İkinci aşamada Marlowe-Shakespeare kıyası var, etkilenme açısından Shakespeare'deki Marlowe izlerini ve hangi noktada Shakespeare'in Marlowe'dan uzaklaştığını, eserlerinin üstünleştiğini görüyoruz. Kısa kısa alayım, Bloom önce ikisinin birbirlerini tanımadıklarını söylüyor, dört yıl boyunca -Marlowe genç yaşta kralın adamları tarafından öldürülene kadar- Londra sahnesine yazmak için rekabet ediyor ama sonraları arkadaş çevrelerinden ötürü tanışmış olabileceklerinden bahsediyor. Birbirlerinden haberdarlar tabii, daha iyisini yazmak için uğraşıyorlar. Bloom'un yorumu şu: "Marlowe asla gelişme kaydetmemiştir ve otuz yaşını görseydi bile asla kaydetmeyecekti. Shakespeare ise haddinden fazla gelişim gösteren biriydi ve sonuna kadar deneyciydi." (s. 19) Shakespeare'in Marlowe'dan etkilendiğini, etkilenme endişesinin ağırlığını taşıyarak etkilendiğini ve yanlış okuma -yaratıcı okuma aynı zamanda- yoluyla çok daha öteye gidebildiğini söylüyor, örnek olarak Shylock'ın Maltalı Yahudi'den doğduğunu ve babasını kat kat aştığını ekliyor. Shakespeare'in enerjisi retorikten, psikolojiden ve kozmolojiden geliyor, bunların muazzam bir karışımından. Karakterler değişime hazır ve açık, Marlowe'un tipe varan karakterlerinden çok daha gerçek. Kaynaklardan yararlanmanın etkisi de var bunda, Bloom'a göre Shakespeare Kutsal Kitap'tan, Ovidius'tan ve Chaucer'dan oldukça etkilenmişti, özellikle Bloom için kurmaca nitelikleri yüzünden en büyük eserler olarak görülen Kutsal Kitaplar her zaman olduğu gibi o zamanlarda da büyük esin kaynağıydı. Shakespeare bu esini Marlowe'un oyunlarından da almıştır ve yüklendiği ağırlığı üzerinden atmak için Marlowe'u kendi oyununda bir karakter haline getirip kaynakla bağlantısını koparmış, kendisi bir kaynağa dönüşmüştür. "Shakespeare'in insanlığı icat etmesinin arkasında Marlowe'un salt bir karikatürist olarak sahip olduğu duygusal güçten daha büyük bir kışkırtma olabilir mi?" (s. 31) "Büyüyen iç benlik" Shakespeare'e ait bir icat, ortaya çıktığı noktadan itibaren gerçekliği ve kurmacayı baştan aşağı değiştirecek kadar güçlü. "Barabas Marlowe'dur, ama Shylock bugün dört yüz yıldır Yahudidir ve hâlâ büyük bir incitme gücüne sahiptir." (s. 39)
Bu mevzu burada kalsın, esas bölüme geçeyim. Bloom öncelikle teorisinin ana hatlarını çiziyor. Daha az yetenekli şairlerin idealize edip tahayyülü güçlü olanların kendilerine mal ettikleri şiirleri ve şairleri borçluluk duygusu doğurmaları açısından ele alıyor. Çok lüzumsuz bir bilgi ama sıkıştırayım şuraya, Vahşi Hafiyeler'de olduğu gibi geçiyordu bu mevzu, damardan gerçekçi tayfanın mottolarından biri. Neyse, şiirin yanlış okunmasından bahsediyor ama bunu şairin sıklıkla kullandığı izleklerden mi, diğer şiirleriyle yapılan kıyastan mı, içerikten mi, nereden çıkaracağımız üzerinde durmuyor, etkilenme teorisinin fikir babalarına atıyor topu. Birtakım örnekler veriyor ve endişe duygusu taşımayan şairin -aktif bilgiçlerin- etkilenmeye kapalı olduğunu belirtiyor, şairin yaşam döngüsü için zincire takılmaya ihtiyaç duyacağı fikrini atıyor ortaya, sonra etkilenmenin altı kategorisini sunuyor. Metnin geri kalanındaki incelemeler bu altı kavramın uygulamalı açıklamalarına ayrılmış durumda, Bloom kendi terminolojisini etkilendiği metinlerin ve insanların içinden çekip alıyor. Clinamen, gerçek anlamıyla şiirin yanlış okunması. Tessera, tamamlama ve antitez. Bir şairin selefini antietik olarak tamamlaması. Genellikle selefin o kadar da müthiş olmadığı fikrinden doğuyor, bir nevi alçaltma. Kenosis, selefle sürekliliği koparmayı amaçlayan bir özgürlük hareketi, Aziz Pavlus'tan. Daimonikleşme, selefin Yüce'sine tepki olarak kişiselleşmiş bir Karşı-Yüce'ye ulaşma yönündeki hareket. Askesis, yalnızlık durumuna ulaşmayı amaçlayan kendini arındırma hareketi. Empedokles kaynaklı. Apophrades, ölülerin dönüşü. Şairin seleften tekrar etkilenmesi ve selefin eserini kendi yazmış gibi düşünmesi. İki tanesine değinip bırakayım, hepsine gücüm yetmeyecek. Şunu söylesem benim için yeterli, Bloom kavramları bir arada kullanarak yanlış okumanın selefi ortadan kaldırmaya yol açabildiğini, kavramların müstakil oldukları gibi iç içe de geçebileceklerini gösteren bir dünya alıntıya yer veriyor.
Clinamen, yanlış okuma. Borges'e göre şairler kendi seleflerini yaratırlar, Cohen'a göre şiirler kendilerine cevap veren başka şiirler yaratırlar, Eliot'a göre seleflerin omuzlarında yükselen halefler yine de kendi şiirlerini yaratırlar, tamamen kendi şiirlerini. Buradan Coltrane'e bağlamak çok mu abes olur, çalmaya başlamadan önce her şeyi unuttuğuna dair bir sözü var. Yaptığı bütün pratikler, dinlediği bütün şarkılar bir parçası olduktan sonra hatırlamaya ihtiyaç yok, bomboş -aslında dünyalarla dolu- bir zihinle çalıyor. Şiirde de benzer bir durum var, Milton örneğinden gidiyor Bloom. Milton'ın Şeytan'ı şair olarak görüp kahraman kılmasını anlatıyor, düşüşü etkilenmeyle bütünlüyor ve Kierkegaard'ın düsturuyla sürüyor mevzu: "Çalışma isteyen kendi babasını doğurur." Sfenks'le Kerubi'yi kıyaslıyor bir yerde, Sfenks'in doğanın ta kendisi olduğunu, Kerubi'ninse Tekvin'de koruyucu rolünde olduğunu ve "ayırıcı" olmadığını söylüyor. Kurbanlaştırma işlemi etkilenmenin temelinde yer aldığı için tedirginliğe yol açmayan hiçbir veri ilerlemeye katkı sağlamıyor. Bloom, Descartes'ın fikirlerinden Platon'un şairler üzerinde kurulması gerektiğini söylediği otoritenin varlığına kadar pek çok noktadan yaklaşıyor konuya, "finali düşerken sapan ve gelişmiş bir Cehennem'de yatan" şairin sözleriyle bitiriyor.
İki dedim ama pilim bitti, bu kadar. Bloom'un onca şiirden çıkardığı onca fikri birbirine bağlayıp kendi kavramlarına ulaşması -tersi de- çok sıkı örülmüş bir teori çıkarıyor ortaya, şiire farklı açılardan yaklaşmak isteyenler için birebir. Gerçi sadece şiir için geçerli değil bu, sanatın herhangi bir dalını düşünerek de okuyabiliriz.
Ferit Burak Aydar çevirisi, şiirlerin çevirisiyse Emine Ayhan'a ait.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder