* John Kennedy Toole, güzel bir akademik kariyeri sürdürürken yazdığı iki roman pek sallanmayınca 32 yaşında intihar ediyor. Annesi, Alıklar Birliği'ni edebiyat dersleri veren Walker Percy'ye götürüyor. Adamın niyeti kadını def etmekken kitaba tutuluyor ve basılmasını sağlıyor. Pulitzer falan derken kitap kopup gidiyor. İlk kez ölü bir yazar kazanıyor bu ödülü, büyük olay. Biraz da ironik, zira Ignatius J. Reilly'nin ıstırap annesi aslında Toole'un annesinden aparma. Sonlara doğru Ignatius kirişi kırarken yazdığı kitabı da yanına alıyor ki annesi o kitaptan servet kazanmasın. Kurguda her şey iyi işlese de gerçekte öyle olmuyor. Elde bir adet intihar varken hiçbir şey iyi gitmez.
* Ignatius, Percy'ye göre şişko bir Don Kişot, gaz dolu bir Bakunin, yaşama uyduramayacağı katı mantığıyla devrimci, uyumsuz, lanet, her ideolojiye düşman bir arkadaş. Zamanında üniversitede okumuş, çıkıntılıkları yüzünden orada barınamamış ve annesinin evine dönüş yapmış. Babadan kalan az buçuk maaş Ignatius'ın ıvır zıvırlarına gidiyor, çalışma hayatına son derece uzak olduğu için adamımızın böyle bir problemi yok, ta ki annesiyle birlikte kaza yapana kadar.
* Hikâye kapalı bir sistemdeki birkaç karakterin üzerinden şekilleniyor ama başat olan Ignatius tabii. Bu karakterler üzerinden sıkı giydirmelere denk gelebilirsiniz; kolluk kuvvetleri, sosyal yaşam, Amerikan Rüyası, tüketim toplumu, eşcinseller, eşcinsel olmayanlar, tahakküm kurmak isteyenler, tahakküme karşı koyamayan işçiler, protesto yöntemleri, nasibini almayan pek az şey vardır.
* Ignatius ve annesinin yarattığı kaostan bir polis memuru, yaşlı bir adam, bir bar sahibi ve çalışanlar etkilenir, hikâyenin içine çekilirler. İlk bölümde anneyle oğulun özgün ilişkisine yakında göz atma şansı buluruz. Anne, oğlunun odasından çıkmamasına çözüm bulamadığı gibi bu modern çağ filozofuyla nasıl baş edeceğini de bilmemektedir. Ignatius'ın neyle uğraştığı hakkında hiçbir fikri yoktur, birbirine çok uzak iki yaşam kısaca. Neyse, bardan çıkıp evlerine döneceklerken kaza yaparlar, tazmin etmeleri gereken bir miktar parayı bulmak için annesi oğlunu iyice sıkıştırır ve Ignatius işe girer, işçileri patronu hacamat etmek için örgütler falan. Domino etkisi; birçok olay diğer birçok olayı tetikleyecektir.
* Myrna Minkoff, Ignatius'ın üniversiteden aktivist arkadaşı. Cinselliğin Ignatius'ı özgür kılacağını söyler ama Ignatius için tabudur bu. Mastürbasyon yaptığı kısım üstü oldukça kapalı anlatılır, yine de adamın aklına hayvanları getirdiğini -at mıydı, domuz muydu neydi- öğreniriz. Minkoff'u birçok kez reddetmesinin altında kendine has cinselliği yatmaktadır. Aralarındaki ilişki, Percy'nin dediği gibi son derece orijinal, zira mektuplarında birbirlerinin fikir hayatını etkiledikleri gibi hakaretler, aşağılamalar eksik olmaz. En sonunda Ignatius'ı kurtaran da Minkoff olur gerçi.
* Diyaloglar, karakterler... Tartışmalarda söylenen tehdit cümleleri, hak arayışının günümüzde nasıl tehdit haline girebildiğini gösterir. Tutuklanmak üzere olan bir adamın haykırışı: "'Ben New Orleans Eğlence Müdürü'nün desteklediği Altın Çağ Kulübü'nün üyesiyim.'" (s. 17) Güldüm, iyiydi. Ignatius da en ufak bir olumsuzlukta avukat ordusunu harekete geçirdiğini, muhatabının büyük miktarlarda tazminat ödemeye mahkum olacağını söyler falan. Aşırı tepkilerinde de güldüm bayağı; mesela fabrikada çalışırken yere düşüyor ve şöyle bir şey söylüyor: "Zannediyorum bacaklarımı kırdım, hemen mahkemeye gidip tazminat davası açacağım!" Diyaloglarda Hüseyin Rahmi tadı var, çok hoş.
* Kısa tutuyorum, özü bırakıp gidiyorum: "Piers'i bekleyen şeyler ölüm, yıkım, anarşi, ilerleme ve özgelişmeydi artık. Kötü bir gelişmeydi bu: Şimdi İŞE GİTMEK gibi bir sapkınlıkla karşı karşıyaydı." (s. 42)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder