Luhmann, postmodernizm, postyapısalcılık gibi fırtınaların estiği düşünce ortamında kendi sistemini ortaya koyuyor, Talcott Parson'dan devraldığı otonom sistemler kavramını kendi fikirleriyle birleştirerek somutlamaya çalışıyor. 20. yüzyılın ikinci yarısında özgün bir girişim, o atmosferde özgün olduğu söylenebilir. Eylemsel ve deneyimsel anlamın birleşimini analitik bir anlam olarak görür ve bu anlamın dünyayla sistem arasındaki bölünmelerinden gerçekliğin ortaya çıktığını söyler. Ona göre bölünmeler sonucu ortaya çıkan parçalar gerçekliği oluşturan parçalardır, birbirleriyle uyumlu oldukları sürece bireyin gerçeklik algısı stabil ve sağlıklı bir şekilde kurulur, iletişimsel bir kurulumdur bu; parçaları üreten sadece biz olmayız, aldığımız ve verdiğimiz mesajlar bu parçaları oluşturur. Bu bağlamda aşkın korunmasında belli bir açıklığın bulunması gerektiğini söyler Luhmann, iletişim sosyal sistemlerin desteği ve dağıtıcı bir riski olduğuna göre partnerler arasında bir denge kurulması gerektiğini, anlatılmamış veya uydurma bir hikâyenin varlığının partnerleri ayıran önemli bir etken olduğunu söyler. Evlilik kurumunun, hayat arkadaşlığının temelinde bu vardır. Gerçekliklerin eşitliği olarak adlandırmıştım ben bunu, Luhmann'dan haberim yoktu ve kendi ilişkimin bunun yokluğundan mustaripliğini anlatan bir metin yazıyordum. Yazdım, bitti. Bir zaman basılır. Sanırım. Neyse, bu eşitlik "bireyselliği etkisizleştirmek yerine karmaşıklığı azaltma sürecinde bir referans noktası olarak bireyi oluşturur". "Aşk, başka bir kişi ya da birtakım kişilerin kendi bireysel kavrayışlarına ve özel dünya görüşlerine yönlendirmek suretiyle seçimler sunar. Bu iletişim mecrasının özel işlevi de, somutlaşmış ve bireyselleşmiş deneyim işleme tarzına dayanır." (s. 15) Aşkta kişi kodlardan arınmıştır, olduğu gibi kabul edilir. Kendini kabul ettiği ölçüde -yine gerçekliğin eşitliği çıkıyor ortaya- partneri tarafından da kabul edilecektir, dolayısıyla önce öz bilincin gelişmiş olması gerekir ki başka bir bilinç tarafından kusursuz bir şekilde kavransın. Partnerler, birbirlerinin dünyalarında bu kavramaların başarılı olması ölçüsünde yer alırlar veya birbirlerinden koparlar. Birlikte bir dünya kurmanın, ilişkinin bir boyutu olan üçüncü kişiliği yaratmanın temelinde bu etken vardır.
Diğer iletişim mecralarının aşkın yerini çok sınırlı bir ölçüde tutabileceğini söyler Luhmann, aşk da onların yerini kısmen tutabilir. Toplumun karmaşık yapısı, mesajların berraklığını ortadan kaldırırken aşkın kimliği de tarih boyunca değişir, cinselliğin aşka göre konumu yer değiştirir, bir edim olarak cinsellik aşk bağlamında geri plana alınır, deneyimsel düzeyde işlerliğini sürdürür. Aşkın bir temsilidir, kendisi değil. Lefebvre'ın mekânlar için söylediklerini aşka uyarlayabiliriz; temsil mekânlarının ideolojilerin aygıtları olarak kullanıldığını düşünürsek mekânın gerçekliğinden -gerçek mekânı düşünüyorum, olabildiğince saf ve tamamen kendime ait olan imgelemimle oluşturduğum mekândır herhalde- aşkın gerçekliğine uzanan nitelik benzerliği görürüz. Aşk biriciktir, yardımlaşmaya, tanımaya ve tanınmaya, rahatlığa ve aidiyete yol açar. "Kurulu" bir mekânda kendiliğimize yapılan saldırıdan ötürü rahatsız oluruz, örneğin AVM'lerde nefes alamayacak gibi olurum. Partnerimin "kurduğu" aşk da bir başka boğulma vakasıdır. Misal. Doğal bir dengelenmenin gerçekleşmesi gerekir, yoksa o aşk bir zaman sonra ortadan kalkacaktır, zira mesajlar aşırı yorumlara açık hale gelecektir. Belli bir ölçüde yıkıcılık kabul edilebilir, dengelenme için dağıtıp birleştirmelere ihtiyaç duyulur ama mutlak bir yıkımdan korunmak için bireyin kendini dengelemesi de gerekir. Bu noktada çok hassas bir durum çıkıyor ortaya; aşkın doğması için aşk idollerinin, aşk hakkında okunan metinlerin, makyaj malzemelerinin, kısacası temas kurmada aracı olacak pek çok etkenin varlığı gerekir, aşkın ayrışmasına yol açan bu etkenler, aşkın korunması ve sürdürülmesi konusunda oldukça yardımcıdır. Bir iletişim mecrasının ögeleri olarak görmeliyiz bunları, yoksa yüzün boyanmasının aşkı doğurmasında yanlış bir kod olarak değerlendirilebilir olması elbette incelenebilir. Flörtözlüğün yerine derinlere dokunan, belki istemsiz bir bakışın iz bırakması anlaşılabilir.
Aşkın toplumsal mecradaki karşılıkları, iletişim kanallarını oluşturma biçimleri gibi pek çok meseleyle devam ediyor inceleme. Luhmann, sezdiğim şeyleri belirli bir sisteme oturtmuş olarak çıktı karşıma, dünyanın karanlığı biraz daha dağıldı. Kesinlikle okunmalı bu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder