Katman şu; kurgusal bir metin yaşanmış olaylardan beslenerek yazılır ama herkesin gerçeği başkadır, bu da karakter sayısı kadar katman demektir. Son kişiye kadar gerçeğin ne olduğunu bilemeyeceğiz, en azından o bize oyun oynamayacak ve gerçek bir nokta koyacak. Sonsuza kadar küçülen sayısız Matruşka yok, sonuncusu bölünmüyor. Abbas Yunus -sonuncu- haricindekilerin her biri aynı dünyayı farklı biçimlerde doğuruyor. Gerçi Abbas Yunus'un daha uç bir girişimi var; yazdığı oyunla farklı bir geçmiş yaratıp diğer karakterleri bu geçmişi sorgulamaya itebildiği gibi geleceği de belirler, intiharını önceden bildirir. Çatışmayı sağlayan unsurlar, karakterlerin yakın ilişkileriyle kurulmuş ağda halihazırda mevcuttur, ölümse oyunun ihtiyaç duyduğu müthiş final için gereklidir. Stranger Than Fiction mıydı o film, hani yazarın yarattığı karakterin gerçekten var olduğu ve yazılanlardan farklı olmadığı? Eserin muhteşemliğe ulaşması için yazarın karakterini öldürmesi gerekir ama yüreği elvermez, eser kusurlu olursa olsun. Abbas Yunus yaşadığı yıpratıcı yılların etkisiyle kendini öldürüyor, öldürmek zorunda, hayatı boyunca yazdığı bir oyunun sahnelenmesini bekledi ve üçüncü denemesinde, Düğün Evi'nde başarıya ulaştı ama diyetini geç ödedi. Karakter yazarını öldürdü bir anlamda.
İsim yok, ön sözü çevirmenin yazdığını varsayıyorum. Kendisi iç ses tekniği, bilinç akışı gibi tekniklerin kullanımını kolaylaştırmak için birinci tekil şahıs anlatımının kullanıldığını söylüyor. Bu ilgimi çekti biraz, bu tür bir anlatım kullanılmadan akan bir zihin var mı? Metnin zihni? Belki denk gelmişimdir ama bilmiyorum, bir örneğini görmek ilginç olurdu. Gerçi Perec yapmış olabilir. Bir de Abbas hakkında şu var: "Diğer karakterlerin tersine, kendi yaşamını ve diğerlerinin yaşamını, farkında olmaksızın kullandığı yaratıcı bir güçle dönüştürmeyi başarmıştır." (s. 7) Yaratma gücü bir tek onda var, doğal.
Belli bir süre, belli olaylar dört karakterin bakış açısından anlatılır. Olaylar -hepsi olmasa da- olduğu gibi oyunda da yer alır. Aynı olayı dördünden birden görebiliriz, her karakter olaylara kendi düşünceleriyle yaklaştığı için anlatım zenginleşir. Dönemin sanat dünyasının dinamikleri, politik olaylar vs. arka planda görünür.
Ben süreç hakkında pek bir şey anlatmayacağım, karakterleri inceleyip noktayı koyacağım.
Tiyatro vasıtasıyla tanışan Kerem Yunus ve Halime El-Kebş birbirlerini severek evlenirler ama bir süre sonra hayatın zorlukları, parasızlık vs. sevgiyi tavsatır. Kerem Yunus'un evi kumarhane ve genelev olarak kullanmaya başlamasıyla rahat etseler de polis mekanı basınca hapse girerler, çocukları Abbas yıkılır. Abbas hassas, sanatçı ruhlu bir çocuktur. Derslerine zor şartlarda çalışır, yazdığı iki oyun tiyatronun sahibi Serhan tarafından geri çevrildikten sonra yaşadıklarını oyunlaştırmaya karar verir. Bu kez başarılı olur, hayatı pahasına. İşin içinde Tahiye var ama bu yazıda da gizem unsuru olsun Tahiye. Kendisi aynı zamanda Tarık ve Abbas arasındaki düşmanlığın sebebidir.
Aktör Tarık Ramazan: Ellili yaşlarında, Tahiye'ye aşık. Oyunda Abbas'ın Tahiye'yi ve çocuğunu öldürdüğünü okur okumaz Serhan'a çıkışır, Abbas'ın katil olduğunu ve bir şeyler yapılmasını söyler ama Serhan sorumluluğu üzerine alarak bunun sadece bir oyun olduğunu belirtir, sonuçta gerçeğin yazıldığı gibi olup olmadığını Abbas'tan başka bilen yoktur. Tarık, geç yaşında ilk kez başarıyı tadar, rolü kendisine ün getirme potansiyeli taşır ama oyundan nefret etmektedir, iç çatışma yaşasa da başarıyı gerçeğe, kendi gerçeğine tercih etmiştir. "Geçmişe ve şimdiki zamana lanet olsun." (s. 37)
Kerem Yunus: "Abbas. Bu acı hayata tat katan tek şey. Abbas benim tek umudum." (s. 39) Oğlunu bu kadar seven bir baba nasıl herkese sırtını döner? Basit; afyon. Uyuşturucu bağımlılığı beynini yavaş yavaş uyutur, sevdiklerini kendinden uzaklaştırır. Oğlan ebeveyninin yaşam tarzından nefret eder etmez baba da oğlunu evlatlıktan reddeder. Yunus için iyilik boş laftır, yıkım karşısında hiçbir önemi yoktur, tiyatroda ve camide tekrar tekrar söylenen boş laflardan ibarettir. Devletin genelevleri açık açık işletmesinin yanında kendinin hapse atılmasını kabullenemez, oyundan öğrendiği kadarıyla eşiyle kendisini ihbar eden Abbas'tır. Devlet ve oğul iki düşmandır artık, çürüme devletin oluşumuna kadar giden yolun en alt basamağından itibaren başlamıştır. Anneyle oğulun sevgi dolu ilişkisini kıskanan baba, oğulun annesini oyuna fahişe olarak almasıyla mutlu olur, ailenin yıkımı tamamlanır.
Halime El-Kebş: Eşiyle aralarındaki ilişkiyi kendisinin perspektifinden tamamıyla görürüz. Abbas'ın idealizmine, iyiliğine inanan tek kişidir belki, bu yüzden üzüntüsü ağır olur. Oğlunun bir melek olduğunu, kendisine asla ihanet etmeyeceğini düşünür ama oyun öyle söylemez, Halime neye inanacağını bilemez ve çöker. Bir diğer çatışma da Abbas'ın Tahiye'ye aşık olması ve onunla evlenmek istemesinden doğar. Abbas, Halime'nin de tek umududur, bu yüzden herkesle düşüp kalkmış Tahiye'yle evlenmesini istemez ama kendi geçmişini hatırlayınca işin içinden çıkamaz. Bir yerlere gelmek isteyen bütün kadınlar kendilerini kullandırmak zorunda kalmıştır, Tahiye'nin Halime'den pek bir farkı yoktur kısacası. Oğluyla arası bu yüzden açılır.
Abbas Kerem Yunus: Adeta bir Deus ex machina gibi noktayı koyar. "Çocukluğumda yalnızlık ve eski ev, yoldaşlarımdı." (s. 101) Annesiyle babasından yönlendirici pek bir etkiyle karşılaşmaz, kendi yolunu kendi çizmesi gerekir. İhmaller zamanla büyür, Abbas anneyle babadan uzaklaşır ve yoksullaşmalarının onların suçu olduğunu söyler. Baba uyuşturucu bağımlısı olunca Abbas'ın gözünden düşer, anne de Serhan'la bir odaya girerken görülür ve oğlu için değerini yitirir. Tahiye'ye aşık olup onunla birlikte evi terk etmesinin ardında bu olaylar vardır. İhbar meselesi de yürek soğutmak içindir aslında, gerçekte böyle bir şey olmamıştır.
Tahiye-Abbas aşkı gerçek. Şöyle; biri için sigaradan, alkolden, en ilkel ve basit bağımlılıklardan kurtulmak gerçek aşkı simgeleyebilir. Tahiye alışkanlıklarından kurtulur, bir de çocuk verir Abbas'a ama hastalanıp ölür, çocukları Tahir de ölür, Abbas bir başına kalır. Bundan sonrası hayal edilenlerle gerçekler arasında dramatik bir sorgulamanın ürünüdür. Sanatı bir arınma olarak gören Abbas hayalinde ailesini ihbar eder ve ihanetlerinden ötürü karısıyla çocuğunu öldürür. Yaratıcılık ateşi söndüğünde yaşama dair duyduğu sevgisizlik kalır elinde, hayal gücünün ürünleri gerçeklerle yeterince kaynaştığı zaman Abbas için anlamsızlık ve yokluk ortaya çıkar. Sonu yok, burada kalsın.
Anlatım tekniği ve mevzusu pek iyi, büyük yazardan şahane bir roman.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder