"Babam öldü.
Dün bir geyik avladım.
Ne diyebilirim?" (s. 9)
Camus işi bir başlangıç. Kısa cümleler. Yalın.
Çadırın civarına gelen geyiği öldürüyor Doppler, beyne bir bıçak. Yavrusu kaçıp gitmek yerine oralarda dolanıyor. Verebileceğinden çok daha fazlasını aldığını, doğaya karşı suç işlediğini düşünüyor Doppler, yavruya bakarsa belki durum eşitlenir. Yağsız süte ihtiyaç duyduğunu söylüyor, bunun için geyiğin etini takas için kullanacak. Süpermarkette çalışan adam, bir anda karşısına çıkan hırpani görünüşlü adamın takas ekonomisini geri getirme çabası karşısında şaşkınlığa düşse de içinde her şeyin ters gittiğine dair bir sezgi olduğu için Doppler'in önerisini kabul ediyor ve eti alıp süt veriyor. Kocaman bir siki olduğundan bahsediyor Doppler, doğa kendisine cömert davranmış ve dev bir sikle ödüllendirmiş. Karşılığında belki, ormanda yaşamaya başlıyor Doppler çünkü aldığı kadarını vermesi lazım ve iki çocuk, iyi bir şey, güzel bir ev, güzel bir iş dev sikin karşılığı olamaz. Ne olabilir, yaban yaşam. Makul. Yavru geyik de alma-verme dengesini öğrensin, daha kötüsüyle karşılaşabilirdi ama Doppler'le karşılaştı ve hâlâ hayatta. Çadırda Doppler'le muhabbet etmenin, yeri gelince konuşmadan vakit geçirebilmenin güzelliğini bilsin. Bir süre sonra annesi tarafından terk edilince pek iyi hissetmeyecekti zaten. "Çünkü geyikler böyledir. Çok iyiymiş gibi görünür, sonra da çocuklarınıza bok gibi davranırsınız. Çok hayvansınız." (s. 14) Korkularını ve türünün doğal kötücüllüğünü hayvanlara yansıtır Doppler, kendini temizlemeye başlar.
Takas sistemi bir yere kadar idare eder, sonrasında "kamulaştırma" başlar. Yakındaki mahallelerden birinde Bay Düsseldorf'un evini keşfeder Doppler, girilmesi en kolay evdir bu ve sahibi sıkıntısız, kendi halinde gözükmektedir. Savaş zamanından kalma model şehirleri üzerinde uğraşan yaşlı adam, Doppler'i kendiliğinden davet edecek gibidir ama muhtemelen mahzendeki erzağın ortadan yavaş yavaş kaybolduğunu anladıktan sonra bahçe kapısını kilitler, eve alarmlar taktırır. "Artık böyle. İnsanlar çevrelerine duvar örüp birbirlerinden korkar hale geldi." (s. 15) Mülkiyetin ne pahasına olursa olsun korunması gerektiği bir uygarlık modelinde doğal bir davranış. Duvarlarımız, sahip olduğumuz her şeyimiz. Dışarının tehlikelerinden korur, içe hapseder. Kafa karıştıran sinyalleri önler, Doppler'e göre insanların yolladığı sinyallerden daha kafa karıştırıcı bir şey olmadığı için yapay bir sinyalkıran olan duvarlar biraz iyidir, çokça kötüdür.
Süt-et takasını gerçekleştirdikten sonra dünyanın hâlâ kurtarılabilir bir yer olduğunu düşünür Doppler, bisikletten düştüğü günü ve yaşamının o ana kadarki seyrini hatırlar. Tepetaklak indikten sonra pencereden görülenler: Gökyüzü, dallar, yapraklar ve görülebilir bir şey olarak huzur. Çocukların izlediği televizyon programlarının delirtici gürültüleri, fayanslar, küvetler, satın alınacak ve değiştirilecek sayısız şey, karar alma mekanizmasını ve zihni meşgul tutan, yoran, farkında olmadan yaşam kalitesinin düşmesine sebep olduğumuz onca zamazingo yoktur artık. Ormanın sesi ve kokusu, bu kadar. Kimlikler yoktur; babalık, kocalık, işçilik, evlatlık, hepsi çok uzaklardadır. Sorumluluk sınırları daralmıştır, kararlar basitleşmiştir, her şey çok parlak gözükmektedir. Sadelik Doppler'i ele geçirir ve ormana taşınmaya karar vermesine yol açar. Tolkien hastası kızıyla yaşadığı tartışmadan da pay çıkarır; insanları sevmediğinin farkına bunu kızından duyduktan sonra varır. İnsanların söylediklerinden, temsil ettiklerinden, etiketlerinden hoşlanmaz, yıllar boyunca bunlara katlanmıştır ve patlama noktasında hepsini geride bırakır. Eşinin hamileliğini umursayacak bir halde değildir, kadını geride bırakır. "İyi günde, kötü günde, demiştik evlendiğimizde. Sorun, aynı günün, biri için iyi, diğeri içinse kötü olabilmesinde elbette." (s. 26) Babanın ölümü de çözümsüz bir sorun olarak bekler, anlaşılamayan bir yok oluş için Doppler'in düşünceleriyle kuracağı, yeterince zaman geçirilmemiş bir babanın figürü karanlık bölgede bir kayboluşun öznesidir. Boş bir şablon. Zaman geçer, Doppler geçmişiyle mücadele eder ve ormanda yaşamaya alışır. Geyik yavrusu Bongo'ya, yağmura ve ağaçlara alışır.
Problemler yeni ilişkileri doğurur. Üç günden fazla kamp yapmak yasaktır, ormanın sahibinin sağ görüşlü, zengin ve kaba arkadaşı gelir, tartışırlar. Doppler yalın konuşmasıyla adamı düşündürür, anlamlı bir hayat yaşaması için kıvılcımı çakar. Yakınlara kendi çadırını kuran adam, Doppler'e ıstırap olur, Doppler'in inşa etmeye başladığı totemin bir benzerini yapmaya çalışır. Ormanda yaşanan günlerden geriye kalacak bir andaç; Doppler babasını, oğlunu ve kendini sembolize eder, tahtaya kazır. Eşinin seyahate çıkmasıyla yanına gelen oğlu ve Bongo iyi anlaşır, çadırın nüfusu artar. Doppler evine uzun süre sonra gittiğinde eve giren hırsızla da arkadaş olur, oğlunun delirtici CD'lerini ve CD çaları hırsıza verir. Hırsız da bir süre sonra çadırlara gelmeye başlar. Devrim gibi bir olaydır aslında, Düsseldorf'un babasının hatırası için yaptığı model olmasa o da katılırdı ama adamın hayatının amacı olan model bitecek gibi değildir. Bittiği zaman intihar etmeyi düşünür Düsseldorf, Doppler adama başka bir amaç verene kadar. Herkese yeni bir hayat, en azından başka bir hayat ihtimalinin doğuşu.
Aylar geçer, Doppler dünyanın yaşadığı sıkıntıların nedenlerini kendi basit düşünceleriyle ortaya koyar ve bir savaşın sürdüğünü fark eder. Basit bir savaş, acıya karşı. Elinden geleni yapacaktır Doppler, zaten metin de mevzunun devam edeceği bilgisiyle sonra erer. Çevrilirse okuyacağız.
Erlend Loe, döngüden kurtulamayan yaşamlar için panzehir. İhtimal var, ihtimalin olması bile çok büyük bir şey. Bu döngünün dışında da yaşam var.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder