Corri'yi Tanıyor Musunuz?: Erkekleri tanıyor musunuz? Ev halidir, yemek kokuları arasında televizyonda kayıp arama programlarından birinin kötü kurgularına denk gelir kız, az önce seviştiği adam kızın annesine veda edip gider. Corri Bey'i arama çalışmaları kızın televizyonu kapamasıyla yarım kalır, kız kendi Corri'sini arar ve kendi kurgusunu oluşturur. Babasının iş yerinde saati beş kurona abisiyle birlikte yaladığı zarfların içindekiler erkeklere gidecektir, bir sürü erkek. "Bunlar yabancılardan çok, üzerine yazılmasını bekleyen boş kağıtlardı onun için." (s. 11) Birini kurar kız, bir adam, aynı programı izliyor, kız orada, adamın kokusunun sindiği yorganın altında ağlamaklı, adama arabasının olup olmadığını soruyor ve gün düşünden uyanıyor, Janus'tan hiçbir mesaj yok, telefonu sessize alıyor. Boşlukta her şey birbirine karışıyor, gerçeğin kurgusuyla kurgunun gerçeği arasındaki çizgi inceliyor.
Karşılıklı İtlaf: Av arkadaşlığı, birbirinin köpeklerini vurmak için anlaşmış iki erkek. Henrik düşünüyor, Morten'in karısıyla yaşamak hiç kolay değil. "Her şeyde ufku arayan biriyle evli olmak herhalde kolay olmamıştı Morten için." (s. 13) Ah! Ufuk geçmiş zaman ufku da olabilir, daha doğrusu ufuk sadece ileride, önde değildir, tam arkada da bir adet ufuk bulunur, her yerdedir. Neyse, Morten aldığı kadar vermeyi de sever ama karısı istifler, karısı her zaman bir yabancılık duygusu uyandırır, zaten kadın çekip gitmiştir en sonunda, herkes bunu beklediği için sürpriz olmaz. Vurduğu köpekleri düşünen Henrik, Morten'in içinde kokuşan şeyi bulduğunu hisseder; dışarı çıkmayı reddeden bir ruh. Hayati kararlar almayı, tepki göstermeyi reddeden bir yan. Öylece, uzun zamandır durduğu için bayat.
Budist: Bu tam bir karakter öyküsü, orijinal. Dış İşleri Bakanlığı'nın sözcülüğünü yapan adamımız eşi tarafından terk edilir, küçük bir odada yaşamaya başlar ve Budist olur. Acı çekerek yükselme, içgörü kazanma, öbür yanağı da çevirme işi içselleştirilir ve kokuşarak dışsallaştırılır. Daha fazla acı edinmek için adamımız ilginç işler yapmaya başlar; başbakanın yalancı olduğunu, dış işleri bakanının tuvaletten elini yıkamadan çıktığını vs. haber eder ve şutlanır, eski eşiyle eski bakanını takip etmeye başlar. "Dünyayı kurtarmak için, güçlü ve yalnız bir adama gereksinim olduğu duygusunu da taşıyor uzun zamandır." (s. 18) Büyük bir hayır kurumunun müdürü olur, hasbelkader. Birkaç ay sonra yemediği halt kalmaz ve yattığı kadınla bir bidon benzini odasında misafir eder, kapıyı kilitler, çünkü dans eden bir yıldız doğurabilmek için kaos lazımdır, rüyada görülen Dalay Lama böyle söyler.
Gogol tarafından yazılan hatıra defteri beni güldürmemişti, bu da güldürmedi. Delilik, yavaş yavaş delirmek çok hüzünlü bir şey gibi gelmiştir bana.
Kış Bahçesi: Ayrılan eşler ve çocuklarıyla ilgilidir, bir de çocukların kutsallaştırdığı annenin veya babanın o kadar kutsal olmadığını fark etmeleriyle. Bunun için başka bir çocuğun babaya dil çıkarması yeter.
Karate Vuruşu: Nors'un erkekleri tanıma meselesiyle başladığı, tarafların birbirlerini anlama çabasına yöneldiği, Annelise'in özgeciliğiyle Carl Erik'in emiciliğini karşılaştırdığı ve ikisinin düşüncelerini irdeleyerek anal sekse zorlanan kadınla karnı deşilmiş, kanlar içinde yatan adama ulaştığı nefis bir öykü. Bu iki kişiyi öyle küçük parçalar halinde kuruyor ki tahmini gerçekten güç bir sona ulaşıyoruz, tahmini güç olduğu kadar da kaçınılmaz bir son çünkü parçaların birleştiği noktalar hep bir gerilimle, acıyla yüklü ve yeterince acıyla yüklenen kişi için aşağılamak, tecavüz etmek, bıçağı ete saplayıp çevirmek alelade bir olay haline geliyor.
Kadın Sık Sık Mezarlıkları Ziyaret Etti O Yaz: Bir öncekiyle benzer tarzda, Nors'un üslupçu yanı baskın. Kadın mezarlıkları ziyaret eder, ünlü şairlerin, yazarların ve şürekasının mezarlarını geçip arkalara ilerler, aradığı adam orada olabilir. Kimdir? Bilmiyoruz, o da pek bilir gibi değil. Arkadaşlarına açıklaması gereken bir durum bu ama anlamayacaklarını düşünüyor kadın, anlamayacaklar ve yanında olmayacaklar, yaptığı normal bir şey değil ama yaptığı bir şey, öyleyse neden anlamayacaklar? Belki de hiç o kadar yalnız kalmadıkları için.
Anne, Anneanne ve Ellen Teyze: Anne ve teyzenin benzer huyları, çocuklarını mahvetmeye hazır aptal bir anneanne. II. Dünya Savaşı ortamı, belki o hiçliği ortasında olma hali, bombardıman uçaklarının altında korku içinde geçen yaşam aptallaştırmış olabilir ama sırıtarak tavşanların boynunu kırmak, bunu çocuklara izletmek hoş değil. Annenin ölümüne yakın ortaya çıkıyor bunlar, torun her şeyi hatırlıyor ama anneannenin bu ilginç olaylarından haberi yok. Bir tek kendisine atılan bakışlardan haberi var. Yaşlı kadının yiyecekmiş gibi bakışı... Bir şeyler yolunda değil kadında. Kızları için aptal biri, torunu için her şeyiyle yeniden kurulması ve annesiyle teyzesinin yapamadığı yüzleşmeye hazırlanması gerek.
Nors'un Danimarka'sı yalnız, kenti boğucu. Savaş olmasaydı taşrası eğlenceli olabilirmiş ama ona pas. Modernin kalbinde hayatta kalma çabalarına kısa ve tam yerinde bakışlar atmamızı sağlıyor Nors, iyi öykücü.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder