Aslı Tohumcu'nun toplu taşıma deneyinde bütün karakterler sırayla anlatıcı oluyor. Her birinin iç dünyasına odaklanabiliyoruz, böylece Türkiye'nin kişisel ve sosyal çöküntüsünü falanını filanını görebiliyoruz. Otobüste vs. insanlara bakıp "bunların hayatları nasıl lan acaba" diye düşünmüşünüzdür illa. Şimdi aynı taşıttayız, aynı manzaraya bakıyoruz ama düşündüklerimiz, düşüneceklerimiz çok farklı. Nereye gidiyorsunuz, ne derdiniz var, kimsiniz? Beş dakika sonra birbirimizi bir daha görmemecesine, görürsek de hatırlamamacasına ayrılacağız. Hayat akıp gidecek. Bu kitapta, yolculuklarda hayatlarını merak ettiğiniz kişilerin bir bölümü, birtakım düşünceleriyle birlikte dondurulmuş, muhafaza edilmiş. Bu açıdan, yani anlatıcının kişi kişi gezmesinden ve karakterler ele alınırken ortaya çıkan üslup değişiminden bahsediyorum, başarılı bir metin bence. Farklı sıkıntıların bir süre sonra birmiş gibi algılanmasını sağlıyor bu anlatıcı değişimi. Korkutucu bir şey; onca farklı yaşamın aynı noktada birleşmesi, bunlardan kurtuluş yokmuş gibi hissettiriyor. Kurtuluşun olmadığı yerde de şiddet doğuyor haliyle. Arka kapakta "Türkiye'nin şiddet yüklü yüzü" deniyor bu çıkmaz için. Şiddet, şartlar uygun olduğunda kolaylıkla ortaya çıkan bir şey. Savaş gibi. El bombasının pimini çekeriz, karşı tarafa sallarız. Elimizdeyken bir nesnedir sadece, bütün olağanlığıyla basit bir eşya gibi. Attığımız zaman sadece sesi gelir bize, öbür tarafıyla karşıdakiler ilgilensin. Şiddet de böyle. Sinirleniyoruz ve olağan hareket ediyoruz. Bize göre. Bu olağanlık tekme olur, yumruk olur. Bunu da bunları yiyen düşünsün. Çok basit. Şunu vermesem olmaz:
Bu insanlar eve ekmek götürmeyi, kocadan yenecek dayakları düşünürken erdemli bir insan olmak bunun neresinde kalacak? Kalmayacak bile.
Şoförle başlıyoruz. Şoför, metni de yolculuğa çıkartan dayımız. Yaşadığı bildiğimiz bir bunaltı: Aynı duraklar, aynı insanlar, her şeyin tekrar etmesi. Üstüne akbil basmadan geçenler, beleşçiler vs. derken kayışı koparmamaya çalışıyor.
Kişilere ayrı ayrı değinsem bu yazı destan olur. Bir iki anlatayım. Polis olmak isteyen, polis olunca istediği kızı elleyebileceğini düşünen bir genç. Karısının sertliğinden bezmiş, evden ayrılmış, oğlunu görmek isteyen bir adam. Kendi çocuğunu öldüren, olaya şahit olan kızını da öldürmeyi düşünen başka bir adam. Kocasının tecavüzüne uğrayan bir kadın. K. adında gizemli bir adam. Beş on kişi daha ekleyin böyle. Kadro sağlam yani, dertler şelale.
Şiddet, Aslı Tohumcu'nun özellikle üzerinde durduğu, başarıyla normalleştirdiği bir olgu. Bütün kişisel facialar için. Trajik değil, yıkıcı değil, su içmek gibi bir şey, basit. Korkunç tabii ama bu normalleşmenin sonu daha da korkunç, belki de bir sonu olmadığı için. İlerleyen bölümlerde şiddetle ilgili bir bölüm var, küçük bir kısmını alıyorum: "Ara sıra karşımızdakini yok etme arzusu duymamız tamamıyla normaldir. Ama bunu eyleme dökmemiz başka faktörlere bağlıdır; sosyal ve ekonomik şartlara." (s. 76)
Final tam bir kaos, malumu ilam. On numara.
Küçükyalı'da halk ekmekçiden almıştım bunu, 3 TL. Bulursanız alın, 500T'ye binip okuyun hatta.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder