Medya çok etkili bir şey. Mesela paran var, reklamını yapacaksın. Gazeteye para ver, yap. Politikacısın, yakın olduğun medya patronlarından birine para ver, kolaylık sağla, rakiplerini izin gözüne sok. Yaa. Medya böyle bir şey. Pek İngilizvari Bir Darbe diye bir roman var, Agora bastı. Medya-iktidar ilişkisini on numara yansıtıyor. Tabii şimdi konu bu değil, konu Katharina Blum.
Bu gazeteler, dergiler falan büyük, çok büyük dedikoducu teyzeler gibi geliyor bana. Şu şöyle demiş, bu böyle demiş, tabii arada söylenmeyenler söylenmiş gibi yapılıyor. "İddia edildi, öne sürüldü, aklından geçtiği hipnoz yoluyla araştırıldı." Oha. Televizyon desen aynı şey. Hepsi birbirinden leş. Diziler iğrenç, haberlerde sörf yapan köpekler... Bu ne lan.
Katharina Blum, küçük şehirden gelip iyi insanlarla karşılaşarak bir şekilde düzenini oturtmuş, iyi kötü bir geliri ve daha da önemlisi kimsenin karışmayacağı ve istediği gibi yönlendirebileceği bir hayatı olan hoş bir genç kadındır. 24 yaşında falandı galiba. 18'inde mi ne, evleniyor ve çok geçmeden boşanıyor, çünkü kocası çok gıllo bir insan. Evlerde hizmetçi olarak çalışıyor Katharina. Temizlikçi deyip geçmemek lazım, iyi de kazanıyor. Yanında çalıştığı ailenin desteğiyle ekonomiyle alakalı bir kursu bitiriyor, diploma sahibi oluyor. Ek işler de yapıyor; otellere motellere, davetlere gidip içki falan dağıtıyor işte. O filmlerde şampanya taşıyan hanımlar beyler görürüz ya, öyle. Kazancıyla kendine ev alıyor, araba alıyor. Böyle güzel bir hayatı var. Evine erkekler geliyor arada bir, çünkü güzel kadın demiştik. Herkesin seks hayatı kendine.
Neyse, çalıştığı bu davetlerden birinde Ludwig Götten'le tanışıyor. Götten'in nasıl bir terörist olduğunu öğrenemiyoruz, kitapta yok. Lakin gayet kibar, nazik bir insan. Çok tehlikeli, polisler falan herkes adamın peşinde. O geceyi beraber geçiriyorlar, sabah Ludwig uzuyor. Polisler geliyor, Katharina'yı sorgulamak üzere götürüyorlar falan. Kabaca böyle.
Basın eleştirisi şu: GAZETE adlı bir gazete var işte, ne kadar da simgesel. Bu gazetenin bir muhabiri var, tam sansasyoncu. Katharina'nın eski sevgilisiyle konuşuyor, adam da kıza gıcık. "Zaten gomonik olacağı belliydi, beni beğenmedi de gitti teröristlerle fingirdeşti," tarzı konuşuyor. Adam Katharina'nın hasta annesiyle konuşmaya çalışıyor, kadının ölümüne yol açıyordu galiba. Yani felâket biri, zaten gazete de çöp gazete ama şişirme haberler sayesinde çok satıyor. Bağlantıları da kuvvetli haliyle. Bu arkadaşımız onunla röportaj yapıyor, bununla röportaj yapıyor, oradan giriyor, buradan çıkıyor derken öldürülüyor. Katharina Blum en sonunda kafayı yiyor çünkü, kadının ne hayat kadınlığı kalıyor, ne gomonistliği.Yanlarında çalıştığı ve kendisinin avukatlığını yapan çiftin de işleri zamanla bozuluyor, onlar da sansasyondan paylarını alıyorlar çünkü.
Marquez'in Kırmızı Pazartesi diye bir romanı var, oradaki anlatım tekniğine çok yakın bir teknikle yazılmış. Tamamen objektif, olaylara dışarıdan bakan bir anlatıcı var. En ince detaylara kadar veriyor ayrıntıları ve kronolojik olarak, bazen zamanda atlamalar yaparak ne olduysa, ne yaşandıysa görüyoruz, izliyoruz. Katharina, Ludwig'le nasıl tanıştı, yanlarında çalıştığı Blorna ailesiyle ilişkileri nasıldı, hapiste olan kardeşi GAZETE'de nasıl kullanıldı, polisler, dostlar, gazeteciler...
Böyle, ağır bir medya eleştirisi. Baader-Meinhof çete olayı var Almanya'da, oradan esinlenmiş Böll. İşte Baader eylemciymiş, hapse girmiş, Ulrike Meinhof da kendi halinde bir yazarken aktiviste dönüşmüş bir hanımmış, Baader'i hapisten mi ne kaçırmış, Baader evliymiş de karısı Meinhof'u kaçırma konusunda ikna mı ne etmişmiş. Böyle böyle garip olaylar olunca fırsatçı gazeteciler de sütunları acayip acayip çarpıtmalarlar dolduruyorlar. Tiraj güzel şey.
Böyle. Güzel.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder