8 Ekim 2016 Cumartesi

Oliver Sacks - Tungsten Dayı: Kimyasal Bir Çocukluğun Anıları

Bu müstesna kitap, kişisel bir Cosmos: A Spacetime Odyssey olmasının yanında güzel bir anı kitabıdır. Sacks, bilimle ilgilenen geniş bir ailenin ferdirir, seksen dayısı ve yetmiş amcasının -kuzenlerin sayısı yüzü buluyormuş, oha- her biri farklı dallarda icatlar çıkaran kişilerdir ve bu da çocuğumuzu son derece şanslı biri yapar. Anne ve baba doktor, ailenin geri kalanı bilim adamı veya amatör bilimci. Muhteşem, her ziyarette ayrı bir macera demektir bu.

 Sacks ünlü bir nörolog, bilim adamı. Neden nörolojiyi seçtiği, daha doğrusu neden kimyadan ilerlemediği kitabın bir yerlerinde gizli. Bunun dışında II. Dünya Savaşı'nın küçük bir çocukta yarattığı izlenim, sürekli birbirine dönüşen maddelerin, dumanlar çıkarıp küçük patlamalara yol açan karışımların arasında kendini gösteriyor. Çinko, bakır, tungsten, Dave Dayı, ağabey ve diğerleri; başlı başına bilimsel bir serüven. Küçük Oliver, kendi keşiflerini yaparken bu keşiflerin ortaya çıktığı ilk deneyleri, deneyleri yapan meşhur adamlarla birlikte ele alıyor ve senkronik bir şekilde kendi bilimsel yolculuğuyla bilim tarihini birleştiriyor.

Okul anıları çok önemli, olabildiğince bağımsız bir alana ihtiyaç duyan kaşif çocuklar için bu alanın pek yaratılmadığını -günümüzde de pek bir şey değişmedi- görüyoruz. Abi Michael öğretmenlerden şikayetçi, Oliver da. Poposunda dal kırılınca bir papara daha yiyor, böylesi bir sıkı disiplin. İngiliz katılığı işte. Yıl 1940 civarı, savaşın yeni başladığı zamanlar. Pencerelere kara perdeler çekiliyor, sığınaklar kazılıyor, bir sürü güvenlik önlemi. Bombalar yağmaya başlamadan önce yapılacak her şey yapılıyor. Oliver okulu o kadar sevmiyor ki bombalardan çok okula dönmekten korkuyor. Bir çocuk için büyük facia. İş öyle bir noktaya geliyor ki dayakçı öğretmenlerin atomlardan ibaret olduğunu düşünüp kendini rahatlatıyor Oliver. "'Atomdan başka bir şey değil o,' derdim; giderek 'atomdan başka bir şey olmayan' bir dünyanın özlemini çekiyordum. Zaman zaman başöğretmenden fışkıran şiddet adeta canlı doğanın tamamına bulaşır, şiddeti hayatın özü olarak görürdüm." (s. 27) Eh, çocuğun bilime sarılmasına şaşmamak lazım. Babası ezberden hesap yapmayı ve işlemlerle sayıları öğretmişti. Her koşulda aynı sonuca ulaştıran, güvenilir işlemler... Yıllar sonra 1984'ü okuduğunda Wilson'ın iki kere ikinin dört ettiğini reddetmeye zorlanmasının en dehşet verici şey olduğunu söyler Sacks.

Ailenin üyelerinin maceraları da nefes keser; bir bölümü Güney Afrika'daki Boer Savaşı'na katılmıştır, kimi maceradan maceraya koşmuştur. Onca ayrılığa rağmen bir arada kalabilmeleri, ailenin birbirine sımsıkı bağlı olmasıyla mümkün olmuştur. Tungsten bu açıdan önemli. "Metaller arasında en yüksek erime noktasına sahiptir, çelikten daha serttir ve yüksek ısılarda sağlamlığını korur - ideal bir metal!" (s. 39) Semboldür bu metal, aile bu metalden üretilmiş gibidir. Onca faciaya rağmen bir arada kalabilmelerinin sembolüdür. Dayı da bu metalden yapılmış gibidir, sağlam adamdır. Diğer dayı O. Wolf Sacks de Volfram Dayı olarak adlandırılmıştır. Metal ailesi.

İşin bilimsel boyutu, başta andığım belgesel kalitesinde. Zaten Cosmos'ta çoğunun hikâyesine rastlamak mümkün ama Faraday'in, Curielerin başardıklarını okumak, yenilgiyi tanımadan uğraşlarına devam etmelerini izlemek oldukça keyifli.

Büyüdükçe ilgi alanları da değişiyor, Oliver gençliğinde kimyadan uzaklaşıyor. Ailesinin yönlendirmesi burada önemli; çocukken özgürlüğünü sonuna kadar yaşayan, garip bir umursamazlığın içinde kendi yolunu bulmaya çalışan Oliver, gençliğinde bir parça yönlendirilmeye hayır demiyor ve tıp eğitimi alıyor. Kuantum dünyasının kimyası değil, on dokuzuncu yüzyılın romantik kimyası ilgi çekici olduğu için çağa uyum sağlıyor yazar, başka alanlara geçiyor.

Nefis bir anlatı.

1 yorum:

  1. Oliver Sacks çok seviyorum. Şu eğrelti otu peşine düştüğü geziyi anlattığı kitap nefisti, Karısını Şapka Sanan Adam da iyiydi ama o kadar sevmedim.
    1984'e dair en dehşet verici şey, benim için de iki kere ikinin artık dört etmiyor oluşudur ve şu cümleyi asla unutamam: "Özgürlük iki kere iki dört eder diyebilmektir. Buna izin verilirse, devamı gelir."

    YanıtlaSil