Kodlar. Kevin Lynch'in kenti ayırdığı birkaç kodun karşılığı var, imgeler anılardan fırlıyor ve sokaklara, köşelere, binalara yansıyor. Bu yüzden Osman ve her şey.
Dybek'in öykülerinde özlenen, uzaklarda bulunan bir kentin imgelerini buldum. Akrabalar, sokaklar, arkadaşlar, yapılar, beliren insanlar, kaybolan insanlar, anıların ışığında parçalar. Chicago'yu bir karakter olarak görürüz; bir uzamdan fazlasıdır. Mekânın ruhlardaki izleri. Bunları yakalamış Dybek, röportajında kentin yaşanmasa bile hâlâ nasıl canlı kaldığını anlatıyor. Kentliler için geçerli bir şey; sokaklar ortadan kalktığında, insanlar ortadan kaybolduğunda kilit noktalardan biri bile şimdiye ulaşabilmişse yitenlerin hepsi geri geliyor. Küçükyalı'yı bu sayede yitirmiyorum, bir örneğini Dybek'in öykülerinde bulduğum için mutlu oldum. Kendisi düşsel mekânla güncel mekânı bir arada tutabilecek bir perspektif yaratıyor, değişimler karakterlerin imgelemleri yoluyla sabitlenirken bahsi geçen yapılar kenti olduğu yerde tutuyor. Karakterler üzerinden kent değişiyor, kentse karakterleri zamanın peteğinde değiştirerek tutuyor. İkili dönüşüm. Etnisite çeşitliliğin kattığı zenginliği de düşünürsek farklı renklerin lirik anlatısı diyebiliriz.
On dört öykü, bazıları öykü uçlarından biraz uzunca, kısa öykü. Bunlardan başlayayım. Farwell, zenofobi yüzünden semtten kaçırılmış eski bir dostu anma öyküsü. Yağmurlu gecede anı yağışı. Işıklar tam bir Calvino öyküsü. Farları yanmayan araçlara ışıklarını yakması için bağıranlara sokak boyunca eşlik edenler çıkıyor ve her yerden, "Işıklar!" bağırışı duyuluyor. Şişe Kapakları, topladığı kapakları kardeşi tarafından iç edilen abinin hesap sormasıyla bitiyor, böcekler için mezar taşı olarak kapakları kullanan kardeşin inceliğini bir öyküde yakalamak zor, yaşama yaslanması gerekiyor böyle duyarlılıkların. Nesnelerin de. Chicago'nun olduğu kadar bir dönemin de öyküsü bunlar; hatırlanan ne kadar nesne varsa hemen hepsinin bir dökümünü bulmak mümkün. Çekim Hataları'nda bir filmin parçası olan hataların yanında yer gösterici de var. "Yer gösterici jeneriği gözden geçirerek kendi adını arar. Mesleği derin bir sessizliktir." (s. 80) Diğer kısalar da benzeri sihirli anlara, düşüncelere odaklı.
Uzunlar. Kış Mevsiminde Chopin. Ev sahibi Bayan Kubiac'ın kızı Marcy, New York'taki üniversitesini yarım bırakıp geri döner, aynı kış Dzia-Dzia da -anlatıcı çocuğun dedesi- eve gelir. Anlatıcı, Marcy'nin piyano çalışını küçüklüğünden beri hatırlamaktadır, hikâye açıldıkça Dzia-Dzia'nın gerçek dışılığı Marcy'nin hikâyesiyle birleşir, geçmişe doğru çıkılan yolculuklarda bütün karakterlerin o noktaya ulaşma serüvenleri parça parça işlenir. Dzia-Dzia'nın Marcy'nin bastığı tuşlara aynı biçimde basması, air playing nanesi, Marcy'nin dev piyanosunun eve nasıl sokulduğunun bilinmemesi ve çocuğun babasızlığının ağırlığı büyülü bir hüznü içerir. Diğer uzunlar da benzer anımsamaları taşır; kurulan caz grubunun çaldığı şarkılardan tutulan bir tarihin kaydı, semtin çocuklarının neon lambalar altında yavaş yavaş kaybolması, kayıpların ardından çıkılan kurmacaya yakın yolculuklar, yıkılan binalar, değişen her şey Osman'ı hatırlattı, Ulan Osman, gitmeyecektin oğlum.
Dybek'i kayıpları anımsatması ve kendi kayıplarını gerçeğe yaklaştırma çabası dolayısıyla baş üstüne koydum.
Değişim iyi, kayıp iyi, bulmak iyi, her şey iyi. Dybek hepsini anlatıyor, pekiyi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder