Çocukluğa gitmeden önce gecenin ikisindeki koşturmacasını anlatıyor Jamison, sevgilisi olan doktorla birlikte çalıştığı hastanenin bahçesinde mani krizi geçsin diye koşuyor, durmadan koşuyor ama enerjisi bitmiyor. Polisler koşuşturanların psikiyatri hocası olduklarını öğrenince gülerek uzaklaşıyorlar, bundan normal bir şey olamazmış gibi. Sıradan bir fragman, benzerlerinin arasında kıymetsiz ama başlangıç için iyi, nasıl bir garabet olduğunu anlıyoruz. "Bu hastalık benim büyüleyici ama ölümcül düşmanım ve can yoldaşım oldu." (s. 15) Öyle bir çıkmaz ki def etmek için hayat boyu eğitimi alınan, sayısız makale okunan ve yazılan hastalık can yoldaşı olduğu için öylece bırakılıyor ve ortadan kalkması engelleniyor.
Asker babanın görevi nedeniyle uçaklar ve gökyüzüyle aydınlanmış bir çocuğun bilinciyle başlıyoruz. Kaza sonucu ölen bir pilotun ardından şöyle düşünüyor Jamison: "(...) Bir daha gökyüzüne bakıp yalnızca sonsuzluğunu ve güzelliğini görmedim. O günden sonra, orada ölümün de bulunduğunu bilerek baktım." (s. 23) Ölümün fark edildiği noktadan sonra her şey daha parlak bir hale geliyor, soğuk bir parlaklık. Ailenin diğer fertlerinin aynı şekilde hissedip hissetmediğini anlamaya çalışıyor çocuk, ağabey ve abla kendi dünyalarında yaşıyorlar, enerji deposu olan baba sevilesi biri, annenin yere basan ayakları ise güven veren kökler olarak aileyi kavrıyor. Renkli bir aile olduğu söylenebilir, askerlik gereği pek çok kez taşınan ailenin kendine özgü duygusunu kaybetmemesi annenin sayesinde. Aile anneye çok şey borçlu, babanın hastalığından sonra kızın hastalığı da annenin şefkati karşısında ağırlaşmıyor, bir süreliğine. Şiir de var, Jamison şiir okuyor ve uçuşmaya başlayan hislerinin karşılığını şiirde bulup rahatlıyor böylece. Öfke krizlerinin ortaya çıkmasıyla birlikte çatlaklar beliriyor, Jamison bir şeylerin yolunda gitmediğini seziyor. Ele avuca gelmez ruhunun asker disipliniyle, toplumsal olarak dizginlenmeye çalışılması bunda önemli bir etken. Dikkat çeken başka bir olay, küçük kızın akıl hastalarını incelediği zamanlardan geliyor. Tıpla ve bilimle ilgilenen Jamison, akıl hastanesi ziyareti sırasında gözlerde gördüğü deliliği yıllar sonra kendi gözlerinde göreceğini söylüyor. Harika arkadaşları, görece iyi okul hayatı ve ailesinin sevgi dolu ortamı hastalığı öteliyor ama sonsuza kadar değil. O dönemde toplumun kadınlara yaklaşımı kırılmayı gerçekleştiriyor; pilot babanın uçağa binişinden öncesinde eşinin onu rahatlatması için yapılan baskı, asker ailelerinin toplandığı etkinliklerde reverans yapma zorunluluğu, üzerine yeni görev yerindeki uyum sağlaması zor yeni dünya, pek çok şey Jamison'ın dengesini bozuyor ve 1961'de, kız 15 yaşındayken dünya çökmeye başlıyor. Yükselişler ve çöküşler yaratıcı ruhu ortaya çıkarıyor, dünya rengarenk bir hale geliyor ama çöküşün karalığı korkunç, depresyonun her iğnesini zihne batırıyor. Yıllar boyunca bu döngüde yaşıyor Jamison, yaratıcı ruhunun kaybolmasına razı olarak psikoterapi görene ve ilaç kullanana kadar. Bu noktada ikisi arasındaki benzerlikleri ve farklılıklar değerlendiriliyor; ilaç kullanımı fırtınayı yatıştırıyor -Wurtzel'ın Prozac Toplumu'nda fırtınalar hakkında daha çok şey var- ve psikanaliz fırtınanın sebeplerini ortadan kaldırmaya yönelik temel bir uygulama durumuna geliyor. İkisi de önemli, zira manik zamanlar geleceği parçalıyor, kullanılmaz hale getiriyor. Kredi kartlarına abanılan alışveriş çılgınlıkları, uzun vadeli kararların kolaylıkla alınması, pek çok şey çöküş dönemlerinde yıkıcı etkiler doğuruyor. Manikken kimseyle evlenmeyin, Jamison tavsiye etmiyor. İlk evliliğinin bitmesinin sebebi buna dayanıyor bir ölçüde, çok anlayışlı, şefkatli ve sevgi dolu kocasıyla aralarındaki dengesizlik her şeyi bitiriyor. Aşık olduğu adamlar hastalığını bir ölçüde dizginlese de birinin ölmesi, diğerinin de kendisinden büyük ve üç çocuklu olması -kendisi de çocuk yapmak isteyen Jamison için bunun gerçekleşmeyeceğini kabullenmek zor- sıkıntıların sürmesine sebep oluyor. Yine de aşk iyi bir sağaltıcı.
Lityum fırtınalı zihni durultuyor, durdurma noktasına getiriyor hatta. Akademik araştırmalar için okunan makaleler anlaşılmaz bir hale geliyor, yazılması gereken makaleler ve tezler baş ağrısı olmaktan öteye geçmiyor ama yeni bir dengeye oturuyor her şey, Jamison bu yeni haliyle daha mutlu olduğunu fark ediyor ve ara ara ilaç kullanımını durdurup ipi koparsa da en sonunda durumu tamamen kabullenip çalışmalarını farklı bir disiplinle sürdürmeyi öğreniyor, "yeni" kendiyle yaşamayı öğreniyor yani. Metnin pek çok yerinde artık kim olduğunu bildiğini söylüyor, bir de fırtınayı çok özlediğini.
Jamison iyi bir gözlemci, rahatsızlığının değiştirdiği dünyayı ve insanların rahatsızlığını öğrendikten sonraki davranışlarıyla biçimlediği dünyayı bir araya getirme çabasını, bipolar bozukluğu ve her zaman umut edilebildiğini anlatıyor.
1 yorum: