Lars'ın kahveyle ilgili bitmeyen savları ve W.'dan nihile sürükleyen iğnelemeler suya sinmiştir, su yağmur olup bütün dünyaya yağmıştır. İntihara yanaşıp anlamın ucunu bırakanlarda, süpermarketlerde çalışanlarda, mesai saatlerini doldurmaya çalışanlarda bağırılmış sular içkindir, her birinin gündelik felsefesi ulaşılmak istenendir. Ulaşın o zaman, çabalayın, siz ikiniz. Biri anlamı çözmüş adam, diğeri anlamı çözmüş olan adamın arkadaşı.
Dogmanın alt kümelerini belirliyorlar, sistemleştirilecek bir akım var. Dogma sade olacak, sözcükler gündelik olacak, kimseden alıntı yapılmayacak. İyi ama alıntıya gerek yok, ikisi de kendilerini muhteşem ikililere, teklilere benzeterek yürüyorlar. Sherlock ve Watson var mıydı, hatırlamıyorum. Sezar ve Brutus'u da hatırlamıyorum. Hatırladıklarım birazdan gelir. Dogmanın çalıp çırpma boyutu burada kendini gösterir, başkalarının fikirleri çalınacaktır, mîrî malıdır.
Dogma pathos dolu. Esrime! Aşkınlık! Gözler çıkana kadar ağlanacak, ruh suya bırakılacakmış gibi sevinilecek. Dördüncü kural, işbirliği. Arkadaşlar daha da iyi olacak, paylaşım had safhaya ulaşacak. Tayfa gerekli, oluşturulacak. OULIPO'nun adı geçer, kurtulmak üzere labirentler inşa edilir. Lacan kurtuluşu. Varılamayacak bir hedefe varma güdüsü. Özgürleştiricidir, son yoktur. Sonlunun içinde küçük sonsuzlar yaratılır. W. matematiği biraz da bu yüzden öğrenmek ister ama Leibniz'den yakasını kurtaramaz bir türlü. Lars'sa bildiğimiz gibi; şişko bir maymun, en konuşanından.
Başta bir ABD yolculuğu var, konferans için. Yanlış hatırlamıyorsam Nashville. Country'nin baş şehri. Hatalardan ders alınmamalı diyor W., bu yüzden hala Lars'la birlikte. Aptallığın uğultusu görkemli, denizin uğultusu gibi. Yanlışlarından yeni yanlışlar çıkarmak için Lars'ın yanında olduğunu söylüyor W.. Projelerini Kapitalizm ve Din başlığı altında toplamayı düşünüyor. Cohen ve Rozensweig'in tanrıyla ilgili görüşlerini anladığı kadarıyla anlıyor ve kapitalizmin okumasını tanrının varlığı üzerinden yapıyor. Kapitalizm evlerde, marketlerde, herkeste ve her yerde. Çoktan kapatılmış, kilitlenmiş bir dünya Werner Herzog'un Stroszek'i üzerinden, imgeler üzerinden yürüyorlar, filmdeki karakterlerden biri eski dünyadan ABD'ye gelir ve dans eden bir tavuk görür. Saçma. Ian Curtis bu filmi izledikten sonra intihar etmiş, belki ABD de bu ikisine fazla gelecek çünkü tavuğu anlıyorlar. Curtis'i de.
ABD'de polis dayağından ve Yeni Dünya'nın akışından korkuyorlar. Sanırım W. korktukça, kaygılandıkça Lars'a sarıyor, durum bu. Lars'ı Diyojen'e benzetiyor ama edepsiz bir kinik olarak değil, nasıl davranması gerektiğini bilmeyen bir adam olarak. Toplumu dışlamıyormuş Lars, toplum tarafından dışlanıyormuş, kendiliğinden. Nasıl konuşacağını, yemek yiyeceğini, sağlıklı ilişkiler kuracağını bilmediği için. "'Bir şey biliyor olmalısın,' diyor bana bakarken. Ya da daha iyisi: 'Bir şey, senin içinde kendini biliyor.'" (s. 27) Edilgenliğin sınırı yok, yeni çağda Bartleby. Oysa Whitman gibi olmalılar, hayatı yaşamayı unutmuşlar için unutmamışların kitapları kurtarıcı olabilir ama değişim mutlak; kapitalizm yeni cepheler açarak, dönüşerek varlığını sürdürdü ve karşı hareketi kendi piyonu haline getirdi. Yüz yıl, iki yüz yıl öncesinin yazarlarının bu açıdan bir faydası yok, belki fikir verebilirler ama her bir fikrin değişime ihtiyacı vardır. Bu arkadaşlarda o yetenek yok. Vardır belki de, yaptıkları her şey olmasa da çoğu şey eskiden yeniyi kurmaya yönelik. Brod, Kafka olamadığı için çok içiyordu, bizimkilerin içme sebebi unutup başka bir şekilde hatırlamak için. Bozguna uğramak için bir de, tekrar. Aptallığı sayesinde polise kendini öldürten bir müntehir -bence müntehir- haberini okudukları zaman düşünemedikleri halde düşünmeye çalışmalarını aynı bağlama oturtuyor W., daha iyi yenilgiler ve Beckett gibi ölmek; yalnız başına, Dante okurken. Kıyamet, en şiddetli haliyle.
Enginliği anlatacak başkaca sözüm yoktur.
Yine 16 Horsepower günleri.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder