Çocuklarına dediği: "'Yanınızdan ayrılırken size hayatımın temeli olduğunuzu ve sevinçlerin kederlere her zaman ağır bastığını söylemek isterim.'" (s. 7) Söylemek istersiniz ama bu sizin için geçerlidir, kederinize şahit olan çocuklarınız tam tersini düşünecektir. Annenin veya babanın saf üzüntüden ağlaması dünyanın sonu gibi bir şey, teraziyi onmayacak şekilde bozar. Neyse, Fournier babasını, ilk eşini, ikinci eşini ve çocuklarını farklı metinlerde anlattıktan sonra sıra anneye geliyor, babasını anlatırken arkada çocuklarıyla ilgilenen, çoğu zaman ne yapacağını bilemeyen annenin fotoğraflarından bir zamanlar ne kadar mutlu olduğu görülebiliyor ve baba karelere girer girmez ışıldayan gözler sönüyor, dudağın kenarında bir kırışıklık beliriyor, bir sürü şey. Fotoğraflardaki anne imajı italikle anlatılmıştır, asıl anlatının bir parçasıdır ve başka bir zamana ait olduğu için belki de en yabancı parçadır. Çocuklar için de yabancıdır; o anne çocukları tarafından bilinmez. "Yapbozu yeniden kurmaya çalışıyorum." (s. 11) Annenin parçaları birleştirilecek ve yeni bir anne yaratılacak, sonsuza kadar yaşayabilmesi için.
Yaşlı bir çiftin kızıymış, çok hayal kurarmış. Edebiyat öğrenimi görmüş, sanatla ilgiliymiş. Mauriac, Verlaine, Baudelaire, eski bir evde yaşlı ebeveynle büyümek melankoliyi getirmiş, yaprakların düşmesi ve yağmur yağması eskisi gibi değilmiş artık. Her şey büyülenmiş. Henri'yi sevmiş, kendisi gibi edebiyat öğrencisiymiş o da. Kasırga ortaya çıkınca genç adam sepetlenmiş. Paul'müş kasırganın adı. Doktor, güven verici, çekici... Adam anneyi altüst etmiş. Selçuk Baran'ın söylediğiydi, aşık olunan adamla evlenilmemesine dair. Adam sınır tanımayan doktor olabilirmiş ama taşrada bir hiçmiş, sınırlarını yıkabilmek için içmeye başlamış. Aile babası, eş, üzerine yapışan ne kadar kimlik varsa hepsinden kurtulmak istemiş. Bu sırada etrafında kim varsa mahvetmiş. İyi bir adammış aslında, Fournier'nin babası hakkında yazdığı metinde dediği şey geçerli; hassas insanlar yaşamlarını sürdürebilmek için kötü şeyler yapabilirler, anlaşılabilir bir şey. Telafi için annenin gözyaşlarını siliyor baba, başlarda. Sonrasında alkole battıkça kendi yaşamından da geçiyor. Hastalarından para almıyor, karısına para bırakmıyor, anne babanın cebinden para yürütmek zorunda kalıyor, işe girmeye niyetlendiğinde sağlam bir sopa yiyor. Evlendiğinde yirmi yaşındaydı, taşıyamayacağı yükü yirmi yaşında omuzladı ve yaşamını kaybetti, bir daha bulamadı. Bir başka yaşamı sürmeye başladı, uyumsuz kaldı.
Kocasından utandı, onu eve almamak için kapıyı sürgüledi ve adamı soğukta bıraktı ama gönlü elvermedi, içeri aldı yine, adamın her türlü kırığını onarmaya çalıştı ama beceremedi. Öldüğünde rahatladı, rahatladığı için ağladı çünkü ölen adama hâlâ aşıktı. Aşkını kaybedince, kendini çoktan kaybettiği için elinde çocuklarından başka bir şey kalmadı. Çocuklarını yetiştirirken çektiği sıkıntılar çeşitli; taksimetrelere sıkıntı dolu bakışlar, geçim derdi, geçmeyen günleri neyle dolduracağını bilememesi, bir dünya dolusu kararsızlık... Kamplara, tatillere gidildiğinde, en mutlu anlarda ağlayan annenin sessiz iç çekişlerini işitmek kadar öldürücü bir şey yoktur çocuklar için. "Hayatı kötü bir rüya olduğu için ağlıyordu o. Elinden bir şey gelmezdi." (s. 69)
Tekrar evlenmedi, garip huylarıyla barışarak yaşlandı. Torunlarının dilinden onu okumanız lazım, kendine özgü bir nine olarak farklı kimliklere bürünmeye devam etti. Bir tek kocası hakkında kibarlığı elden bıraktı gibi geliyor bana; Fournier babasını anlattığı metni annesine okutur. Annenin cevabı belki de onca kabuktan sıyrıldığı tek anı gösteriyor olabilir. "'Ona nazik davranmışsın.'" (s. 140)
Öldüğünde yakılır, hatıra bahçesine konur. Fournier küllerin Kuzey Denizi'ne atılmasını tercih eder ama uzun vadede her şey birbirine karışacağı için önemi yoktur bunun, diğer her şey gibi küller de akıştadır.
Tipik Fournier metni; fragmanlardan oluşan yaşam. Anne sevgisi, acı çeken bir kadın olarak annenin gölgeli yüzü.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder