13 Ekim 2019 Pazar

Philip K. Dick - Kozmik Kuklalar

Clive Barker'ın Kan Kitapları'nda bir öyküsü vardı, üç kitaptan birinin son öyküsü. Dağdan tepeden gelen uğultuların savaşmak üzere olan iki devin/şehrin homurtusu olduğunu görüyorduk ama devler dev değildi, şehirler de şehir değildi, üst üste yığılmış evlere benzeyen yapıların aslında insanlar tarafından bir arada tutulan ve yönlendirilen rakipler oldukları ortaya çıkıyordu, her bir darbede onca yapı ve insan yere düşüp paramparça oluyordu falan, çok ilginç bir öyküydü o. Bu metinle alakası şu sanırım, iki tane kocaman form durmadan savaşıyor. Ölenlerin yerine yenileri geliyor, savaş durmadan sürüyor, adeta kozmik bir çekişme. PKD bu metni inzivaya çekilmeden önce yazmış, gerçeklikle problemi yeterince ağırlaşmışken. Evrenin anlamını aradığı küçürek metinlerinde kozmik arayışına yeterince değinse de uğraşı yetmemiş olacak ki kurmacaya da -bu ölçüde ilk kez, belki- sokuvermiş meselesini. Bunun yanında yine çatlayan bir evlilik var, kahramanın karısı empati kuramayan problemli bir kadın olarak çıkıyor karşımıza. Adam doğduğu kasabanın değişimini anlamaya çalışırken kadını bir otele yerleştiriyor ve kendisine verilen mühlette gizemi çözmeye çalışıyor, aksi halde kadın bir daha geri gelmemek üzere gidecek. Kahramanın yerine PKD'yi koyuyorum, geçmişini geri getirmeye çalışırken ölümün eşiğinden dönesiye uğraşıyor ve karısı tarafından terk ediliyor, zor bir yaşamın metaforu olarak göresim var bu metni, bir de PKD'yi Bobby Fischer'a benzetmekten alamıyorum kendimi. İkisi de yaptıkları işlerde gerçeği aradığını söylüyor, ikisinin de gerçeklik algıları son derece oynak ve ikisi de üstün zekalı. Fischer hakkında bir iki film izledim, yaşamı hakkında az biraz araştırma yaptım ama PKD hakkında o kadar malumatım yok, biyografisini de yazdığı bütün metinleri okumadan okumak istemedim. Okuyunca ikisini yan yana getiren, goy goysuz bir şey yazmak istiyorum. Bakalım. Şimdi kuklalarla ilgili bu metni anlatayım, öncelikle PKD'nin en iyilerinden biri değil ama yine de adamın dünyasını -kurmaca olanını da- anlamak için rehber metinlerden biri olarak görülebilir. Anlatım tekniği olarak olay örgüsü de tipik PKD örgüsü şeklinde oluşturulmuş, önce ortaya büyük bir gizem, sonra karakter bazında daha küçük gizemler, bu gizemlerin sırayla çözülmesi ve sonrasında büyük gizemin çözülmesiyle birlikte final. Bunun yanında özgün buluşlar var, karakterin bilincini bir golemin içine yerleştirmesi sürprizlere yol açabiliyor örneğin, asıl bedenini onca kımıl zararlısı ve sürüngen yedikten sonra. PKD'nin böylesi bir faciayı ayrıntılarıyla anlattığını hatırlamıyorum, burada farelerin, yılanların ve örümceklerin saldırısına uğrayan küçük bir kız var, ağzından örümcekler giresiye paramparça ediliyor resmen, yazar için bile ekstrem bir öge. Neyse, bu metni okumak tanıdık bir sokakta yeni açılan dükkanları dikizlemeye benziyor diye üfürükten bir benzetme yapmaktan da geri durmayayım.

Bahçede oynayan çocuklarla açılıyor anlatı, Peter Trilling diğer çocukları sessizce izliyor, Mary kahverengi kil toprakları yoğuruyor, diğer tıfıllar da birbirlerini kovalıyorlar. Daha en başta Peter'dan işkilleniyoruz, Mary'yi de yaratıcı uğraşından ötürü ayrı bir yere koyabiliriz. Mary'nin babası Doktor Meade ve Bayan Trilling pansiyonun merdivenlerinden iniyorlar, Doktor kızını da alıp Shady House'a, araştırmalarını yaptığı mekana dönüyor, Mary'nin geride bıraktığı kil parçasıyla Peter oynamaya başlıyor bu kez. Başka bir bölüm, Ted ve Peg'le tanışıyoruz. Arabayla yolculuk ediyorlar, tatilden dönüş. Esas oğlan Ted doğduğu kasaba Millgate'i ziyaret etmek istiyor, karısının yakınmalarını ricalarla geçiştiriyor ve kasabaya giriyorlar. Ted'in benzi soluyor, Peg'e kasabanın tamamen değişmiş olduğunu, Millgate'in bambaşka bir yere dönüştüğünü söylüyor. Sokaklar ve caddeler yerinde dursa da binalar değişmiş, parklar kaybolmuş, kimseyi tanımıyor Ted. Kütüphaneye gidip kasaba hakkındaki haberlere baktığında salgın bir hastalık sonucunda ölmüş olduğunu görüyor, 1935'te, dokuz yaşındayken hayatını kaybetmiş. Aklı almıyor bir türlü. "Sahte anılar. İsmi, kimliği bile sahteydi belki. Zihninin içinde ne varsa hepsi - her şey. Birisi ya da bir şey, her şeyi tahrif etmişti. Direksiyonu sımsıkı kavradı. Ted Barton değilse, kimdi peki?" (s. 22) PKD'nin metinlerinin temelini oluşturan belirsizlik ortaya çıkıyor hemen, karakter kendisinin bir kurgu olup olmadığını merak etmeye başlıyor. Eşini komşu kasabadaki bir otele yerleştirip doğduğu -aslında doğmadığı- yere geri dönüyor. Bu sırada Peter'ın güçlerine tanık oluyoruz, kilden adamlar yaratıp golemleriyle takılıyor. Bu sırada Ted pansiyona geliyor ve annesinin yerine resepsiyonda duran Peter'la karşılaşıyor, oda istiyor. Bu ikisinin ilk karşılaşmaları, ileride bambaşka biçimlerde karşılaşmaya devam edecekler. Birbirlerinden hoşlanmıyorlar pek, sırlarla dolular ve Peter'ın birkaç sorusu Ted'in aklını kurcalıyor. Ted'e kasabaya nasıl girdiğini soruyor Peter, bariyeri hiç kimse geçemezmiş. Zamanı durdurabildiğini söylüyor üstüne, çok uzun bir süreliğine değil ama duruyor sonuçta. Böyle birkaç garip olaydan bahsediyorlar, Peter iki varlığı görüp görmediğini soruyor, Ted blöf yaparak gördüğünü söylüyor, bir süre sonra kandırıldığını anlayan Peter adama tilt oluyor ve Ted kazanabileceği en kötü düşmanı kazanıyor, süper güçleri olan bir çocuk. Konuşma bitince kasabada dolanmaya çıkıyor ve iki arı tarafından sokuluyor Ted, kasabadaki hayvanların davranışlarında da bir gariplik olduğu için bu bilgiyi de bir kenara atıyoruz, sonradan ne işler döndüğünü anlarken hatırlamak için. Neyse, Doktor'la muhabbet ediyor Ted ve Doktor'un ölen Ted'i hatırladığını anlıyor. Adıyla soyadının ölen çocukla aynı olması garip geliyor, buradan kasabanın geri kalanının da anılarının değişmiş olduğunu anlayabiliyoruz.

Gezginler var bir de, duvarların içinden geçip gidiyorlar. Ted iyice çıldıracak gibi oluyor, insanlara normal bir şeymiş gibi geliyor bu. Bariyeri merak ediyor, kasabanın tek yolunu kapatan kamyonun dibinde üst üste dizilmiş tomrukların üzerine çıkıp öteye bakmak istiyor ama ötede tomruk yığınlarından başka bir şey yok, yığınların sonu yokmuş gibi gözüküyor. Bir süre deli gibi koşturup bir çıkış yolu bulmaya çalışıyor ama bulamıyor, üstelik tomrukların arasında sıkışıp ölmekten güçlükle kurtuluyor. Saatler sonra kendine geliyor, zamanın anormal şekilde hızlı geçtiğini düşünürken Peter çıkıyor ortaya, en başından beri kendisini gözlemiş ve zamanın hızla geçmesini sağlamış. Yine iki varlıktan bahsediyor, Ted'in onların izniyle yaşadığını söylüyor. Ted iyice fıttırıyor ve çocuğu orada bırakıp -ikinci hata- kasabaya dönüyor, bardaki bir ayyaşla isteksizce muhabbet ediyor ve görüyor ki yaşlı adam geçmişi, gerçek geçmişi hatırlıyor. Heyecanlanıyor Ted, adamı da alıp sokaklara çıkıyor ve adamın elindeki garip bir teknolojinin ürünü olan aleti kullanarak düşünce gücüyle kasabasını geri getirmeye çalışıyor. İkisi de hatıralarını zorluyorlar ve hatırladıkları biçimde oluşturuyorlar kasabayı, daha doğrusu sahte görüntünün altında boğulmuş kasabayı tekrar görünür kılıyorlar. Ayyaşın anıları alkolün etkisiyle yıllar içinde bozulmuş ama Ted kasabadan çocukluğunda ayrıldığı için hatıraları bozulmamış hiç, böylece kasaba eski haline gelir gibi oluyor ama karşılarında henüz bilmedikleri bir güç var, yaptıklarını engellemeye çalışıyor, bir süre sonra iki adamı ve diğer hatırlayanları öldürmeye de çalışacak.

Düalist bir teolojiyi devreye sokuyor PKD, Ahriman'la Ormazd'ın kozmik çekişmesini Millgate gibi küçük bir kasaba ölçüsüne indirgemiş halde büyük gizem olarak ortaya çıkarıyor. Bu iki tanrı -iki varlıktan kasıt bunlar- birbirlerine üstün gelmeye çalışıyorlar, bu sırada insanların gerçeklikleriyle oynuyorlar ve kimilerinin zihinleri kusursuz bir biçimde değişiyor, kimileri arada derede bir yerde kalıyorlar ve Gezgin oluyorlar, hatırladıkları ölçüsünde aslında orada olmayan binaların içinden yürüyüp gidebiliyorlar. Sonuçta Peter'ın ve Mary'nin aslında kim olduklarını da anlıyoruz, cepheler belirleniyor ve savaş başlıyor. Her şey çözümlendikten sonra otelde bekleyen eşinin çoktan gitmiş olduğunu düşünüyor Ted, yaşamında temiz bir sayfa açacağı için mutlu olarak yoluna devam ediyor. PKD'nin karakterini kötü bir ilişkiden kurtarmadığı bir anlatısı yok galiba, ya ölümle kurtuluş ya da boşanmayla kurtuluş bir şekilde yer alıyor.

Bu metinden çıkarılacak şeyler var, biraz kafa yorayım. Birincisi, hiçbir zaman geri dönemeyiz. Ne, kim, neresi olursa olsun. İkincisi, golem yaratabilen çocuklara kafa tutmayın, çocuk görünümlerinin altında tanrılar olabilir. Üç, içinden çıkılmaz bir durumdan kurtulmak için bara gitmek gerekir. Dört, durmadan sızlanan ve şikayet eden bir sevgiliniz/eşiniz varsa ondan kurtulmaya bakın.

İyi bir PKD metni, diğerlerine göre biraz yavan ama ayıla bayıla okunur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder