Çocuk.
Annen ölü, seni babanın yanına yolladılar. Allah'ın unuttuğu bir yere gittin tek başına, bataklıkların arasından geçtin, Innsmouth Üzerindeki Gölge'nin otobüsünü kıskandıracak korkunç bir kamyonete atladın ve babanın yanına vardın. Bir çiftlikti orası; çalışanlarıyla, hayalet hanımıyla ve acayip insanlarıyla acayip bir çiftlik. Üvey annen Amy'le tanıştın, babanın nerede olduğunu söylemedi. Üvey annenin kuzeni Randolph'la tanıştın, efemine bir beydi. Zoo'yla tanıştın, Jesus Fever'la tanıştın, ailenin yardımcıları. Zoo genç bir kız, Bengal kızlarının uzun boyunlarından biri Zoo'da. Boynunda derin bir yara izi var, psikopat kocası yapmış zamanında. Kasabada karşılaştığın hancı hanım bir cüce. Randolph zaten Randolph. Amy seni kırar, yılan dillidir.
Babanı göremiyorsun, görmek istiyorsun. Göstermiyorlar. Sanki yokmuş gibi, çağıran baban değilmiş gibi. Denk geliyorsun en sonunda, sadece gözleri hareket eden bir adam. Bir odada öylece yatıyor, gözleri de ölecek, oysa bir kedi olmamasının yanında meraklı da değil hiç. Ölecek lan, neyin merakı. Randolph vurmuş onu, merdivenlerin önünde tak tak, baban aşağı yuvarlanıyor. Ölmüyor.
Kaçıyorsun, gidiyorsun. İlk gelişinde yolda karşılaştığın kardeşlerden küçüğü, baş belası Idabel'le. Idabel seni seviyor mu ne, ama ona erkek gibi davranmanı istiyor ya, bir şey demiyorsun. Sen bir şey demezsin, izlersin sadece. Etrafında o kadar farklı insanlar var ki... Söyleyecek pek bir sözün yok. Kaçmadan önce seni seven Jesus ölür, kaç yaşında adam, Allah rahmet eylesin. Zoo New York'a gitmek üzere evden ayrılır. Olanların acısını söylemezsin, Idabel'le yürürsün. Little Sunshine'ın The Cloud Hotel'ine yürürsün, muska yazar sana. Sana muska yazar ve o muska üzerinde durduğu sürece hiçbir şey sana zarar veremez. Yılanlarla karşılaşırsın, otel lanet üstüne lanetlidir; ölenler, bataklıklar... Little Sunshine kalır orada bir tek, tatlı bir zenci bay. Başka sesler, başka odalar düşlerinin tellerini tıngırdatır. Tam olarak böyle anılmıştır bu. Sadece otel de değil, kediler insan öldürebilir. Evinde bir hayalet yaşıyor olabilir. Bulunduğun yerde her şey mümkün, çünkü o kadar sıkıcı bir yerde doğanın garip oyunlar oynaması ihtimali yüksektir. Her şeyin yalnız olduğu bir yerde garip şeyler olurken insanlar da yalnızlıklarının bilincine tam olarak varmaz mı?
"Ama hepimiz yalnızız yavrucuğum, korkunç yalnız, birbirimizden yalıtılmış; dünya öylesine azgınca alaya alır ki sevecenlikten söz edemez, onu gösteremeyiz; bizim için ölüm hayattan daha güçlüdür, karanlıkta esen bir rüzgâr gibi güçlü bir çekimi vardır ölümün, bütün haykırışlarımız sevinçsiz kahkahalarla kabaca yansılanır; öylesine yalnızlığın çöpüyle tıkabasa doluyuz ki patlayan ve yeşil yeşil kanayan bağırsaklarımızla çığlıklar atarak dünyada dolaşıyor, kalıcı olmayan yüreğin değişmez yuvası olan kiralık odalarımızda, kâbusumsu otellerimizde ölüyoruz." (s. 135)
Kaçtın ve hastalanıp geri getirildin, sana iyi baktılar ve bir ay boyunca yattın. İyileştiğinde Zoo'yu yanında buldun, yolda kendisine tecavüz etmişlerdi. Randolph'la gittin bu kez Little Sunshine'ın yanına, iyileşmiştin ve yürüyüşün bitmemişti. Döndüğünde kadını gördün yine, penceredeki hayaleti. Davetkârdı. Yanına yürüdün, ardında bıraktığın çocuğu son bir kez baktın. Bir şeyler değişecekti, neyin değişeceğini bilmemen hiç önemli değildi.
Sen Truman Capote'nin çocukluğundan izler taşıyordun genç; yalnız, kâşif. Evet. Holden Caufield'ın yanında bir yerdesin de, seni nereye koyacağıma bir türlü karar veremedim. Senin nerede olduğunu bilmiyorum, bir yerde bir zaman yaşadığını bilmek yeter.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder