9 Ekim 2013 Çarşamba

Adnan Özyalçıner - Gözleri Bağlı Adam

Özyalçıner'in 1978 Sait Faik Hikâye Ödülü'nün armağan konuşmasından bir bölüm:

"Sanatıma zaman zaman biçimsel kaygılar da egemen olsa, kimi sanat akımlarından da olumlu, olumsuz etkiler de almış olsam hep onları yazdım. Kendi mahallemin insanlarını. Yoksul İstanbul'u. İstanbul yazıcısı olarak, belki de en çok bu yüzden benzeşir yazdıklarımız Sait Faik'le." (s. 8)

Türk öykücülüğünde Sait Faik'le Sabahattin Ali'nin kendi kuşağı için çok önemli olduğunu belirtiyor Özyalçıner. Özellikle Sait Faik. O zamanlar Nazım Hikmet, Sabahattin Ali yasaklanmış, Sait Faik'se olabildiğince özgür. a tayfası için çok önemli bir yazar Sait Faik. Demir Özlü, Erdal Öz, hepsi söylüyor bunu.

Tutsaklar: İki mevzu bir arada; ABD üslerinin doğayı cortlatması ve faşo baba.

Köy yerinde ağa gibi biri var. Zengin bir adam. Kızı bir kamyoncuyu seviyor, kamyoncu kızı kaçıracak. Ağa haberini alıyor bunun, beraber iş yaptığı ABD askerlerinden birinin evine yerleştiriyor kızı, ev işlerine vs. yardımcı olması için. Kamyoncu dayı bunu öğreniyor, tarlalarında çalışanlara nutuk çekiyor. İşte ABD geldi üs kurdu, suyunuz kesildi, tarlalarınızı sulayamıyorsunuz, şimdi de bizim gönül işleri cortluyor gibi. Anlatıcının üslubu da aynı şekilde, ABD'ye cephe alınmış. Sosyal hayat eleştirisinin yanında siyasi eleştiri de bariz. Gizli olanı biz uyduralım: Tutsak alınan kız Türkiye, ABD yine ABD, kamyoncu da özgürlük mözgürlük.

Baskın: Yoksulluk yüzünden köyünü bırakıp gelen bir amca var, eşiyle birlikte kapıcılık yapıyor büyük şehirde. Bir sabah geç uyanıyorlar, servis için kendilerini çağıran da yok. Uzun süren bir sessizlik. Amca dışarı çıkıyor, dolanıyor biraz. Korku olaylarına bağlayacak sandım bu noktada, gerçi yine oraya bağlıyor. Apartmandaki iki genç öğrenci yaka paça götürülüyorlar, operasyon sırasında çıt çıkmamış, herkes evinden korkuyla izliyor olanları herhalde. Çocuklardan biri öldürülmüş çünkü. Amca özel time doğru hamle yapıyor, tekmeyi yiyip oturuyor. Sonra tası tarağı toplayıp köye dönüyorlar, bu olay onlar için son damla oluyor. Özyalçıner'in çaresizliği bir bütün; kişi üzerinden mekanı, mekan üzerinden olayı tamamlıyor. İnce bir işçilik var, okura tamamlaması için pek bir şey kalmıyor belki ama durum tam olarak, her yönüyle ortaya konuyor.

Buluşma: Grev. Hasan'ıyla buluşmak isteyen dikişçi abla, buluşma yerinde yalnız kalır, kimse gelmez. O sırada Hasan'ın götürüldüğü polis aracı geçer önünden. Hasan fabrikada grev başlatıcısı olmuş ama tuzakmış bu, herkes çekilince ortada bu kalmış. Aşık olduğu adamı son bir kez görmek isteyen kadın, aracı takip etmeye başlıyor falan.

İkinci Arka: Tayyar kardeşimiz mitinglere otobüs kiralayıp adam götürüyor ya, o aklıma geldi. Yevmiye de veriyorlarmış. Teşbihte hata olmaz gerçi, onlar yıkıma gitmiyorlar. Sonuçta 50 kayme varsa işin ucunda, kalabalık yapmak güzel bir şey. Bir hüloğ 50 kağıt.

Hamal Habip, ağrıyan bacağını dinlendirmek için yükünü yere bırakır ve geçmiş aklına gelir. Otobüslerle toplanan adamların arasında, 100 kağıt alacaklar gün sonunda. Sopalar, taşlar, yarılan kafalar, kırılan kemikler... Tam bir kargaşa. Bu sırada bir kurşun yiyor bacağa, o günden beri yarı topallıyor, yarı hatırlıyor. Bazı şeyleri hatırlayamasaydık belki de böylesi utanamayacaktık.

Gözleri Bağlı Adam: Yine bir ABD üssü. Teknik bir problem yüzünden Türk teknikerlerden biri ABD üssüne çağrılır. Üsse girerken gözleri kapatılır, adamımızın hayal gücü de ölümüne çalışır tabii. Dışarıda masal alemiymiş gibi anlatılan bir ortam çünkü. İşi biter, döner ve bire bin katarak gördüklerini anlatır. Böyle bir şey.

Hoş.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder