7 Ekim 2016 Cuma

Peter Ackroyd - Poe: Kısacık Bir Hayat

Bugün Poe'nun 167. ölüm yıl dönümü. Lise yıllığına şöyle bir şey yazmışım:


Böyle bir sözü yok, benzeri var ama iş görmüş o zaman için. O zamanlar, bundan on üç, on dört yıl önce biraz daha umutsuzdum, karanlık şeyler hissediyordum, hiçbir şey iyiye gitmez duygusuyla kendime sıkıca sarılıyordum, bilmem ne. Bir de fantastik alemler vardı, oralardan besleniyordum. Lovecraft, Zelazny, Howard, Smith derken parayı iyice İthaki'ye gömmeye başlamıştım. Para da şu; Kadıköy Barlar Sokağı'nda kafe gitaristiyken kuş kadar bir şey alırdım, onu da olduğu gibi kitaplara... Hatta kazandığım ilk parayla Opeth'in Still Life tişörtüyle Poe'nun bütün öykülerini almıştım. Vay be.

Poe büyük usta, Verne'den Baudelaire'e kadar birçok farklı adamı etkilemesinin yanında türlerin ilk derli toplu örneklerini vermesiyle de önemli. Hans Pfaall olsun, katil maymun olsun, türevleri hala ve hala yaratılıyorsa diyecek bir şey yok. Ahmet Cemal'in güzel bir saptaması var; klasik, çağın meselelerini irdeleyebiliyorsa moderndir der. Moderndir Poe, öyle kalmaya da devam edecektir.

Ackroyd, Poe'nun yaşamını anlatıyor. Spleen'in ilk şubesi olarak Poe, dert dolu yaşamında parasızlık, sevgisizlik gibi pek mühim şeylerin sıkıntısını çekmiş bir adam. İdeal güzelin peşinde geçen kısacık bir ömür, bütün kırıklarıyla birlikte 131 sayfalık konsantre haliyle el altında. Beş aydır yazılmayı bekliyordu, bugüne kısmetmiş.

Yine tematik bölümlemeler: Her bir bölümde Poe'nun farklı bir yüzü.

Kurban: Ölmeden önceki bir haftalık süreç bile gizemli. Olması gereken yerde değil, her zamanki gibi sarhoş. Şans eseri bulunduğu meyhaneye gelen kuzenlerden biri, kişisel olarak ilgilenmek istemiyor ve Poe'yu Washington Üniversitesi Hastanesi'ne yatırıyor. Son sözler: "Tanrım, zavallı ruhuma yardım et!" (s. 9) Bir seçim sahtekarlığı için farklı bir isimle orada bulunduğu söyleniyor, günümüze kadar gelen bir gizem.

Yetim: "Lanetli ruh, gezgin, katlanılamaz bir kadere sahip," diyor Ackroyd. Annesi daha Poe doğmadan tüberküloza yakalanmış, rahimdeki bebeğin yeterince beslenemediği ve narkolepsiyle kapalı alan korkusunun bu yüzden ortaya çıktığı söyleniyor. Kuyulu öykü, kedili öykü ve diğerlerinin kaynağı. Poe için durum: "Tanrı'nın bana bir deha kıvılcımı verdiğine inanıyorum ama onu kederle boğdu." (s. 11)

Anne Eliza Poe, tiyatrocu. Baba David Poe, o da tiyatrocu. Ortadan kaybolduğu zaman annenin tüberkülozu oldukça ilerlemiş durumda, ardında iki çocuk bırakarak ölüyor ve Poe'nun dramatikliğe son derece açık doğası için büyük bir acının temeli atılıyor. Öykülerdeki sağlıksız, kırılgan kadınların çoğu anneden miras.

Allanlar Poe'ya evlerini açıyor ve Poe için belirsizliklerle dolu bir gelecek başlıyor. Yeni ailesinin sevgisini hissetse de mezarlıkların yanından geçerken aşağı çekilmekten korkuyor. Ölüler -geçmiş- onu aşağı çekecek ve karanlık, havasız bir ortama hapsedecek. Yazarın üretme süreci için sınırsız bir kaynak.

Öğrenci: Aile Londra'ya taşınıyor ve Poe, kusursuz bir kasvetin çöktüğü şehirde son derece mutsuz ve yalnız bir çocuk olarak okula başlıyor. O dönemlerden aklında kalan tek güzel şey,  Robinson Crusoe. Cicero ve Virgil okuyor, şiir yazıyor, boks yapıyor, öğretmenleri son derece memnun. 1820'de Richmond'a taşınıp tiyatroyla ilgileniyor, sosyal çevresini genişletirken Jane Stanard'a aşık oluyor ve zincire bir halka daha ekleniyor: Stanard akli dengesini yitirerek ölüyor.

Virginia Üniversitesi -Selçuk Altun'un bir iki romanında önemli bir yeri vardır bu okulun- üstün bir nesil yetiştirmek amacıyla Thomas Jefferson tarafından kurulan, Poe'nun parasızlıktan süründüğü bir okul. Baba, çocuğun aylaklıktan başka bir şey yapmadığı gerekçesiyle para yollamamaya başlıyor, yolladıkları da yeterli değil. Poe kumara sarıyor, askeri okula kaydolmasından hemen öncesi.

Asker: 1827, Timurlenk ve Başka Şiirler basılıyor. Poe'nun ilk eseri.

Orduya katılıyor, West Point'e gidiyor ve babasıyla arasını biraz olsun düzeltiyor ama askeri okulda okumak istemediğine karar veriyor, böylece babasıyla ilişkisini tamamen koparıyor. İçki batağına saplanması da bu zamanlara denk geliyor.

Gazeteci: New York'a geliyor. 1831, EDGAR A. POE'DAN ŞİİRLER kitabı çıkıyor.

New York'ta barınamayıp Baltimore'a, akrabalarının arasına dönüyor ve abisinin veremden ölümüne şahit olup bir kez daha dağılıyor.

Sanatla ilgili fikirleri bu dönemde olgunlaşmaya başlıyor. "'Fikrimce şiir, birincil nesnesi hakikat değil haz olduğundan bilimsel bir eserden; nesnesi belirli değil belirsiz bir hal aldığı için de romanstan ayrılır,' diyordu. Şiirin belirsiz duygularla ilgilendiğini iddia ederek devam ediyordu; bu nedenle müzik elzemdi, çünkü güzel sesleri ayırt etmek en belirsiz algımızdı. Poe'nun vasıtasıyla bu görüşün on dokuzuncu yüzyıl Fransız şiiri üzerinde büyük bir etkisi olacaktı. Walter Pater'ın benzer fikirlerinden kırk altı yıl önce şiirle müziği ilişkilendirmişti." (s. 43)

1832'de ilk kez bir öyküsü yayımlandı: Metzengerstein. Kendine bir hami buldu ve öyküleriyle adını yavaş yavaş duyurmaya başladı. Bürlesk denemelere girişti, iğnelemelerinin haddi hesabı yoktu. Acısından, insanlardan intikam alır gibi yazdı. Korkutuculukla, çılgınlıkla suçlandı ama bunlar zaten öykülerinin, dehasının temeliydi. Edebiyattaki var olma çabasının yanında sevdiği kızın başkasıyla evleneceğini duyup melankolilerden melankoli beğendi. Kadınlar Poe'nun hayatından hiç eksik olmadığı için mevzunun bu kısmını ele almıyorum.

Öykülerinin yardımıyla gazeteciliğe başladı ve eleştiride ipin ucunu kaçırarak herkesin korkulu rüyası oldu. Bierce benzeri bir konumdaydı anladığım kadarıyla; yerdikleri bir daha iflah olmuyordu. Jung'tan alıntılayarak yorumluyor Ackroyd, şöhret istediği için herkese saldıran bir Poe var bu aşamada. Sanatında giderek yetkinleşmesi de bu dönemdedir; hikâyelerinin etkisini titizlikle hesaplar, kaligrafi modelleriyle yazar, ölümle güzelliği kimsenin yapamadığı bir şekilde işler.

Bir sürü mevzu, şu haliyle filmi çekilebilir. Poe hakkında bilmediğiniz çok şey var, bir göz atmak istersiniz belki.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder