ÇEKİLİŞ!
Ellinci takipçimizin şerefine bir çekiliş düzenliyoruz! Sosyal paylaşım ortamlarında "Çikolombo" yazın, size hıyar gönderelim. Cacığa doğrarsınız. Soğuk soğuk cacık ne güzel gider. Etin ete değdiği yer terliyor lan, böyle sıcak mı olur?
Ben Erhan Bener'in anılarını romanlarından daha başarılı bulmaya başladım dsfd. Şaka.
Erhan Bener'in sahip olduğu arabalar üzerinden ailesi, görev icabı gittiği Avrupa ülkeleri, görev icabı beraber yolculuk ettiği, yaşadığı insanlar. Bunlar var kitapta. Ben araba meraklısı değilim, araba da pek sevmem. Çünkü para kazanmaya başlayan herkes araba alınca İstanbul trafiği ne oldu? Bildiniz. İnsanlar rahat rahat gitmek istiyor, tamam. Gayet makul. Neden rahat rahat gitmek istiyorlar, çünkü otobüsler falan, o ne lan. Yazın 500T'ye binen var mı? Saat 16:00 gibi? Oğlum binmeyin lan. Constantine'in cehennemini bildiniz mi, onu sıkıştırın bir otobüse. Ortam bu. Yeni yeni toplu taşıma olayları geliyor, sene olmuş 2012. Ne diyordum, ben araba pek sevmem, dolayısıyla o yönden çekici gelmedi ama araba hastaları için de ayrıyetten bir zevk verecek bu kitap.
Her araba için ayrı bir bölüm ve bu bölümler içinde de yaşanmış önemli olaylara göre alt başlıklar var. Plan bu. Giriş gibi bir bölüm var, orada at arabalarından kaptıkaçtılara, ilk araç deneyimlerini anlatıyor Bener. Çocukluğa özlem biraz. Sonra uzun geziler başlıyor. Bener Mülkiyeli bir bürokrat, sık sık yurtdışına görev icabı gidiyor demiştik. Araba lazım tabii. Belçika'da araba kullanmayı öğreniyor Bener ve aldığı ilk arabayla macerayı başlatıyor. Eşi Neşecan ve oğlu Yiğit'le bir sürü ülkeye gidiyor. Hollanda, İspanya, Almanya, İsviçre, Viyana. Türkiye'den Fransa'ya iki üç defa gidip geliyor, Orta Avrupa'nın havası çok sert olduğu için karda kıyamette çekilen eziyetler, neler neler. Her bir gezi ayrı serüven, otomotiv sektörünün de şimdiki kadar gelişmediğini düşününce onca arızaya, onca yolda kalma hikâyesine ve sıkıntıya sanki fantastik olaylarmış gibi yaklaşıyor okuyucu. Kısa bir süre öncesinde Bener'in konuştuğu üç gazetecinin bir fırtınada donarak ölmesi mesela. Bener adamlarla konuşuyor, sonra bakıyor ki ardından fırtına geliyor, basıyor gaza. O gençler kaçamıyorlar ama.
Bener'in bazı ilginç görüşleri var. Almanca pek konuşamadığı için postane gibi bir yerde çalışan Alman bir kıza uçak taklidi yapıyor, kız anlamıyor bir türlü. Amaç uçak postası için özel bir pul almak. En sonunda Lufthansa diyor Bener, kız da havayolu acentesini gösteriyor eliyle. Dsfd. Görüş demiştik.
"Sonradan düşünüyorum, Avrupalıların, özellikle de Almanların zekâ yoksulu oldukları gerçek mi acaba? Biz olsak çabucak anlardık diyorum. Ama, galiba sorun, pratik düşünme ile metodik düşünme farkından kaynaklanıyor.. Bu gibi olaylarla sık sık karşılaştık Avrupa'daki gezilerimiz sırasında. Birisine yol sormayagörün; yakanızı bırakmaz, belki on kez tekrar tekrar tarif eder." (s. 53)
Zekâ yoksulu kısmı koparmıştı okurken dsfd. Bener'i çok okumuş, yabancı dil bilen fakat çabuk sinirlenen bir amca olarak canlandırıyorum böyle paragrafları okuyunca.
Randevuevi gibi bir otelde gecelemek zorunda kalıyorlar ailecek, fena.
Bir ilginç nokta da dönemin sosyal ve siyasi olayları. Darbelere tanıklık ederken bir yandan da görevini en iyi şekilde sürdürmeye çalışan Bener için zor günler; adı solcuya çıktığı için MC döneminde, DP döneminde mesela, hak ettiği mevkiler kendisine verilmiyor. Borç alıp üstüne yatan bürokratlar, katakulli çeviren devlet büyükleri... Neler neler. Olaya gel: Bir darbe sonrasında önemli bir toplantıya katılıyor Bener, çok gizli belgeleri kendisine veriyorlar saklasın diye. Kilidi bozuk bir de kasa veriyorlar. Nasıl kilitleneceği sorusuna da kilidin bozuk olup olmadığını kim nereden bilecek gibi bir cevap veriyorlar. Dfdsf, bu nasıl bir anlayış oğlum. Bener de en sonunda lan başımı yakacağnız, alın şunları diyerek ertesi gün geri veriyor belgeleri. Arabada saklamış bir de. Nasıl yönetiliyoruz arkadaş ya.
Bir de bir türlü gelmeyen yolluklar, maaşlar var. Adamları yolluyorlar Avrupa'ya, sonra ekonomik sıkıntı olunca ödemeleri geciktiriyorlar. SSCB çökünce parasız ve sahipsiz kalan ajanların mafya olması gibi de olmaz, büyükelçilikte uçak parası dilenirler. Ne sıkıntılı işler ya. Tek çekici kılan yan ithalat izni mi ne. O yıllarda Türkiye'ye dışarıdan araba gelmiyor, bir tek bir yıl yurtdışında yaşayan bürokratlar falan araba getirebiliyor. Onu da muazzam paralara satıyorlar zaten.
Bunlar bir yana, bir yazarın eserleri hakkında derin bir araştırma yapmak istiyorsak öncelikle o yazarın anılarını okumalıyız. İnceleme 101. Yazarın Oyuncu adlı romanında esas oğlanın üç beş fakülte arkadaşı vardı, solcu oldukları için sıkıntı çekenler, davayı satanlar, ötenler falan. Zannediyorum Erhan Bener'in Mülkiye'den arkadaşı, Arabalarım'daki Oğuz Ermumcu, oradaki bir karakterle bire bir. Şimdi gidip bakmaya üşendim ama hatırlıyorum o karakteri. Yine Oyuncu'da dergi çıkaran, edebiyatla uğraşan bir avukat vardı. Erhan Bener de zamanında aynı işi yapmış Oran'daki evinde. Zaten Oyuncu'yu orada yazdığını kendi de belirtiyor. Dönüşüm'de Kuşadası'na giden bir esas oğlanımız vardı. Bener de Kuşadası'nda Emekli Sandığı'nın bir kooperatifine girip ev sahibi olmuş mesela. Oyuncu'da ağır solcu gençle babasının çatışması vardı, şimdi ne kadar doğru olur bilmiyorum ama Yiğit Bener'le Erhan Bener arasında zamanında tartışmalar olmuş, o karakter Yiğit Bener olabilir. Bu arada en başta Yiğit dedik de Yiğit Bener o, gayet kral bir çevirmen ve yazar. Yiğit Bener'in çocukluğuna dair çok güzel detaylar var.
Bunlar dışında bir dolu arıza hikâyesi, tamirci hikâyesi, yardımcı olan bir sürü insan, kazıkçı bir sürü insan... Keyifle okunuyor. Erhan Bener güzel.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder