Christopher Thomas Knight, 7 Aralık 1965 doğumlu. Adresi yok, adından başka hiçbir şeyi yok. Girdiği evlerden topladığı bozukluklar bir gün işine yarar diye düşünmüş, belki bir şey alması gerekirmiş ama böyle bir şey hiç gerçekleşmemiş, pek bir şeye ihtiyaç duymamış. Biraz parasının olduğunu da söyleyebiliriz, onun dışında her şeyi etraftan toparlamış. Utanıyor, hırsız olarak yetiştirilmediğini ve yaptıklarından memnun olmadığını söylüyor yakalandıktan sonra. Sorgu faslını ve yakalanma sürecinden sonrasını Finkel'ın olayla ilgili hemen herkesle yaptığı görüşmeler sayesinde öğreniyoruz. Dava sürecini ve sonrasını da yakından takip ediyor, aralarda da Münzevi'nin hikâyesini anlatıyor. Bazı noktalarda rahatsızlık duyulması normal; Finkel sınırları biraz zorlayıp Münzevi'nin hayatına fazlasıyla dahil oluyor ve adamın uyarılarıyla sadece uzaktan takip etmeye başlıyor bir süre sonra. İnsanlardan uzak durmaya çalışan birini durmadan rahatsız etmek gazetecilik etiğine ne kadar sığar, tartışma konusu. Yine de Finkel'a bir teşekkür borçluyuz, Münzevi'nin yaşamını en ince detaylarına kadar anlattığı için. Bir röntgencinin teşekkürü olur bu, ister istemez gözetleyici konumuna düşüyoruz. Gerçi sonlara doğru hikâyesinin anlatılmasını istiyor Münzevi, her şey bittikten sonra. Biraz avunabiliriz.
Kendisini yakalayan memurlardan biri bütün dünyayı geride bırakmasının nedenini sorduğu zaman Münzevi kesin bir neden veremeyeceğini söylüyor. Hiç hasta olmamış, yirmi yedi yıldır hiç konuşmamış, piller, el fenerleri ve tüpler dışında pek bir şey yürütmemiş, kendi yaşamını sürdürebileceği kadarını almış. Yatak hırsızlığı var, yatağı pencereden çıkaramadığı için dış kapıyı menteşelerinden sökmüş, yatağı çıkarmış, kapıyı yerine takmış ve pencereden çıkmış. Yaşamını otuz yıla yakın bir süre bu şekilde sürdürürken evlerin sahipleri hırsızlıkların kesilmesi için kendilerince önlemler almışlar, örneğin kapılara, "Bir şey çalmayın, neye ihtiyacınız varsa yazıp bırakın, ihtiyaçlarınızı gidereceğiz!" yazan notlar bırakmışlar, yiyecek bıraktıkları da olmuş ama Münzevi bunlara hiç dokunmamış, besinlere zehir konduğundan şüphelendiği gibi tuzak kurulmasından da korkmuş. Yaşam alanının yakınlarına gelen doğa yürüyüşçülerinin seslerini duyarmış, ses çıkarmadan geçip gitmelerini beklermiş. İlk zamanlarda geri dönme isteğini zorlukla bastırmış ama sonuçta kendisiyle kalmaya alışmış. Yakalanmasaymış ölene kadar ormanda yaşamaya devam edecekmiş. Ederdi, özgürlüğün ne olduğunu keşfettiği yerden ayrılmamak istemesi anlaşılabilir. İnsanların anlamadığı şey, çocukluğunda gayet neşeli ve esprili olan Münzevi'nin o hale nasıl geldiği. Joyce ve Sheldon Knight'ın beşinci çocuğu ve beşinci oğlu Münzevi, sessiz ve pek sosyalleşmeyen bir ailenin zeki çocuklarından biri. Sosyalleşme olayına bilimsel verilerle yaklaşıyor Finkel, vazospressin hormonu miktarı yüksek olan kişilerde daha az sosyalleşme ihtiyacı duyumsandığını söylüyor, Knightlar ailece sosyalleşme ihtiyacı hissetmiyor, tanıdıkların Finkel'a söyledikleri bu yönde. Münzevi ortadan kaybolduğunda kayıp ilanı vermemişler, polisi aramamışlar bile. Gitmesinin geçerli bir sebebi olduğunu düşünmüşler ve yaşam devam etmiş, bu kadar. Sessiz, utangaç ve asosyal olduğu söylenmiş ama kendisiyle takılan okul arkadaşlarına göre son derece zeki ve komik bir çocukmuş Münzevi, herhangi bir sportif veya kültürel aktiviteye katılmamış olmasına rağmen çok okurmuş, çok dinlermiş ve öğrenmeye meraklıymış. Görünmez bir çocukmuş açıkçası; dikkat çekici değil, işine gücüne bakan, kendi halinde biri. Bir gün arabasına atladığı gibi gidiyor ve geri dönmüyor, benzini bitene kadar gidip arabayı ormanın bir köşesinde bırakıyor ve yeni yaşamına adım atıyor.
Sadece hikâye anlatmıyor Finkel, münzeviliğin tarihine ve sosyallikle yalnızlığın biyolojik, kültürel, sosyolojik pek çok bileşenine değiniyor. Genel olarak üç gruba ayırıyor münzeviliği; protestocular, hacılar ve takipçiler. Protestocular arasında Lao Tzu ve Rousseau var, hikikomorileri de aynı sınıfa sokuyor ama bence orada daha farklı dinamikler var. Neyse, hacıları da biliyoruz, ilahi meselelerle uğraşan insanlar bunlar. Takipçilerin en çağdaş münzeviler olduklarını söylüyor. Thoreau, Melville, O'Connor, bu tür sanatçılar kendi tercihleriyle -en azından bir süre- münzevi olarak yaşıyorlar. Gerçi Thoreau'nun münzeviliğini küçümsüyor Knight, tam bir amatör işi olduğunu söylüyor. Knight'a göre Thoreau "hakiki münzevi" değil, fikirlerini meta haline getirdiği için. "İşte oradaydım ve şimdi buradayım!" diye bağırıyor Thoreau, oysa Knight yakalanmasaydı hikâyesi bilinmeyecek, dünyanın herhangi bir noktasında kaybolup gidecekti. İnsanlardan uzak durmak istediğini başlarda söylemese de mahkeme aşamasından sonra, belki de düşüncelerini toparlamaya başladığı zaman kaçış fikrine çıkıyor. İnsanı sevse de insanları sevmiyor, tüketim ve gösteri toplumunu sevmiyor, basıp gidiyor bir gün, bu kadar.
Onca yıl yalnız yaşamış adamın hapishane süreci korkunç, yüzlere bakmak zorunda. Yüzlerde çok fazla, altından kalkılamayacak kadar çok ifade, paylaşım olduğunu söylüyor. Yüzler okunmak zorunda ve o pek bir şey okumak istemiyor, sevdiği yazarlar dışında. Deep Purple, Led Zep gibi zamanının on numara beş yıldız gruplarını seviyor, özellikle Lynyrd Skynyrd'a bayılıyor. Sonrasında klasik müziğe dönüyor, doğayla daha iyi bütünleştiğini fark ediyor böylece. Adamın dört duvar arasındaki günleri korkunç; ölü suskunluğu gözlerine yürümüş, içi boş bir kabuk gibi yaşamaya çalışıyor. Sonrası zorla sosyalleştirilme çabası tabii; hukuk sistemi önündeki avı bir güzel yakaladıktan sonra ceza olarak topluma uyum sağlama etkinlikleri veriyor. İş bulmak, sosyal tedaviler, daha çok insan, bir dünya insan. Münzevi'nin ölümü ve sosyal bir ucubenin doğumu aynı anda gerçekleşiyor. Bizde de vardı ya böyle bir şey; Antalya'da mı ne, bir yerde adam mağarada yaşıyormuş da hemen sosyalleştirmişler adamı, bir eve yerleştirmişler, adam da, "Birader siz insanlardan kaçıyorum ben zaten ya," demişti. Sistemin dışında var olabiliyorsunuz, örnekleri var ama sistem buna izin vermiyor, yerleşik hayata geçip bir sürü numaraya ve kağıda sahip olmanız gerekiyor. Faturanız, tapunuz, kimlik numaranız, her şeyiniz tam olacak. İstememe hakkı yok.
Meditasyon yapıyor Münzevi, günlük işlerini bitirdikten sonra sınırsız özgürlüğünü bu yolla buluyor ve her şeyin anlamını meditasyon yaparken idrak ediyor. Hayat herkesin kaybettiği sürekli, amansız bir mücadele ve başarılar, başarısızlıklar, zaferler, yenilgiler sonsuzluğun içinde anlamsız. Gündüz düşleri bir kovanın üzerinde otururken geliyor, rüyalar kat kat yatağın altında soğuktan korunmaya çalışırken beliriyor, aslında Münzevi'nin dünyası son derece zengin. Fırtınalar kampı dağıtabilir, yağmur her şeyi sürükleyip götürebilir ama bu zaten doğal bir süreçtir, her şeye baştan başlamanın her şeye sahip olmaktan pek de bir farkı yoktur. Vadede her şey bir döngüden ibarettir. Münzevi bu döngüye uyum sağladıktan sonra yaşadığını hissediyor.
O kadar sıradan olması gereken bir yaşam ki insan bir an tersini düşündüğü için utanıyor. "'Derinlemesine hasta bir topluma uyum sağlamak sağlıklı olmanın ölçütü değildir.'" (s. 145)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder