Gece Ağacı, A Tree of Night'ın içerdiği bütün öyküleri içermiyor, orada bir sıkıntı var. Çünkü her kitap, öykülerden dolayı ayrı ayrı, belirgin mizaçlara sahip olsa da kitabı bitirip kapağı kapadığımızda okuduklarımızın bize gösterdiğinden daha farklı bir ruha sahip olduğunu sezeriz. Gestalt gibi düşünelim. Bendeki YAZKO baskısında iki üç öykü eksik. Mümkünse Sel'den alın, orada tamdır. Gümüş Damacana adı altında bütün öyküleri toplanmış.
Gece Ağacı, Capote'nin belli izleklerinin toplandığı bir kitap. Sosyetenin parlak dünyası, saf çocukluk ve pek dile getirilmese de fantazya.
Bay Kötülük: Büyük şehre gelip sıkıntılı arkadaşlarıyla birlikte aynı evde yaşamaya çalışan genç bir kız var, kız bir gün düş satın alan bir adamın varlığından haberdar oluyor ve götürüp düşlerini satıyor. Bir ayyaşla tanışıyor; Oreilly. Adam düşlerini satmış, satacak pek bir şey kalmayınca da düştüğü sokaklar evi olmuş artık. Bay Kötülük'ün ne fena bir adam olduğunu söylüyor kıza ve düşler hakkındaki şuraya gel:
"Herhangi bir ses bir düşün başlamasına yol açabilir; gece bir otomobilin gürültüsü yüzlerce uyuyan insanı kendi varlıklarının derinliklerine doğru sürükleyebilir. Ne tuhaf bir şey, karanlığı yarıp geçen bir otomobil bir sürü düş getiriyor arkası sıra. Sex, ışığın birdenbire değişmesi, yatışın rahatsızlığı, bütün bunlar içimizi kolayca açabilen birer küçük anahtardır. Ama düşlerin çoğu kendimizden gelen zorlamalarla başlar. İsa'ya inanmam ben, buna karşın ruha inanırım; şimdi söyleyeceğimi iyi dinle, bebeğim: düşler ruhun düşünceleridir, yani bizim iç gerçeklerimiz. Bay Kötülük'e gelince, belki de onun kendi ruhu yok, başkalarının ruhlarını kullanıyor; senin ruhunu da, tıpkı oyuncaklarını, ya da tabağındaki bir piliç budunu aşırır gibi, aşırıyor, çalıyor. Yüzlerce ruh onun boş vücudundan geçerek dosyalara giriyor, sıra sıra." (s. 25)
Burayı okuduğumuzda düşünüyoruz ki bu olduğu gibi fantastik bir öykü. Lakin ki öyle değil, Capote'nin karakterleri ne kadar mucizevi olsa da -bu karakterlere doğaüstü özellikler barındıranları da dahil edelim- Capote onlara hep insani bir gözle bakmış, onların da insana özgü yönlerini ortaya koymuştur. Bay Kötülük hakkında pek bir bilgimiz yok; bir dairesi var, sekreteriyle birlikte çalışıyor ve her rüya başına, rüyanın kalitesine göre ödeme yapıyor. Bakkal gibi bir şey.
Bizim kız Sylvia daha fazla dayanamaz, zira bok gibi hissetmeye başlar. Yaşamı emiliyordur sanki. Düşlerini geri istemeye gider, Oreilly de fiştikler bir yandan. Kız geri gelir ve düşlerini geri alamayacağını, çünkü hepsini kullandığını söylüyor. Oreilly de uzun bir yolculuğa çıkıyor, ayrılıyorlar. Böyle.
Para Dolu Damacana: Anlatıcı küçük bir çocuk. Küçük bir kasabada amca Ed Marshall her türlü yiyeceğin, içeceğin satıldığı ve tüketilebildiği kafe gibi bir şey işletmektedir. Buraya rakip bir dükkan açılır, müşteriler oraya uzar. Sonra Marshall Amca bir elinde dört litrelik bir şarap damacanasıyla çıkar, döndüğünde damacanın içi beşliklerle, onluklarla doludur. Bir sürü bozuk para. Müdavim Hamurabi ve anlatıcı, plandan ilk kez orada haberdar olur: Amca bir yarışma başlatacaktır ve her 25 sentlik alışverişe damacanada toplamda ne kadar para bulunduğuna dair bir tahmin hakkı verecektir.
Capote'nin ana karakterlerinin yanında yan karakterlerini de gayet zengin detaylarla vermesi, hikâyenin çatısını güçlendirmekten ziyade güzelleştiren bir unsur. Hamurabi çok iş yapamayan bir dişçi, Mısırlı. Kısa öyküler yazıyor ve dergilere yolluyor, bütün öyküleri geri geliyor. Geyik bir adam.
Bu yarışma olayının duyurulmasından sonra dükkan dolup dolup taşıyor, herkes aşağı yukarı bir şey söylüyor ve bu tahminler bir deftere kaydediliyor. O sırada Appleseed ve ablası Middy çıkıyor ortaya. Appleseed ufacık çocuk, her gün gelip damacanadaki paraları bakarak "sayıyor" ve en sonunda kaç para olduğunu söylüyor. Doğru olup olmadığını söylemiyorum, Capote gayet ters köşeye de yatırabilir. Okuyan öğrensin hehe.
Benim Anlatışım: Oğlum çok fena ya; 16 yaşında bir genç, yaşıtı bir kızı hamile bırakır ve kızla evlenmeye karar verip kızın halalarının yanına taşınır. Halalar iğrenç insanlar, çocuğu itip kakıyorlar. Çocuk da en sonunda deliriyor falan. Trajikomik, süper bir öykü.
Miriam: Capote'yi edebiyat ortamlarına tanıtan öykü bu. Bildiğin klasik korku öyküsü denebilir. Dul bir kadın sinemaya gidiyor, bembeyaz ve upuzun saçlı bir kız var Miriam diye. Tek başına sinemaya giremiyor, dul kadından yardım istiyor. Kadın sokuyor bunu, sonra evine gidiyor. Ertesi gün Miriam kapıya geliyor, içeri giriyor, yemek falan istiyor. Kadının kocasından kalan yüzüğü alıp gidiyor. Kadın da korkuyor, bir şey diyemiyor. Çekingen bir insan bir de. Böyle olaylar, sonu tahmin edilebilir olsa da yine insan hayretle okuyor lan. Süper.
Son Kapıyı Kapa: İnsanları kullanarak, yalan dolanla daha iyi bir hayata kavuşmak isteyen genç bir adamın öyküsü. Sosyete ortamlarına girer, film yıldızıyla sevgili gibi bir şey olur. Ne kadar güzel. Fakat insanları kullana kullana hiç dostu kalmaz, gazeteye verdiği sahte evlilik ilanından sonra film yıldızı sevgilisi de terk eder bunu. Kendisini işe sokan arkadaşı da selamı sabahı keser, işinden de kovulur bir güzel.
Yaşadığı her şeyin sahte olduğunun farkında olmayan bir kendisi vardır, kendisini süper bir hayat yaşayacağına öyle bir inandırmıştır ki yaptığı kötülüklerden haberi bile yoktur. Sevgilisi Anne şöyle diyor bir yerde:
"Hiçbir şeyin içi dışına benzemez Walter. Kağıttan Noel ağacı, sabun parçalarından kar yapılıyor. İçimizde Ruh denen bir şey var; ölüyoruz ama aslında ölmüyoruz; evet, yaşarken de yaşayan biz değiliz. Seni sevip sevmediğimi öğrenmek istiyorsun, değil mi? Saçmalama, Walter, bize arkadaş bile denmez..." (s. 95)
İşte böyle. Walter yatacak yer bile bulamadığı bir gün otele gider, orada bir ayağı deforme olmuş garip bir kadınla tanışır, onun odasına gider. Bu sırada odaya bir telefon gelir, bu telefon aslında Walter'a uzun zamandır gelmektedir. Walter telefonu açar, karşıdaki Walter'ın kendisini çok iyi tanıdığını söyler ve kapar. Walter ağlamaya başlar, en sonunda bir kez daha çalar ve Walter'ı orada öylece bırakıveririz. Yani edepsiz bir insan olmamak lazım. Evet.
Gece Ağacı: Gencecik bir kız, hipnozcu bir adamla çok konuşan bir kadının yanında seyahat ediyor. Adam hiç konuşmuyor, kadınsa sürekli konuşuyor ve kızcağızı etkisi altına alıyor. Clive Barker'ın öyküleri gibi lan, köşeye sıkışmış gibi hissediyorsun kendini, için daralıyor. Psikolojik baskıdan kalbin sıkışıyor. Kız delirecek gibi olup iyice etki altına girdiğinde çantası elinden alınır, pardesüsü başına geçirilir. Böyle.
Çok güzel, Capote'nin insanları süper. Gıllo gıllo bestseller almayın da şunu alın he. Haydiyin.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder