şeyin birinci teorisi kimindi yahu? Neyin birincisi?" (s. 44) Doğum odasında gazeteciler, bilim insanları, otuz iki kısım tekmili birden bekliyor, mucizevi bir olayın şahitleri olmak istiyorlar ama doğan bebekten "ınga" dışında bir ses çıkmıyor, Fontana sorularını giderek basitleştiriyor, cevap gelmiyor, Fontana dalga konusu oluyor, ta ki Louis içeriden herkese defolup gitmelerini söyleyene kadar. Dalavere döndüğünü düşünen adamlar gidiyorlar, Louis içeride kalıyor, Céline hikâyeden çıkıyor, tamamen Louis'ye odaklanıyoruz bu noktadan sonra. Biyolojik olarak içeride kalmasının mümkün olmadığını söyleyenlere bütün yasaları yıktığını, yeni bir yaşam biçiminin mümkün olduğunu söylüyor, yaşamını sürdürmek için gerekenleri annesinin temin etmesiyle bütün problemler ortadan kalkıyor. Kadının göbeğinde açtığı minicik bir delikten dünyayı görüyor, içeriyi rahat bir hale getiriyor, bu sırada Mad kilo ala ala dev anasına dönüşüyor tabii, yaşamı tamamen çocuğunun kontrolü altında. Bazı konularda Louis'ye karşı çıkıyor ama Louis kadının organlarını ısırınca boyun eğmek zorunda kalıyor, hatta Oswald'ın seks yapmasını bile engelliyor, kement benzeri bir sicimle. Adamın penisini yakalayıp buruyor, babasının annesinden uzak duracağını garanti altına aldıktan sonra aileden pek kimse kalmıyor geriye, böylece Nobel ödüllerini toplamasını sağlayacak çalışmalara imza atabiliyor. Bütün dünya bu çocuğu konuşmaya başlıyor, herkes bu çocuk gibi bir çocuk isteyince, daha da önemlisi modern zamanların anlamsızlık hastalığından mustarip olunca Louis bir kurtarıcı, mesih olarak görülüyor. Yaşamak için birazcık şekerli sudan başka bir şeye ihtiyacı olmayan, Tanrı'yla bile münakaşaya giren, biçimsiz, deforme bir varlık. Tanrı'ya karşı çıkıp özgür iradesini dayattığı kısım ilginçti, Tanrı öz oğlunun kabul ettiğini böyle bir ucubenin reddetmesini kabullenemiyor, cezayı ilginç bir şekilde kesiyor.

Logos iyi, şeyleri belirli bir düzene koyuyor, dünyayı anlamlı kılıyor ama tek başına yeterli değil. Lucia'nın ortaya çıkmasıyla Louis'nin dengesi bozuluyor, o güne kadar pek hissetmediği duygularını tanımaya başlıyor ve bu konuda pek az tecrübesi olduğu için afallıyor, kızın göğüslerine ve kalçalarına takılarak o güne kadar öğrendiği her şeyi çöpe atıyor, Lucia karşısında işe yarayan bir şey yok çünkü. Pembe dizi izlemeye başlıyor, sıradan insanların yaşadıkları gündelik problemlere odaklanıyor, eskiden nefret ettiği ne varsa öğrenmeye çalışıyor kısacası. Eros alt edilebilir, başlarda böyle düşünüyor ama Lucia'nın taktikleri sağlam, istediği kadar para sızdırıyor, kötü davranıyor, gudubet olarak gördüğü varlığı ayaklarının altında çiğniyor resmen. Louis kendisini değersiz hisseder hissetmez annesinde de aynı duygu beliriyor ve kadın yaşamını değiştirmek için Fontana'dan yardım istiyor. Beş yılın sonunda Louis'nin dayanacak gücü kalmıyor, giderek küçülüyor ve Fontana'nın ışın silahıyla ortadan kaldırılıyor. Son bölüme kadar böyle olduğunu sanıyoruz, oysa minicik bir parça kalıyor geriye, zayıflayıp şahane bir kadına dönüşen, çocukluğunun zincirlerini kırıp cinselliğini özgürce yaşayan Mad'in kalbine doğru ilerlemeye başlıyor. Gerisini bilemiyoruz, muhtemelen Mad'in değişimine şahit olurduk, Louis'nin annesinin bedenine el koyması başka anlatılara yol açabilecek bir kapı aralıyor.

Konusu ilginç, iyi bir roman. Denk gelen okusun.

2 yorum:

  1. hocam selamlar. Yazılarını keyifle okuyorum. Bir sorum olacak: kitapları nereden alıyorsun? bol bol basımı yapılmayan, tükenmiş kitapları okuduğun için soruyorum :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Selam,

      Sahaflar, eskiciler, ikinci el eşya satan dükkanlar, tezgahlar. Liseden beri, on beş yıldır dolanıp duruyorum, yeni kitapların düşüp düşmediğini sormak için düzenli olarak aradığım insanlar var.

      Bunu geçtiğimiz cumartesi aldım, İsmail Abi'den. Beyoğlu'nun en şahane insanlarından biri. Aslıhan Pasajı'nda Ayça Kitabevi'ne giderseniz baskısı olmayan pek çok kitabı uygun fiyata alabilirsiniz, bunu 5 TL'ye aldım ben.

      Sil