14 Aralık 2019 Cumartesi

Philip K. Dick - Yaratılan Dünya.

The World John Made aslında, determinist bir dünyada beliren çatlağın ne kadar büyüyebileceğine kafa yoran, erken dönem bir PKD metni. İnziva zamanlarının seri üretim metinlerinden yapısal farklılıklarıyla ayrılıyor bu, ilk bölümde anlatı boyunca karşımıza çıkan her ögeyle karşılaşıyoruz mesela, sonrasında parçalar yavaş yavaş bir araya gelirken PKD'nin arka planda ne işler çevirdiğini düşünebiliyoruz. Savrukluğa varan çok parçalı bir anlatımın belirli bir anlamı ortaya çıkarabilmesi, olacak olan şeylerin olmasına dayalı bir dünyada sekteye uğrayabilir gibi gözüküyor ama PKD diğer metinlerinde olduğundan daha, ne diyeyim, cüretkar. Parçaların verildiği ilk bölümle başlayayım, rahim şeklinde bir sığınakta biri bebek sekiz mutant yaşıyor, 1970'lerde yaratılmışlar, suni bir göğün altında ve suni doğanın içinde. Dışarıdaki dünyayı görebiliyorlar ama fanustan çıkar çıkmaz zehirlenmeye başlıyorlar, biyolojik yapıları Dünya'nın yapısına uygun değil, aralarında diğerlerine göre daha cesur olan üçünün "özgür iradeleriyle" sığınaktan çıkıp gitme teşebbüslerini izleyen Doktor Rafferty ve esas adamımız Cussick için onlar nedeni bilinmeyen bir amaçla yaratılmış mutantlar. Cinlere benzeyen minyatür erkekler ve kadınlar dışarıda olan bitenden, dünyayı neredeyse ortadan kaldıran büyük savaşın yıkımından haberdarlar, nükleer bombaların yol açtığı genetik bozuklukların ürünü olduklarını düşünüyorlar, aslında laboratuvar ortamında yaratılmışlar, haberleri yok tabii. Dışarıda yaşamak için yeterince güçlü olmadıklarını bilmelerine rağmen durmadan çabalıyorlar, dışarıda bir hayatın mümkün olduğunu düşünüyorlar. Tam bu noktada anlatı boyunca sürecek temel izleğe ulaşıyoruz, insanın gerçeğin ne kadarını bilebileceği ve bu gerçeğin somutluğuna, katılığına rağmen kendi yolunu bu gerçekten ne kadar ayırabileceği meseleleri hemen her karakter için büyük bir problem haline geliyor. Mutantlar ellerindeki yanlış ve kopuk bilgilerle irrasyonel davranışlarda bulunuyorlar, ölümün kıyısından dönüyorlar ama yine de çabalıyorlar, diğerleri için de benzer durumlar var, yeri geldikçe değineceğim. Doktor Rafferty'ye pek denk gelmeyeceğiz, çatlak bilim insanı olarak bir iki yerde görünecek, bunun yanında Cussick'in üzerinde biraz durmak gerekiyor ama önce ilk bölümde verilenler. Gençlik İttifakı'nın başındaki adam Jones'un adı anılıyor, Jones'la ilk kez burada karşılaşıyoruz. Bir isyanın veya toplumsal bir hareketin başındaki biri, bilemiyoruz tam olarak. Cussick'in Rafferty'le sohbetinden öğrendiğimiz kadarıyla her şeyden önce Jones'u tanıyan, hatta sonradan öğrendiğimize göre Jones'u ilk tanıyan ve sebep olabileceği galeyanların tehlikesini öngörebilen ilk insan Cussick. Hemen ikinci bölüme geçiyoruz, Cussick'le Jones'un tanıştıkları karnavalda ucube gösterileri, post apokaliptik dünyanın eğlenceleri göze çarpıyor, PKD yıkımın etkilerini bütün yaratıcılığıyla ortaya koyuyor. Yıl 1995, Cussick yirmi altı yaşında bir, ne bu, kolluk kuvvetlerinin bir elemanı. Hoff'un Rölativizmine yürekten bağlı, federal hükümetin Yeniden İnşa projesinde diğer tüm hevesli gençler gibi görev alıyor ve dünyayı eski çizgisine oturtma çalışmalarına kendince yardımcı oluyor. PKD'nin manevi değer çatışmaları erken dönem eserlerinde de var, Jones'la Rölativizm arasında patlayacak savaşın iki cephesinde de kaotik dünyanın çatlak neferlerini görebileceğiz, süper bir çekişme yaşanacak. Karnavalda ortalığın durgun olduğunu görüyoruz, PKD Cussick'i birkaç tiple diyaloğa sokarak dünyasını okur için anlamlı kılmak istiyor. Bazıları karnavalda gösteri yapan mutantların yok edilmesini istiyor ama Cussick bu fikre karşı çıkıyor, Rölativizm "onların yaşamasına izin vermek zorunda olduklarını" söylüyor çünkü. Çok başlı bebekler, tüylü, kanatlı, pullu insanımsılar ve hermafroditler, bilinen dünyaya çoktan el sallandığını gösteriyor, bu yüzden bu gudubetler için savaşmadığını söyleyip öfkelenen gazinin uzaklaşmaktan başka bir seçeneği yok, yeni dünya düzeninde sadece insan hükümranlığından bahsetmek mümkün değil. Aslında içten içe biriken bir gerilim var, insanların öfkesi giderek yükseliyor, Jones'un ortaya çıkışı son derece doğal bir şekilde gerçekleşiyor bu yüzden. Şartlar hazır, dünya bir devrime doğru yürüyebilir, öngörülenin ve öngörülemeyenlerin ışığında.

Jones bir masanın ardında oturuyor, yirmi dolara insanlığın geleceğini anlatıyor. Bir yıldan ötesini göremediği için dinleyenler bu süreyle yetinmek zorunda, tabii davasına ve Rölativizme değer veren Cussick için mesele büyüyecek. Jones'un müneccimliği: Ayrılıkçı bir tarikat mensubu olan Saunders başkan olacak, Cussick şaşırıyor. Gezginler adı verilen, yeni keşfedilen bir yaşam formu Dünya'ya inecek. Cussick iyice şaşırıyor ve Baltimore'daki karakoluna gidiyor. Max Kaminski'yle tanışıyoruz, Cussick'in akıl hocası gibi bir şey, amir. Pearson'la da tanışıyoruz, polis. Cussick'in söylediklerini, özellikle Gezginler'in bir tür uzay gemisi değil, yaşam formu olduklarını duydukları zaman şaşırıyorlar ve Floyd Jones gözetim altına alınıyor, çıkarabileceği sıkıntıları engellemek için. Altı ay geçiyor, Saunders gerçekten de genel konsey seçimini kazanıp başkan oluyor ve Jones tutuklanıyor. Bu sırada Cussick Danimarka'ya transfer ediliyor, Nina'yla tanışıyor, evleniyorlar, Nina hikâyeye dahil oluyor. Sanatçı ruhunu dizginleyemeyen bir kadın Nina, Rölativizmi umursamıyor pek, Jones'un serbest bırakıldıktan sonra vaiz olarak verdiği söylevleri takip ediyor ve dünyanın farklı bir düzene gireceğini öngörerek Jones'un fikirlerini benimsiyor. Acil bir çağrıyla Baltimore'a döndükleri zaman Cussick'in Kaminski ve Pearson'la birlikte Jones'u sorguladıklarını görüyoruz, Jones serbest bırakılmadan az önce. Üç adam Jones'u dinliyor: Rötarlı bir yaşam. Bir yıl öncesinden her şeyi görebilen adamın aynı hayatı iki kez yaşadığını görüyoruz, daha da önemlisi doğumundan önceki süreç. PKD'nin inanç derlemesinin bol hayal gücüyle beslenmiş haline göre yaşamdan önce hiçlik var, bir parça ışıkla birlikte. Yalnız bir bilinç, karanlığın içinde öylece duruyor ve doğumunu "izliyor", bilişsel süreç doğumdan önce tamamlanmış, yetişkin bir zihnin gözlemleri zamanın ötesine uzanıyor. Gezginler'i anlatıyor Jones, Dünya'nın işe yarar tek yer olduğunu ve zamanı gelince Gezginler'in Dünya'ya ineceklerini söylüyor, bunun yanında insanların kolonileşme sürecine geçmesi gerektiğinden bahsediyor. Yayılmalıyız, evreni keşfetmeli ve yakındaki gezegenlerden uzaktakilere doğru serpilmeliyiz. İnsanlığın geleceği buna bağlı. Sonraki bölüm Jones'un doğum öncesi zamanından anlatıdaki güncelliğine dek başından geçenleri anlatıyor, karakter temelleniyor böylece.

Altı ay sonra ilk Gezgin iniş yapıyor, çıkarılan bir kanunla bu varlıkların öldürülmemesi gerektiği söyleniyor. Rölativizm gereği. Zaman hızla ilerliyor, Jones güç topluyor ve insanları etkilemeyi sürdürüyor, kendi kültünü yaratan bir peygamber artık. İsa'nın dünyaya tekrar geldiğini düşünüyorlar, insanların mevcut halden uzaklaşmaları için bir kurtarıcıya ihtiyaç duymaları anlaşılabilir. Nina da bu insanlardan biri, zaman aralıklarıyla birlikte anlatının niteliği de değişiyor, bazen sadece Jones'a odaklanırken Nina'nın değişimiyle birlikte Cussick-Nina ikilisinin odakta olduğu başka bir bölüme geçiyoruz. Nina, Jones'un adamlarıyla takılmaya başlıyor, başka bir hayat istiyor ve Cussick'ten kopuyor, aşırı saykedelik olayların ortasında özgürlüğüne kavuşuyor. Bardalar, uyuşturucu alıyorlar, Nina bedenini yeni baştan keşfetmek istiyor ve oğlu Jackie'yle eşi Cussick'i kolaylıkla geride bırakabiliyor. PKD aileye de el atmış oluyor böylece, Rölativizmin bağlayıcılığını günümüz dünyasındaki erklere denkliyor, kadının bağımsızlığına kavuşmasını Cussick'in biraz acı çekmesi dışında hiçbir olumsuz sonuçla eleştirmeden olumluyor, süper. Cussick için sıkıntı çıkıyor tabii, Nina bir ajan olarak görülmeye başladığı için Cussick de şüpheli konumuna düşüyor, her ne kadar Jones'un Rölativizm karşıtı hareketlerine karşı çıksa da güvenilirliğini kanıtlaması zor. Kaminski'nin Jones'un ajanı olduğu ortaya çıktıktan sonra daha da zor. Jones toplumsal bir kurtuluş istiyor, insanlığın yıldızlara gitmesi gerektiğini ve zihinlerin özgürlüğünü istiyor, bu yüzden karakoldaki memurlar birer birer kayboluyor ortalıktan, Jones'un saflarına katılıyorlar. Pearson'a göre Kaminski'nin çalıştığı projenin bu kayboluşla ilgisi olabileceği için Cussick doğruca Rafferty'nin yanına gidiyor, böylece anlatının en başındaki sahneye gidiyoruz, çemberin uçları kapanıyor ve başka bir doğrultuda ilerlemeye başlıyoruz. Aslında süper bir teknik bu, Jones'un bakışıyla okuyormuşuz gibi düşünün. Bir yıl sonraki sahneyi en başta gördük, hikâye sürerken güncel yaşantımıza döndük ve en sonunda bir yol sonraya vardık, böyle bir şey. Aradaki zaman bir yıldan fazla ama olsun, zaman atlama mevzusu Jones'u biraz olsun anlamamızı sağlıyor.

Sonlara geliyorum. Mutantların, minik cinlerin Venüs'e yollanacaklarını öğreniyoruz, projeye göre Venüs'ün atmosferinde doğal yaşamlarını sürdürebilirler, biyolojileri başka bir gezegenle uyumlu. Jones'a düzenlenen suikast başarısızlığa uğruyor bir yandan, Dünya'da Gezginler yüzünden krizler çıkıyor, amibe benzeyen canlıları öldürüyorlar, tek hücreli dev varlıklar yaprak gibi süzülüp düşüyorlar ve başkaları tarafından öldürülmezlerse sıcaktan ötürü ölüyorlar. İntihar görevine benziyor ama başka bir mesele var altta, Venüs'e varan mutantlar başka bir varlıkla daha karşılaşıyorlar, Gezginler'in içine girip kozaya kapanmalarını sağlayan ikinci bir varlıkla. Bu yaşam formları gezegenleri rahim gibi kullanıyorlar, kozadan çıkan varlıklar uzayın derinliklerine doğru hızla geri dönüyorlar. Jones'a göre insanlığı Güneş Sistemi'ne hapsedecekler, insanın ne derece yıkıcı olduğunu biliyorlar ve Dünya'daki çürümenin evrene yayılmaması için ellerinden geleni yapıyorlar, Jones'a göre birkaç gezegene yayılmanın dışında sistemin dışına çıkışlar yasak, duvar örüyor Gezginler. Savaş başlıyor, Jones göremediği öte zamanla kumar oynuyor ve bir yıldan uzun süren çatışmalar sonucunda insanlık kaybediyor, Gezginler durmadan iniyorlar çünkü, durmadan. Jones güç kaybediyor, kendi sonunu görüyor: Ulaştığı en yüksek yaşam seviyesinden daha azına razı olmak zorunda, bir sonraki yaşamında hayvan olacak, bir sonrakinde bitki, en sonunda hiçlik, hiçliğe dönüş. Nina geri dönüyor tabii, Cussick'le Nina birlikte yola çıkarak Jones'u görüyorlar ve Jones'u öldürdükten sonra -burada spontane hareketlerin "kader" diye adlandıracağım "mutlak çizgiyi" değiştirip değiştiremeyeceğine dair şahane bir numara var, etkileyici- Venüs'e zıplıyorlar, oğulları Jackie'yi de alarak. Eskinin tecrit edilmiş varlıkları olan mutantlar bu üç yeni insan için bir sığınak inşa ediyorlar, kısacası olay tersine dönüyor, bu kez insanlar rahim şeklindeki bir alanda yaşamlarını sürdürüyorlar.

PKD'nin diğer metinlerini düşününce bunu bambaşka bir yere koyasım geliyor. Tek bir çatışma yok, tek bir zaman çizgisi yok, dağınıklığa varan bir karakter ve olay karmaşası varmış gibi gözüküyor ama her şey en sonda toparlanıyor, açıkta kalan bir nokta yok. İlginç, okunası.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder