Cicero'yla başladık, adamın kütüphanesine gelip çalışabilmek için insanların Cicero'dan izin aldıklarını, Cicero'nun bir nevi randevu sistemi oluşturduğunu biliyoruz. Kendisi de dostlarının kitaplıklarını aynı şekilde ziyaret edermiş, zira o zamanlar kitaplar deli pahalı ve kilit altında tutuluyor haliyle. Buradan dünya tarihindeki kitaplıklara şöyle bir değiniyor Pyne, İnka düğümlerinden -metin olup olmadıkları tartışılır, hatta metin olmadıkları söylenebilir, kafa patlatmak lazım ama çok tembelim şu an, bilemiyorum- Antik Tibet Budist metinlerine pek çok tarihi kayıttan bahsediyor ve kitapların korunma biçimlerini anlatıyor. Raflar oluşturuluyor, kitapların muhafazası için çeşitli karışımlar icat ediliyor, Seneca, "İhtiyacını kadar alın arkadaşım," diyor, böylece gösteriş yapmak için kitap alanların bilgiye ulaşmak isteyenlerin kaynağını kurutmalarını engellemeye çalışıyor. Cicero kendine bir kütüphane yaptırıyor, evine yeni bir ruh geldiğini söylüyor. O zamanlar kitaplar ateş pahası, kütüphane yaptırmak çok çok daha ucuza gelmiştir. Sonuçta dizilişler, düzenlemeler, kitaplar ve raflar anlatılıyor bu giriş bölümünde. Kitaplık, kütüphane, Kindle, metnin muhafaza edileceği fiziksel ve elektronik ortamlar hakkında kısa bir değini. Sonrasında ilk bölüm, zincirli kitaplıklar. Hereford Katedrali'nde kitaplar zincirlenmiş bir halde duruyor. Ciltlerin üzerine takılan kilit, raflara takılan başka bir aparata takılıyor, kitaplar bu şekilde korunmuş Ortaçağ'da. Benedikt rahipleri Aziz Benedikt'in koyduğu kural uyarınca kütüphaneden kitap alarak günde birkaç saat boyunca okumak zorundaymışlar, kitaplar kiliselerde toplanmış açıkçası, 14. yüzyılda zincirli kütüphaneler İngiltere'de resmi kurumlar haline gelmişler. Sanayi Devrimi öncesinde bu kütüphanelerin halka açılmasının Batı dünyasını fişeklediğini okumuştum bir yerde, bilgiye kolaylıkla ulaşılınca bilim almış gitmiş tabii, bir de Kraliyet Akademisi miydi, orada açık dersler verilirmiş. Çoğu bilim insanı o derslere katılıp gördükleri açık deneyler karşısında akıllarını kaybetmiş ve hemen bilimsel çalışmalara başlamış falan, bir dünya hikâye var. Kısacası bilginin özgürce ve sınırsızca yayılması dünya için, insanlık için iyi bir şeydir ama hareketli harflerin kullanılmaya başlanmasına kadar kitapların çoğaltılması çok paraya mal olduğu için zincirli kütüphaneler çağı uzunca bir süre devam etmiş. Kitap hırsızlarına karşı edilen lanetlere de yer vermiş Pyne, Manguel de yer veriyor bunlara, çok komikler. Şiir biçimindekiler var, Mesih'in adı geçiriliyor ve kitabın yerine konması isteniyor, aksi takdirde ilahi bir sopanın gökten kafaya düşeceği söyleniyor falan. Çalınmaları zor gerçi. Pyne böyle bir kitabı eline almış, en az 9 kiloymuş kitap, cildi inanılmaz kalınmış, zor taşınıyormuş. Hereford Kütüphanesi bu kitaplardan yüzlercesine sahipmiş, I. Elizabeth'in ve 450 yıldan fazla bir süre sonra II. Elizabeth'in bu kütüphaneyi iyileştirme çabaları oldukça etkileyici, Britanya tarihi açısından bir anıt durumuna gelmiş burası.
Başka bir zincirli kitap türüne geçiyor Pyne, e-kitap olayında Kindle-Amazon zincirinden bahsediyor. Gerçi bir dünya platform ve e-okuyucu çıktı, zincirler hiç olmadığı kadar zayıf artık, kırık hatta. Kitaba ulaşım artık çok kolay, biraz araştırmayla istenen kitabın PDF'i büyük ihtimalle bulunabiliyor. Bunlar için raflara da gerek yok üstelik, raflar evrim geçirerek birkaç devrenin içinde duruyor artık. E-kitap, basılı kitabın taşıdığı birkaç bin yıllık anlamı sarsmış, biraz değiştirmiş durumda olsa da bildiğimiz kitaplar uzunca bir süre daha ortalıkta dolanacak gibi gözüküyor. Ödünç verme olgusu bile kitabı kendisinden öte bir noktaya koyuyor, zira kitaplar insanlarla olan ilişkilerimiz ölçüsünde farklı anlamlar kazanabilir. Burada güven ve samimiyet meselesi var örneğin. Sonuçta "Mağara Adamı Etkisi" de basılı kitapların varlığının bir süre daha garanti altında olduğunu gösteriyor. Bir süreliğine. İşlerin nereye gideceğini bilemiyoruz, binlerce yıldır süren bir okuma geleneğimiz var, Sokrates'in kitaplara ve yazılı kültüre giydirmesinden beri çok zaman geçti, okumanın getirdiği onca zenginliği sağlayacak, daha fazlasını da katacak bir boyut alırsa bilgiye ulaşmanın henüz bilinmeyen bir biçimi, o zaman seyreyleyin değişimi. Bu kadar boktan bir cümle de kurmamıştım uzun süredir, iyi oldu. Neyse, kısacası raflarımız bir müddet daha yerli yerinde duracak. Ben şahsen bunca kitabı ne yapacağımı düşünüyorum, varlıkları anlamlarını yitirdi, nefes alamadığımı hissediyorum, hepsini satıp savıp işi tamamen dijitale dökeceğim sanırım. Üç bine yakınlar, istifçiliğe doğru kaydığımı düşünmüyorum ama bunu bir istifçi de düşünmeyebilir. Seneca'dan çağlar öncesinden gelen azarı yedim, utandım.
İkinci bölüm, kitaplığa konulan şeylerle ilgili. Çocuk kitaplıklarıyla başlıyor Pyne, çocukların okuması gereken şeylerle. Hemen Pennac'ın Roman Gibi'si geliyor akla, çocuklara neyi okuyup neyi okuyamayacaklarını söylemek ne kadar sağlıklı? Bu kararı onlara bırakmak gerekiyor aslında, ellerinden attıkları bir kitabın zamanı gelmemiş olabilir, zamanı hiç gelmeyecek olabilir, o halde bekleyeceğiz. Şöyle, lisedeyken Suç ve Ceza'yı, Karamazov Kardeşler'i falan okurken kaçıp giden anlamların farkına varıyordum ama onları yakalayamıyordum, çok büyük bir şeyin karşısında hissedilen yetersizlik duygusu baskın çıkıyordu. On beş yıl geçti, otuz bir yaşındayım ve biraz daha anlayabilirim sanırım, bu yüzden Dostoyevski'nin metinlerini topladım, bu kez çevirmenlere ve yayınevlerine de dikkat ettim tabii, şimdi tekrar okuyacağım. Kitaplar kişisel tarihi, sosyal durumları belirliyor bu açıdan, sahip olunanların yanında diziliş biçimleri de bunlarla alakalı. Kitap ölçeğinde inceliyoruz bunu ama yaşamımızın her alanı için de düşünebiliriz; şeyleri nasıl düzenleriz, yerleştiririz ve atarız? Psikolojik boyut da giriyor işin içine, sonuçta bilişsel bir imzamız var, kitaplık bizim bilincimizin yansıması haline geliyor. Ivır zıvır koyuyoruz bazen kitaplıklara. Biblolar, süs bitkileri, bir sürü şey. Pyne günümüzden çok uzaklaşmadan yolculuğa çıkarıyor okuru, geçmişin ve şimdinin kütüphanelerini, kitapları düzenleme biçimlerini anlatıyor. Hareketli raflar, temellerinde kitaplıkların bulunduğu, ağırlığının kitaplıklara paylaştırıldığı binalar, çok çeşitli bakış açıları sunuyor Pyne. Ray Bardbury'ye ve Neuromancer'a bile değiniyor, bilimkurgu çağında kitaplıkların imlerini ve anlamlarını irdeliyor. Süper.
İyidir, İthaki'nin yeni serisinin ilk metni. Sıkı okuru direkt çekecektir zaten. Sıkı olmayan okurlar da rahatlıkla okuyabilirler. Bir de Ümid Gurbanov çevirisi, sevdiğimiz adam bu dünyaya da adım attı. Falsosu aşikar bir cümle dışında büyük bir problemi yoktu çevirinin, iyi iş çıkarmış bence.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder