Truant girişi tamamladıktan sonra direkt ana metne geçiyoruz. Fotoğraf ve sinema arasındaki benzerlikle farklılıkların irdelendiği bölümden sonra kaydın niteliğine geçiyoruz. Pulitzer sahibi Will Navidson ve ailesi, çatırdayan birlikteliklerini kurtarmak için kırsalda bir eve taşınmaya karar verirler, taşınırlar ve evde garip işler döndüğünü fark ederler. Bu garipliğe gelmeden önce evle ilgili çekilmiş iki filmden, Miramax'in bu filmleri vizyona sokmasından ve görüntülerdeki olanaksızlıklar hakkında birtakım atıp tutmalarda bulunan uzmanlardan ve uzmanların demeçlerinden bahsedilir. Okur olarak bir evin ne ölçüde garipleşebileceğini görebilmek için hazırlanırız açıkçası, 1990'da ortaya çıkan filmin pek çok ödül aldığını ama Will'in ödülleri almak için ortaya çıkmadığını öğreniriz mesela. Aileden de bahsedeyim, Karen eş. Chad ve Daisy çocuklar. Ev, ev. Metinde geçen bütün "ev"lerin maviyle yazıldığını da belirteyim, "house" olsa bile. Neyse, Karen ve Will arasında birtakım sıkıntılar var, Karen biraz sadakatsiz ve Will de işi gereği fotoğraf çekebileceği yerlere seyahat ediyor durmadan, dolayısıyla aile bağlarının tekrar güçlenmesi için bir başlarına kalabilecekleri sakin bir yere gitmeleri şart. Gidiyorlar, evin ölçülenden daha geniş olduğu ortaya çıkıyor. İçerinin ölçümüyle dışarınınki birbirini tutmuyor. Eve kameralar yerleştiriyor Will, aslında orada olmayan koridorları ve kapıları böylece kaydediyor. Evin tarihini araştırdığı zaman 1720'lerde inşa edilen evde yaşayanların başlarına pek bir şey gelmediğini görüyor. "Ev sahiden de ruhsal ıstırapların neticesiyse, bu netice orada ikamet edenlerin ıstıraplarının kolektif neticesi olsa gerektir." (s. 25) Evin bütün bireylerinde az çok ruhsal bir problem var, hayatları yolunda gitmiyor. Chad okulda sıkıntı çıkarıyor mesela, Karen ve Will arasındaki kopukluk malum. Tom var bir de, Will'in ikiz kardeşi. Araları hiçbir zaman çok iyi olmasa da birbirlerine saygı duyan insanlar, bilinmeyene birlikte yürüyecekler. Tabii bilinmeyenin pek çok tanımı olduğu için varlık ve yokluk konusunda birtakım açıklamalara girişiyor Zampanò, metni sıklıkla bölüp bu tür açıklayıcı bölümlere yer verecek sonrasında da. Bir örnek, Heidegger'in varlıkla ve zamanla ilgili görüşleri, kavramları ve "tekinsizlik" üzerinden yarattığı felsefi parçalar genişçe bir bölümün içeriğini oluşturur. Olay örgüsü ilerler, maceraperest üç adam Will'in davetiyle meseleye dahil olurlar. İçlerinden birinin Karen'la öpüştüğünü görürüz, bunu Will de kayıt yapan kameralar vasıtasıyla görür ama eşini sevdiği için ve önlerinde çözmeleri gereken bir sıkıntı olduğundan ses çıkarmaz o sırada. Keşif Will'in orada olmayan koridorda ilerleyip geri dönmesiyle çoktan başlamışsa da profesyoneller metrelerce uzunluktaki ipleri ve tam teçhizatlı çantalarıyla koridora adım atar atmaz macera başlamış olur. Arada ontolojinin teolojik görünüşleri üzerine de güzel bir söylev okuruz. Varlık felsefesini içeren her bir filmi, metni ve zımbırtıyı düşünün, bir şekilde karşınıza çıkabilir. Hepsini saymayacağım, canavar gibi bölümler var. Neyse, kaşiflerin yaşadıkları hem çekim yapan kameralardan, hem de anlatıcı vasıtasıyla izlenir, dönüşümlü bir şekilde. Girerler, ilerlerler, inerler, çıkarlar, tırmanırlar, boşlukta salınırlar ve sonu bir türlü bulamazlar. İlk keşiften sonra bir ikincisine kalkışırlar, profesyonel adamların yavru kedilere döndüklerini görürüz ve üçü de orada bir şekilde "sıkışırlar", üstelik kışkırttıkları boşluk bir deliğe dönüşerek her şeyi içine çekmeye çalışırken Tom da hayatını kaybeder. Son olarak Will gider, tek başına. Bilinmeyenin anlamını bulmak istemektedir ama bilinmeyen aslında son derece bilinen bir şey olarak Will'in yaşamındaki amacın anlamsız olduğunu göstermek için onu yavaş yavaş siler, sonlarda. Yer çekimi kaybolur, beden kaybolur, düşünceler kalır ve en sonunda düşünceler de kaybolur. Temel hikâye bu, Truant'ın hikâyesi dipnotlarda akar, akar, akar. Kadınlarla kurduğu ilişkilerin yıkıcılığının yanında hapların ve metinle uğraşmasının etkisini de görürüz, yavaş yavaş kafayı yer. En sonunda akıl hastanesindeki annesinin mektuplarına yer vererek kendi anlatısına noktayı koyar. İki farklı anlatının kesiştiği bir nokta var mı, varsa neresi, o da okura kalmış bir şey. Bir yorum yapmak gerekirse Truant'ın düzenlediği metnin aslında kendisinin Yapraklar Evi olduğunu düşünebiliriz çünkü yapraklar duvarlar olarak belirebilir, insanlar aynı insan olarak belirebilir, sonuçsuz veya anlamsız bir çabanın insan üzerindeki yıkıcılığı pek çok metaforlar gösterilebilir. Ev, kitap, iş, hepsi bir yıkım metaforu olarak görülebilir, işin kolayına kaçarsak.
Hikâye çok kabaca bu, içinde sayısız oyun zaten var ve tek başına da müthiş bir metni çatabilir ama zeminin/sayfanın/grafiklerin/sözcüklerin kullanımı son katmanın gerçekliğini sağlamlaştırmış oluyor. Elimizdeki metinde yer alan birkaç çılgın şeye değineyim, örneğin Truant dipnotlarının bir bölümünde bir dünya isim sayıyor, sayfalar boyunca. Bazı paragrafların üzeri çizilmiş ve paragraflar kırmızıyla yazılmış. Truant dipnotlarında bunu yaptığı gibi kendi tasarrufuyla Zampanò'nun bölümlerini de karalayabiliyor, çizebiliyor. Bazı bölümleri aynaya tutarak okuyabiliyoruz, bazı bölümleri içlerinde yer aldıkları kutucukları takip ederek okuyabiliyoruz, bazı bölümleri kitabı yan, çapraz veya değişik açılarla tutarak okuyabiliyoruz, keşfin anlatıldığı bölümlerde karakterlerin yaşadıklarıyla sayfa kullanımının garipleşmesi, sözcükleri oluşturan harflerin aynı satırda yer almaması gibi durumlar ortaya çıkıyor. Düşülen bir bölüm varsa harfler alt alta geliyor örneğin, bir kapı açılmadan önce koca bir boşlukla karşılaşıyoruz, sayfada birkaç harf dışında hiçbir şey yok. Fotoğraflar, çizimler, Einstein'ın teorileri, kimya formülleri, uçsuz bucaksız bir bilgi yığını. Onca şeyi bir araya getirmek, eklemlerken kopmamalarını sağlamak gibi pek çok şey için yazara hayranlık duyulabilir. Gerçi yazar kim, düşünmekten yoruluyor insan. Danielewski herhalde.
Konusuyla, anlatımıyla müthiş bir metin bu. Okursanız halinde kurmacanın gidebileceği noktaların en uçlarından birini görmüş olursunuz, güzel olur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder