30 Ağustos 2019 Cuma

Arkadi & Boris Strugatski - Kıyamete Bir Milyar Yıl

Kaku'da görmüştüm ama fikir onun değilmiş, yine meşhur başka bir bilim adamına göre üç tip uygarlık var. I. Tip deneni bulunduğu gezegenin bütün kaynaklarını kullanır hale gelen, başka gezegenlere zıplamaya hazır uygarlık. II. Tip sanırım bulundukları sisteme yayılan, koloni faaliyetlerine girişeni, III. Tip kara deliklere bodoslamadan dalar hale gelen türden bir şey, evreni istediği gibi eğip bükebiliyor falan. Entropiyi etkileyebiliyor muydu hatırlamıyorum ama kontrol altına alabiliyordu sanırım. Aslında kilit nokta bu, zira Strugatski Biraderler bu mesele üzerine kurmuşlar anlatıyı. Romanda I. Tip'e geçebilmek bile mümkün gözükmüyor. Kaku'ya göre biz 0,8'de falanız, yüz yıla kadar eşik atlayacağımızı söylüyor Kaku. Atlayabilecek miyiz? Biraderler öyle bir olay örgüsü kurmuşlar ki bu atlayış mümkün olmuyor. Araştırmaları engelleyen bir dünya saçmalık çıkıyor ortaya, evrenin kendini gizleme çabası ve bilimsel gnostisizmin önüne çekilmiş koca duvar düşündürüyor, fantastik olayların fantastik sebepleri olmalı. Bilim insanları için kabul edilemeyecek bir şey, düştükleri ikilemde can çekişmeleri bundan. Meşhur usturaya göre birçok cevaptan akla en yatkın olanı kabul edilir ama o cevap doğaüstünden başka bir sonuç sunmuyorsa rasyonel düşüncenin neferleri bu durumda ne yapabilir? Bir: Daha fazla veri toplayıp analize girişir ve daha derin bir bataklıkta debelenmeye başlar, işin içinden bir türlü çıkamaz, sayısız varyant başka varyantlara yol açar, sonsuz bir zincirin halkaları teker teker çözülür ama sonu gelmez bu işin, deliliğe kadar yolu var. Bir sonuca vardı diyelim, matematiğin son noktası. Ted Chiang'ın bir öyküsünde geçiyordu, matematiğin "son noktası" ulaşılabilir bir yerde, matematikle kafayı bozmuş bir kadın bu noktaya ulaşıyor ve hayatının anlamı bir anda ortadan kayboluyor. Eşiyle arası bozuluyor, aile dağılma noktasına geliyor, yaşamın anlamı ortadan kalkıyor, kişisel bir felaket. Varlık sayılara sıkıştırılmış durumda ve sayıların ulaşabileceği son nokta hiçlik, o halde ortadan kalkılacak. Muazzam bir öykü. Monokl ikinci bir Chiang kitabını basacakmış yakınlarda, duyunca çok sevindim. Neyse, iki: Bütün inançlar ve olgular bir kenara bırakılarak fantastiğe yeni baştan yaklaşılacak, belki de formüle edilebilir bir fantazya düşüncesi bilimsel paradigmayı ele geçirecek, farklı disiplinlere kapı aralanacak. Bu gerçekten fantastik ama anlatının temelinde bu var zaten, karşı karşıya gelinen fantastik bir olgu için mevcut bilim bir çözüm üretemiyorsa elde iki seçenek kalıyor, ilki uyum sağlamak ve ikincisi deliliğe doğru koşmak, kızgın kumlardan serin sulara atlamak gibi.

Bilimkurgu demek zor, bilim felsefesiyle şahane bir şekilde oynanan felsefi bir roman denebilir. Mesele "homeostatik evren" denen nanenin entropik ayarlarla oynanmasını engellemesinden doğuyor, en azından bazı karakterlerin görüşleri bu yönde. Bilim adamlarının paranoyadan paranoyaya koşmalarını izlemek oldukça sinir bozucu, bir o kadar da eğlenceli. Ted Chiang bunu okuyup esinlenmiş midir acaba, araştırmam lazım. Neyse, bölüm bölüm ilerliyoruz ve her bölümün başlığından ayrı olarak "Parça I", "Parça II" şeklinde ayrılmış bölümün içeriği. Sanki yıllar sonra ele geçirilmiş kayıtlar tasnif edilmiş gibi. Evet, o gün son iki yüzyılın en şiddetli(?) temmuz sıcağı kimseye nefes aldırmazken, Malyanov biraderimiz bilimsel araştırmalarını rahatlıkla sürdürmek için eşini ve çocuğunu uzaklara yollamışken Kalyam adlı kedisinin miyavlamasına şaşırıyor, daha o sabah mama verdiğini düşünüyor ama önceki günün sabahıymış aslında, günleri karıştıracak kadar kafası karışık bir adam Malyanov, ilk çatlağı bu noktada görüyoruz. Malyanov tamirciye telefon ediyor, kendisini sürekli yanlış numaraların aramasından yakınıyor. Defalarca aramış ama bir tamirat, düzenleme yapılmamış. İkinci çatlak. Kapı çalıyor, yiyecek ve içeceklerle dolu bir kutu teslim ediliyor kendisine. Eşi göndermiş, zorlukla geçinmelerine rağmen böyle lüks bir harcama Malyanov'un canını sıkıyor, üçüncü çatlak. Bu aslında şey, Ömer Seyfettin'in bir öyküsü vardı, mermer yontan bir adama dair. Adam çekici indirirken hiç şaşırmadığını, kırk yıldır tek bir hata bile yapmadığını söylediği anlatıcının gazabına uğruyordu, benzer bir şekilde. Anlatıcı, adamın evine hindi mi ne gönderiyordu, mermerciyle eşi kavga ediyordu bu yüzden, ertesi gün de mermerci o sinir bozukluğuyla çaat diye kırıveriyordu mermeri, aynı dalga. Tek fark, adamın kafasını karıştıran tek etken anlatıcıyken burada koca evrenin musallatlığı. Neyse, Malyanov çalışmayı sürdürmeye çalışıyor, formüllerine gömülüyor, telefon çalıyor. Vayngarten, kendisi gibi bilimsel işlerle uğraşan arkadaşı. Uğrayacağını söylüyor, Malyanov'un ne üzerinde çalıştığını öğreniyor, kapıyor telefonu. Malyanov delirdi delirecek, iki dakika oturup çalışamıyor. Telefon konuşması bitmek üzereyken Malyanov'un kapısı kırılırcasına çalıyor, Lida geliyor. Malyanov'un eşinin kuzeni olduğunu söylüyor ve sözde eşinden gelmiş bir mektubu kanıt olarak gösteriyor. İşler iyice içinden çıkılmaz bir hale geliyor, parodi gibi. Aklı gidiyor Malyanov'un, eşini aldatmayacağını düşünüyor ama Lida çok güzel bir kadın, çalışma yalan oldu tabii. Bunlar olurken Lida'yla veya Vayngarten'le konuşmaları sırasında birtakım toplumsal meselelere değiniliyor hafiften, örneğin Küba'daki devrim hakkında birtakım gevezelikler, kendi ülkelerindeki bilimsel hiyerarşi, devlet kurumlarının müdürleri, müdür adayları, bilimsel çalışmaların önem sıralamaları, bu tür meseleler üzerinde birtakım gevezelikler yapılıyor ve yine kapı, bu sefer karşı komşu Snegovoy. Bilim insanı o da, söylemeye gerek yok. İki horozla ilgili bir fıkra var, birkaç karakter tarafından anlatılıyor, rahatsız edilmenin izleği olarak görebiliriz bunu.

Petroviç çıkıyor ortaya, Malyanov'un üzerinde çalıştığı projenin grafiklerinden birini eline alıp grafiğin aslında bölgedeki suç oranının yükselişini yansıttığını söylüyor. Bilimsel verilerin birbirinin yerini tutarak temelsizliğe, en azından şüpheciliğe yol açmaya çalıştıklarını görüyoruz, işler bu noktadan sonra tesadüfle açıklanamayacak ölçüde karışmaya başlıyor, arka arkaya çalan kapılar, telefonlar, bitmek bilmeyen ziyaretçiler eşzamanlılık açısından makul ama bu veri olayı ipi koparıyor. Malyanov bir açıklama bekliyor Petroviç'ten, adam bir şeyler biliyor ama söylemek istemiyor başlarda. Yeterince sıkıştırıldığı zaman dili çözülüyor: Uzaylılar. Zeki bir yaşam formu insanlığın ilerlemesini istemediği için işlerimizi sabote ediyor. Vayngarten kendi başından geçen çalışamama hikâyesini anlatıyor sonra, birtakım adamların ortaya çıkıp durumu anlattığını, çalışmalarını yok etmesi gerektiğine dair ısrar ettiklerini söylüyor. Kayboluyor kızıl kafalı adam, bir anda ortaya çıkıp Vayngarten'in kafasını karıştırıyor ve pencereden uçup gitmiş gibi yok oluyor. Mantıkla açıklanamayacak olaylar herkesin başına geldiği için neler döndüğüne dair beyin fırtınasına girişiyorlar. Dokuzlar Birliği denen gizemli bir örgüt olduğunu söylüyor biri, gizemli bilgeler gezegendeki bütün bilimsel başarıları kopyalayıp öğreniyorlar. İnsanların kendilerini yok etmemeleri için uğraşmaları da ikinci görevleri, böylece karakterlerin başlarına gelen garip olayların sebeplerini de öğrenmiş oluyoruz ama bu da mitik bir hikâye, ortada çok fazla bilinmeyen olduğu için fantastik bir durumun ortasında kalıyorlar ama Veçerovski nam bilim insanı, yaşadıklarının aslında hiç de ilginç olmadığını söylüyor. Analiz edilecek bir şey yok, üzerine düşünülecek bir şey de yok, yaşamın kendi olağanlığı içinde yaşadıkları son derece doğal. Bir alıntıyla bitireyim, kurmacaya da yaslanan bir bakış açısıyla:

"'İnsani bu, fazla insani,' dedi Veçerovski. 'İnsanlığın, kâinatı çözmenin eşiğinde olduğunu gözlemlediler, rekabetten korkarak onu durdurmaya karar verdiler. Böyle mi?'
'Neden olmasın?'
'Çünkü bu bir kurgu. Parlak ve basit kapaklı, ucuzcularda satılan bir kurgu. Bir ahtapota smokin giydirmeye çalışmak gibi. Ve öylesine bir ahtapota da değil, aslında hiç olmayan bir ahtapota...'" (s. 104)

Son bir şey: Malyanov'u izlerken bir anda Malyanov'un gözünden görmeye başlıyoruz her şeyi, anlatım değişiveriyor. Bunu meselenin çözümlenmesi sırasında entropik-bombastik bir değişimin gerçekleştiği şeklinde yorumlamak, ne bileyim, biraz zorlama gibi gözüküyor. Zaten Strugatski Biraderler pek bulaşmıyorlar böyle oyunlara, düşük ihtimal bu. Metnin orijinaline de bakamıyorum, Rusça bilseydim bakardım. Böyle de bir şey var, ilginç. Çeviride bir haller olmuş galiba.

Evet, bilim-evren-insan üçgeninin ele alındığı iyi bir metin bu, Biraderler on numara beş yıldız.

Ek: Sonda Boris'in sansürle mücadelelerini anlattığı bir bölüm var, bilim insanlarından ikisinin kendilerinden mülhem olduğunu söylüyor üstüne, güzel bir sonsöz olmuş.

Ek 2: Yeşim beni Florence + The Machine'e sardırdı, çok sevdim, deli gibi dinliyorum. Alalım:

2 yorum:

  1. bu kitap ilgimi çekti kolay kolay öneri kitap okumuyorum, keşfetmek daha güzel ama not aldım.

    YanıtlaSil