13 Ekim 2016 Perşembe

Saul Bellow - Boşlukta Sallanan Adam

Bu, askerden dönene kadar son yazı. Orada okurum ama yazamam sanıyorum. Beni AŞTİ'den Mamak'a götürebilecek birileri var mı? Şimdiden teşekkürler.

Hazırlıklar yapıldı. Kitapları dizdim, hangi sırayla yollanacaklarını belirledim. Okumadıklarım, yeniden okuyacaklarım falan. Çamaşırhane çavuşu veya kazan dairesi şeyi olmak lazımmış bol zaman için. Yazıcılık da iyi. Spordan vakit bulabilirsek. Kıbrıs oğlum, Rum sınırı. Her an savaş çıkabilecekmiş gibi hazır bir tugay. Kısmet.


Bir yıl sonra: Geçen sene eylülün dördü olması lazım, yukarıdakileri yazmışım. Söylenecek pek bir şey yok, derin bir nefes alıyorum ve halıya bastığıma şükrediyorum. Kıbrıs'ın cehennem sıcağı, güneşin alnında kazılan çukurlar, kurulan çadırlar, nöbette atılan voltalar, Türkiye'ye giden uçaklar, Girne'nin sahilleri, Lefkoşa'nın ıssız sokakları... Bitti gitti ulan işte, gece gece icat çıkarmaya lüzum yok.

Bu kitapların hepsini yanıma aldım sonradan. Bir bavulda asker malzemeleri vardı, diğer ikisinde kitap. Beni karşılayan bölük komutanı, "Bu ne lan, tatile mi geldin?" dediğinde, "Kitap gomtanım," çekmiştim, adam garip garip bakmıştı. Vay be. Sonra bunları dolaba dizdim, koğuş kontrolünde üsteğmenden, "Kütüphane mi ulan burası, kaldır şunları depoya!" diye papara yedim falan. Garip garip işler.

Kitap, evet.

Pascal'ın dediği: "Mutsuzluğun tek nedeni, insanın odasında sessizce nasıl oturacağını bilememesidir."

Bellow'un adamı askere gitmeyi beklerken herhangi bir sorumluluk altında değildir. İşsizlik, adamın tek sıkıntısı işsizlik ve düşünmek. Çiçeklerin açması, yaprakların dökülmesi ve diğer doğa olayları, yaşamın ana dürtüleri olduğu için zevk vermesi gereken şeyler olarak ele alınıyor ama düşen yapraklar yenmez, çiçeklerden ev yapılmaz, çimen verip yemek alınmaz, aynı çayırda iki kez otlanılmaz. Dolayısıyla bu iç sıkıntısını geçirmek için bazı tedbirler, can sıkıcı tedbirler almak lazım gelmektedir. Adamımız eşinin zoruyla abisinden para istemeye gider, kayınpederinin hastalığıyla canını sıkmak zorunda kalır ve insanoğlunun yaşam deneyimi üzerine birtakım atıp tutmalara girişir. İnsanların sahip oldukları eşyaların kılığına bürünmeleri, ön yargılar, ailenin yıkıcılığı, tatminsiz bir eş, umursamayan insanlar, işsizlik ve benzeri pek çok hadise, adamımızın üstünden silindir gibi geçer.

Adam,, boşlukta kendini ağaca asmış gibi sallanır.

Düzensiz, boğucu saatlerin çaresi nedir? Askerlik! Adam bütün o sıkıntıları yaşarken askere gitmeyi bekler ve sevinçten çıldırmış bir şekilde askerliği överken roman biter. Düzenli saatler, amaçlı bir yaşam, boşluğun dolmasıyla belirir ama bu dolgu gerçekten rahatlatır mı? Sanmam, adamımız üstlerinden papara yerken işlerin düşündüğü gibi gitmediğini anlayıp tekrar isyan etmiş olabilir. Her neyse.

Eh, bu yazı da kısa olsun. Tavsiye ediyorum, rezil anlattım ama kitap süper.

2 yorum:

  1. Of askere falan gönderdik hakikaten seni ya inanamıyorum gkjfdkgfd. Yazının başında "noluyor amk bu çocuk zaten gitti askere yine ne askerliği" falan dedim. İşsizlik baş düşmanımız, doğru yani benim de tek derdim işsizlik ve düşünmek... Bu.

    YanıtlaSil
  2. iş olunca da bu sefer işsiz zamanlarını özlüyosun. insan olmak çok yorucu bir şey. :'(

    https://www.youtube.com/watch?v=cKjNfXo8UDM

    yemin ediyorum askerliğin ilk yarısı ne kadar bunaltıcıysa ikinci yarısı da o kadar keyifliydi. o mantığı bir kere kaptıktan sonra ufak tefek şeyler dışında hiçbir şeyden sorumlu değilsin artık. zaten kusursuz işleyen bir çarkın bir dişlisi çıkıyor, biri giriyor. terhis olanın yerine yeni asker. ne yapacağın belli, işin belli, uyku saatin belli. yemeğin iyi değilse de idare eder, günde üç öğün önünde. süper ya. terhise doğru dönmemeyi düşündüm ciddi ciddi. dedim manyak mısın lan.

    neyse amaan, silah zoruyla dahi bugünün yarınla aynı olmasını sağlayamayacağın için sıkıntını da görkemli yaşa diyorum. "en dipte olduğum günler bile tamamen benimdi ve dolu dolu yaşadım derdimi de mutluluğumu da," de falan. ne bileyim.

    YanıtlaSil