Avusturya Trip diyesim geliyor; Broch, Musil, Handke, Bernhard derken insanı bunaltılı hallere gark etmede birçok mühim sanatçı uğraşıyor, bu güzel(?) memleketin suyunu, toprağını derdest ederek okura sunuyor ve can sıkmaya devam ediyor. Can sıkıntısı elbet özdeşleşme etkisidir, sokaklarında hayalet gibi dolandığınız bir şehirdesiniz. Komşularınızın sizi görmezden geldiği -ortada görülecek bir şey olmaması da muhtemeldir ki delirtici olan bu bilinmezliktir- bir şehirdesiniz, insanı aşındıran yalnızlık, korku gibi duyguların farklı türleriyle karşılaşılan bir şehirdesiniz. Şehirdesiniz yani, çizgileri önceden belli bir coğrafyada yaşamınızı sürdürmeye çalışıyorsunuz yahut medeniyet zaten bir temayül belirlemiş, hay huyda beton cangılının dallarından dallarına atlıyorsunuz. Ne olacak, mantığın çizgisinden yavaş yavaş uzaklaşacaksınız, bir şeylerin ters gittiği sezgisi yakayı bırakmayacak, şu Calvino öyküsünde kalabalığın içinde aniden durup, "Oğlum bir saniye, bir terslik var lan!" diye bağıran adam gibi. Tekinsiz bir dünya kurgusu içinde karakterlerin son derece normal çıldırışlarını kanıksayacaksınız. Bir yerlerde bir sinek vızıldayacak ama onu hiç bulamayacaksınız, gece uyumaya çalışırken bir dükkanın alarmı dakikalarca çalacak ve hiç susmayacak, uyuyamayacaksınız.
Hotschnig uykuyu öteletti bugün.
Aynı Sessizlik, Aynı Bağrışma: Anlatıcı evden ayrılır, komşu çift iskelelerinde yatmaktadır. Anlatıcı gelir, hâlâ oradalar. Konuşmuyorlar, otomat gibi davranıyorlar, belirli hareketler dışında farklı bir şey yapmıyorlar. "Belli ki birbirlerine her şeyi söylemişlerdi, çünkü birbirleriyle konuşmuyorlardı, konuşsalar da bunu elleriyle havaya çizdikleri işaretler ve geometrik şekillerle yapıyorlardı." (s. 10) Şekil yapıyorlar da pek umursamıyorlar birbirlerini aslında. Saatlerce, günlerce, gecelerce aynı biçimde duruyorlar. Anlatıcının sosyal ilişki kurma babındaki hareketlerine verdikleri tepkisizliğe karşın başkalarıyla ilişki kurmaları yegane hareketleri olabilir, zaten bu hareketler de anlatıcının kendini giderek bir aynaya döndürmesinin aracıdır.
Tepki alamazsak ne olur? Yok hükmündeyizdir. Kendimizi var etmek için kendimizi ve karşımızdakini baştan kurarız. Bu çiftin tepkisizliği kasıtlıdır, sırf anlatıcı kendini biçimlesin diyedir. Adamımız arkadaşlarından, toplumdan iyice uzaklaşır ve birisi olabilmek için uğraşır, tabii sadece o insanların gözünde. Görmeyen tarafından görülmek isteriz, diğerleri önemli değildir. Kabuslar gelir, suda sürüklenen çöplerin arasında uyanır anlatıcı, akışın bir parçasıdır. Evden ayrılır, yerine başka bir kiracı gelir ve devir teslim töreni yapılmış olur, bu kez yeni kiracı gözlenir.
Yürümenin İki Çeşidi: Adam ve kadın arasında, birbirlerini ıskalamaları konusunda bir öyküdür. Aslında yaratılan üçüncü kişinin -çocuktan bahsetmiyorum, ilişkideki birlikteliğin ruhu gibi bir şeyi anlatmak istiyorum- ikisi için de farklı kimlik taşıması anlatılır; bu yüzden nesneler, ev, yürüyüş, her şey farklıdır. Kadının adama bir seferinde yanlış bir isimle seslenmesi anahtardır, öykü açılır.
Bir Kapı Açılıyor ve Sonra Kapanıyor: Kadın komşulardan biri, Karl'ı bir başkasına benzetip evine çağırdığında duvarlarındaki onlarca oyuncak bebek rahatsızlık verebilir ama bu bebeklerden birinin tıpatıp Karl'a benzemesine ne denir? Karl bu karşılaşmadan karısına söz etmez, aralarının bozulacağını bile bile. Kadının evine tekrar tekrar gider ve oyuncak bebeğe bakarak kendi çocukluğunu, yaşlılığını, başardıklarını, kaybettiklerini, neyi varsa görür. Kadın, yaşamında ona yüz çevirmiş kim varsa bir bebek olarak evinde tutar, nihayetinde de bebekleri yalar, sindirir, bozar.
Belki Bu Defa, Belki Şimdi: Godot nerede?
Walter Amca var mıydı, yok muydu, onca insan niye bekliyor, insanlar var olmama ihtimali yüksek biri için neden bekliyor ve hayatlarındaki diğer insanları neden ihmal ediyor? Umut, beklenti...
Bir Şeyin Başlangıcı: Kim olduğunu hatırlamayan bir adam, elinde bir mektuptan başka hiçbir şey yok. Kırıntılarla kendini kurgulayacak, oldurabildiğince. "Kimin hikâyesinin içine düştüm, diye düşündüm, bu hikâye de şimdi benim olan bu koku gibi bana ait değildi." (s. 55)
Tanımıyorsun Onları, Yabancı Onlar nam öykü kitabın en sıkı öyküsüdür diyor, okurun ellerinden öptürüyorum.
Hotschnig'i kusursuz huzursuzluğu için takibe alıyorum, delisiye tavsiye ediyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder