16 Temmuz 2012 Pazartesi

Jerzy Kosinski - Boyalı Kuş

Kosinski'nin çocukluğundan pek çok şey taşıyor olsa da Kosinski otobiyografik olmadığını söylüyor. Zaten değil, o kaygının güdülmediği daha ilk sayfalardan belli. Her şey savaşın, korkunun, dehşetin içinde gizli, hiçbir şey ortada yok. Bir çocuk ve şahit oldukları, bu kadar. Otobiyografik mi şimdi bu. Değil. O zaman loloya gerek de yok.

Kosinski çocukken annesinden babasından ayrılıyor, çünkü II. Dünya Savaşı'nda çocuğun bir başına daha kolay kaçabileceğini düşünüyorlar. Saklıyorlar en başta, tanıdıkların yanına veriyorlar. Sonra olaylar oluyor, bizimki kaçıyor. O sırada işte şahit olduğu dehşetler ve küçük bir çocuğun gözünden savaş, ölüm, seks, vahşet, of.

Çok kabaca, kısa kısa anlatıyorum çünkü savaş sırasında insanlar aynı. Köylüler daha doğrusu. Köylüler hayvanlık yapıyor, eğitimli kesim hayvanlık yapıyor. Savaş la işte.

En başta bu bizim çocuğumuz 6-7 yaşlarında. Kara gözlü, kara saçlı bir çocuk, bu yüzden sarışın ve mavi gözlü insanlar bu çocuğa çingene diyor ve çingenelerden ölümüne korkuluyor. Çingenelikten ziyade çocuğumuz Yahudi. Neden korktukları da belli oluyor böylece. Çocuğu vampir yerine koydukları bile oluyor. Bu kafada olan insanların neler yaptıklarını var sen düşün.

Çocuk 1939'da kaçmaya başlıyor, 1944'e kadar falan. Bu süreçte köylü çocuklardan bayağı bir sopa yiyor, yetişkenlerden sopa yiyor, bok çukuruna atılıyor. Bunu bazı çiftçiler yanına alıyor ama savaş ortamında olaysız bir yer yok, Almanların yaklaştığı duyulduğunda kıçına tekmeyi yiyor arkadaşımız. Bol kaçmalı, maceralı olaylar.

Sonlara doğru Kalmuk askerleri basıyorlar bir köyü, neler yapıldığını anlatamam. Çocuğun şahit olduğu barbarlıkları düşünün. Tecavüzler, sapık sapık olaylar, katliamlar, bilmem ne. Çocuk burada yakalanacak gibi oluyor, kaçmayı başarıyor. Bir süre sonra Rus askerleri basıyor zaten köyü. Bu noktadan sonra iki Rus, çocuğun en yakın arkadaşı oluyor. Biri Gorki'den bir şeyler okutuyor, diğeri de komünizm hakkında bilgi veriyor çocuğa. Çocuk aklı, düşünüyor ki lan harbiden Tanrı olsa bunlar olur muydu. Bir süre beraber takılıyorlar, sonra çocuğu veriyorlar bir böyle kayıp çocukların olduğu yere. He, bu arada çocuk o Kalmuk baskını sırasında galiba, konuşma becerisini kaybediyor, konuşamıyor hiç. Neyse, başka bir konuşamayan çocukla arkadaş oluyor, beraber kavga ediyorlar, beraber geziyorlar. Bir gün tren yolundaki bir makasla oynuyorlar ve oradan geçen bir trenin devrilmesini izliyorlar. Onlarca insan ölüyor. Sonra bu komünizm öğreten adamın arkadaşları bir köyde katlediliyor. Adamımız çocuğa diyor ki bak evlat, biri senin yanağına tokat attı mı onun eline işe. Böyle diyor. Sonra beraber gidiyorlar, adam keskin nişancı. Çat çat dört köylüyü gebertiyor, bir şey olmamış gibi geri dönüyorlar.

Sonda anne-baba çocuğu buluyor işte, ailesine kavuşuyor çocuk ama onlarla birlikte gidip gitmemeyi de düşünüyor. Onca dehşetin içinde hiçbir şeyin anlamı yok artık.

Gidiyor, yine çeşitli yaramazlıklar, uyuşturucu kuryeliği falan. Tutuklanıyor velet, sonra serbest bırakılıyor. Annesiyle babası garip garip bakıyorlar buna. En sonunda da konuşmaya başlıyor yine ve bitiyor.

Böyle. Savaşta bir çocuk işte, olayı bu. Bir de Kosinski'nin son söz olarak yazdığı bir yazı var, orada anlattığına göre bu kitap basıldıktan sonra deli tehditler almış. İşte komünizm övücüsü, yok kıç yiyicisi diye eleştiriyorlar bunu, ad hominem. Kosinski diyor ki lan bir kişi de çıkıp adam bunları yaşamış beyler, siz neyin paparasındasınız demiyor. Komik bir detay olarak da iki tane izbandut adam Kosinski'nin Manhattan'daki evine geliyor, içeri girip bunu pataklamaya başlıyor. Kosinski diyor ki baba ben o piçin kuzeniyim, vurmayın. Adamlar onu geberteceğiz diyorlar. Kosinski de düşünüyor ki lan bunlar benim kitabımdan fırlayan köylüler sanki. Olaya bakar mısın. Sonra bir şekilde silah çekiyor, kaçırıyor bunları Kosinski. Böyle.

Bizim Yaban'ın aşksızını, köylere yayılmışını düşünün. Daha doğrusu Ahmet Celal miydi, onun yerine küçük bir çocuğu ve gaddar insanları koyun. İşte budur. Ha şey vardı, Yahudi tutsakların sadece bir numaradan ibaret oldukları toplama kamplarından bahsediliyordu. Remarque'ın Hayat Kıvılcımı diye bir romanı var, bu numara insanlardan birini çok güzel anlatıyor. Savaşın korkunç yanını, cepheleri ve sonrasını çok genç bir Alman arkadaşın gözünden görmek isterseniz. Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok ve Dönüş Yolu. Remarque'ın bütün kitapları aslında.

Çok güzel anlatılmış diyorum, suçluluk duyuyorum, insanlığımdan utanıyorum.

1 yorum:

  1. Utku selam; Umarım yorumuma hızlıca dönersin. Biz IDEA isimli aylık kültür sanat e-dergisi çıkarıyoruz. Eğer iznin olursa bu yazıyı yayınlamak istiyoruz... Bana ilkersimsekcan@gmail.com adresinden ulaşabilirsin... Teşekkürler

    YanıtlaSil