II. Dünya Savaşı'nın öncesinde bir kız grubunun altı yılının yanında öğretmenleri Bayan Brodie'nin baharını izleriz. Çocukların birey olma çabası öğretmenlerinin gölgesinde yeşermeye çalışır, hayatının en güzel yıllarını yaşayan Bayan Brodie, kızları yetiştirirken kendi maceralarını anlatır, ders programının çok ötesinde şeyler öğretmeye çalışır, yaşamı mesela. Kendi perspektifinden gördüğü hayatı formüle edip kızlara aktarır. Zaman ilerledikçe kızlar büyür, hatta öylesine büyürler ki anlatının güncel zamanından 20 yıl sonrasına kadar gideriz, yetişkinlerin dünyasına çoktan adım atmış kızların geçmişle muhasebelerine şahit oluruz. Spark'ın güzel bir oyunu; ani sıçramalarla okur için farklı pencereler açılır.
Sandy, Mary, Rose, Eunice, Monica ve Jenny, Bayan Brodie'nin küçük çetesini oluşturur. Her birinin olayı farklıdır; Rose zamansız cinsel uyarılar yaratacak kadar güzeldir, Mary şapşiktir, Sandy gelişim potansiyeli en yüksek olandır falan. Bayan Brodie'yi sevdiklerini söyleyebiliriz belki, tabii aralarında kısıtlanmışlık duygusuyla boğuşacak olanlar da var. Öğretmenin ayağını kaydırmaya çalışan müdireye karşı birlikte hareket ederler ama belli bir yere kadar. İçlerinden biri, Bayan Brodie'nin faşizme duyduğu ilgiyi ifşa edecek ve okuldan atılmasına yol açacak. Kim olduğunu söylemeyeyim, sürpriz. En yakınlardan biri, kız izci grubu yanlarından geçerken Bayan Brodie'nin kıskançlık dolu bakışlarını görüp izci olmayı düşünen. Öğretmeninin düzen takıntısını anladıktan sonra kendilerinin de bir faşist grubu olduğunu keşfedecek, yaşam deneyimi arttıkça Bayan Brodie'den kurtulmaları gerektiğini anlayacak ve kadını şikayet edip her şey bittikten sonra bir manastıra kapanacak. Eski günlerinden alacağı ilhamla psikolojik araştırmalar yapacak ve ün kazanacak falan, söyledim aslında. Pardon.
Dünyanın bir minyatürü: Etraflarında o zamanın sosyal problemleri, fark etmeye başladıkları andan itibaren kafalarını kurcalamaya başlar. Bir kadının bir diğerine, "Senin erkeğin olurum," demesi, kadınların haklarını kazanma yolunda başarıya ulaşmaya başladıkları yıllarda -ki ne utançtır kadın hakkı diye bir şeyin olması, insan hakkı aslında ama ataerkil düzenin yediği halta yuh!- ilk kez gördükleri kadın polis uzunca bir süre kafa karıştırsa da Bayan Brodie'nin yol göstericiliği sayesinde anlam kazanır. Tabii iki başlı bir yaşam görüşüne yol açar bu, yollar çatallandıkça öğretmenin aslında o kadar da bilge olmadığı anlaşılır. Kuşak farkının yanında yüzyıla özgü hızlı bir zaman akışı da vardır, her şeyi sorgulanabilir kılar bu. Kadının Mary'ye umutsuz vaka gibi davranması, faşizm güzellemeleri engin ve verimli görünen gölgeyi çürütür. Fidanlar güneş ışığına çıkmak ister.
Resim ve şan öğretmenleriyle kurulan ilişkiler sorgulamaları artırır. Bayan Brodie, iki erkek öğretmenin tekiyle ilişkisini sürdürürken kızları hasta olan diğerinin evine dönüşümlü olarak yollar. Kendi yarattığı laboratuvarda kızların gelişmesini ister ama onlara duygularıyla nasıl mücadele edeceklerine dair hiçbir şey veremez, haliyle. Bu durum kendi pozisyonunu da tehlikeye sokar; yeni yaşantılar yeni tehlikeler doğurur. Kızların başına gelen tam olarak budur, değişirler ve öğretmenleri gammazlanır. Hiçbir zaman kimin yaptığını bilemezler. Bayan Brodie, diğer öğretmenlerin kafalara bir şeyler tıkmaya çalıştığını, kendisininse içlerindeki cevheri açığa çıkarmaya çalıştığını anlatır ama beklediği şey bu değildi sanırım, zaten suçu Mary'ye atmaya meyillidir, gammazlayan öğrencisiyle konuşurken onun böyle bir şeyi yapacak son kişi olduğunu söyler. Tehlike en yakındakinden doğuyor oysa.
Spark oyuncul; Mary'nin acı sonunu ani bir sıçramayla anlattıktan sonra ilerleyen bölümlerde kızın çocukluk zamanını anlatırken ölümüne sebep olacak olayla ilgili nesnelere yer verir. Başka, anlatıcının sesini kesip kalınan yerden diyalogla devam eder. İronileri başarılıdır, mizahı çarpıklığı kadar güldürür.
Spark iyi, okumaya devam.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder