İletişim'den çıkan kitaplarında James Woodall'ın önsözü, Borges'in çok yönlü yaşamını pek güzel anlatıyor. Borges'in politik görüşü nispeten troll mantığı üzerinden yürüse de kendisi döneminin diktatörlerine giydirmekten keyif alıyor. Geç tanınıyor, görme yetisini tamamen kaybettikten birkaç yıl sonra adı dünya çapında duyuluyor ve Bloom'un kanonuna yerleşiyor. Kafka'ya Arjantin kanı pompalansa sonuç Borges. Büyülü gerçekçilik tanımlanmadan önce büyü yanı ağır basmakla birlikte bu türe giren yapıtlar ortaya koymuştu, bu açıdan çığır açıcı bir adamdır. Döngülere, sonsuzluğa, mistisizme kapılmış bir yazardır, bunu sıcak toprağının kıvrak diliyle süslemiş, mitolojiyle paketlemiş bir yazardır. Borges bir okuldur deyip Anti Klişe Timi'ni bekleyeyim.
Bu kitapta kısadan daha kısa öyküleri ve birkaç şiiri var, imza metinlerdir bunlar. Borges'in karalamalarıdır ama kalemin en özgür olduğu anlardan fırlamadır aynı zamanda. Üçünü beşini alayım, gerisini okur keşfetsin.
Yaratan: Dünyayı bütün duyguları ve bütün nesneleriyle sezdiği zaman tepedeydi Yaratan, aşağı indi. Anlatacak anıları, hikâyeleri vardı. Kendini mitolojiye sundu, karanlığa yürüdü. Etrafında gerçekleşen olaylar biçimlenip başka mitlere dönüşüyordu, İlyada etrafında biçimlenmişti. O aslında ampirik bir dünyada varlığını koruyordu, sezgiden uzaklaştıkça yarattı, deneyime yaklaştıkça yok oldu.
Dreamtigers: Borges'in öykülerinde çizgili kaplanlara rastlarız, Bengal olanlarına. Onlarla ilgili bir öyküdür. Bu hayvanlar yaratılmıştır, rüyada bozuma uğrar. Rüya, gerçekte var olan bir şeyi olduğu gibi yaratacak kadar kudretli değildir. Gerçi, bu kudret midir? İzdüşüm farklıdır, hiçbir varlık düşlerde aynı olmayacaktır.
Diyalog Üzerine Bir Diyalog: Llosa, Borges'in hayret verici fikirlerinden bahseder, bu da onlardan biri.
Ölümsüzlük üzerine bir konuşma dönerken dinleyicilerin yaptıkları anlatılır, sonunda anlatıcı rahatsız edilmeden tartışabilmek için intiharı teklif eder. Diyalog üzerine konuşan ikinci şahıs, mevzuya karar veremediklerini istihzayla söyler. Diyalog üzerine diyalogdan çıkılmış, direkt diyaloğun sınırlarına girilmiştir. İlk anlatıcı, o gece intihar edilip edilmediğini hatırlayamadığını söyler.
Konuşulan uzam dışında konuşulacak bir şey yoktur. Bağlam vüsattır.
Tırnaklar: Hap Poe. Tırnaklar uzar, tırnaklar her koşulda uzar ve anlatıcının dikkatini çeker. Ölü adam, tabutunda yatarken uzayan sakalını ve tırnaklarını düşünür.
Örtülü Aynalar: Ayna metaforu postmodernizme bulaşmış filozoflarca da incelenmiştir ama öncesinde Borges'in rahlesinden geçmiştir. Sonsuz bir kendini kopyalamadır ayna, her yansımada gerçek biraz daha sapar, yüzün sahibi kendi yüzünü hatırlayamaz hale gelir.
Borges bunu arkadaşlarından birine anlatır ve kadının delirmesine yol açar. Kendisi de delireyazmıştır gerçi; şiirlerinde de aynayı inceler, hatta bütün labirentlerin, bütün söylencelerin yaratanın yüzünü ortaya çıkardığı sonucuna varır. Yaratılanlar yaratanın yüzüdür, aynalar yaratanın yüzünü bozar, sonsuz sayıda alternatif yaratan/yaratılan oluşturur. Her kitap tekrar yazılacaktır, her yaşam tekrar yaşanacaktır, her tanrı tekrar doğacaktır. Farklı zamanlarda, farklı biçimlerde.
Öykülerde mevzu derin, şiirler bir kat daha dipte. Alıntının alıntısını yapıp bitiriyorum; Borges, Julio Platero Haedo'dan almış:
"Verlaine'in bir satırı var ki bir daha hiç hatırlamayacağım,
yakın bir sokak var adımlarıma yasaklanmış,
bir ayna var kendimi son olarak gördüğüm,
bir kapı var dünyanın sonuna dek kapattım.
Kütüphanemdeki kitaplar arasında (onları görüyorum)
kimisi var ki artık hiç açmayacağım.
Bu yaz elli yaşımı dolduracağım;
Ölüm hiç durmadan harcıyor beni." (s. 143)
Kitap bitti, London Grammar da beni bitirdi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder