3 Ekim 2012 Çarşamba

David Eddings - Kehanetin Oyuncağı

Serilere girişmek zordur, bitmezler çünkü. Başka hiçbir şey okumamanız lazım, başka hiçbir şeye kafa yormamanız lazım. Unutursunuz çünkü. Zibilyon tane isim vardır, zibilyon tane yer vardır, hepsini hatırlamak lazım gelir. Sonra kıvranıp durursunuz şu kimdi, burası neresiydi diye. Ansiklopedide madde arar gibi o unutulan adamı/yeri ararsınız önceki kitaplarda, sayfalarda. Bu yüzden şöyle derince bir soluk alıp başlamak lazım.

Okumayı ertelediğim bir seriye, hatta iki seriye girdim. Elenium, Tamuli falan da sırada bekliyor. Eddings'in dünyasına adımı attık, hayırlı olsun.

Haritamız var, çok şekil. Doğudakiler ve güneydekiler yine sıkıntılı, çakal ve sorun çıkaran abiler. Şimdi Türkler orkmuş geyiğine sarmayacağım ama ortada bir sıkıntı var zannediyorum. Tamam lan tamam çok adi insanlarız biz, tarihte hep uyuzluk çıkardık falan. Dsddf.

Olay kabaca şu: Yedi tanrı var zamanında. Bunların kendi halkı var. Bir gün içlerinden biri bir taş alıyor eline, süper güçlerle donatıyor bunu. Neden? Canı sıkılmış. Bu tanrı zaten yalnız yaşıyor, diğerleriyle münasebet kurmuyor pek. Sonra başka bir tanrı bu taşı çorluyor, kaçıyor. Yalnız takılan tanrının Belgarath adlı bir yamağı var, taşı almaya gidiyor bu ve taşa dokunamayacağını, dokunduğu anda kendisinin mahvolacağını söylüyor. Gandalf da yüzüğe dokunamıyordu, bizimki taşa dokunamıyor. Çerek adlı tanrının oğlu Riva taşa dokunuyor, çünkü pırıl pırıl, içinde kötülük olmayan bir genç. Neyse, taşla birlikte adasına dönüyor, bir de yıldızlardan bir kılıç yapıp duvarına asıyor. Hani düşman gelince kılıçla çat çat çat. Olay bu. Belgarath'ın iki kızı var, biri Polgara, diğeri Beldaran. Beldaran'ı Riva'ya yolluyor evlenmesi için. Soy devam ettiği sürece taşa bir şey olmayacak. Sonra Polgara'yla Belgarath beraber çağlarca yaşıyorlar, ölümsüzler. Giriş böyle.

Kitap, olayların geçtiği yerlere göre ikiye ayrılıyor. Sendarya'da Garion adlı bir çocuk var, Pol Teyze'nin yanında yaşıyor. Anası babası ölmüş. Faldor'un çiftliğinde çalışıyor ikisi de. Çiftliğe zaman zaman yaşlı bir serseri geliyor, masalcıymış adı. Garion'un en yakın arkadaşı gibi bir şey. Çiftlikte demirci var, çocuklar var, bayağı bir insan var. Tamamen kafa karıştırmak için. İyi bir okuyucu, Pol Teyze'yle yaşlı masalcının kim olduğunu ipuçlarından çıkarabiliyor. Bir de Frodo'yla Gandalf'ın olayını hatırlarsak yine çıkarabiliyoruz; Gandalf da ara ara köye geliyordu, hatırlarsınız.

Pol Teyze ve yaşlı adam -Belgarath diyeyim, Pol de Polgara- meğerse Garion'u koruyorlarmış. Çünkü onların soyundan geliyormuş Garion. Böyle bir sürü gizem var, Harry Potter'ın geçmişini öğrenmesi gibi bir şey. Garion uzunca bir süredir Murgo denilen düşman bir halkça izleniyormuşmuş. Bir saldırıdan kurtuluyor, sonra Polgara, Belgarath ve Durnik adlı demirciyle birlikte yollara düşüyor. Nelerin döndüğünü hiç anlamıyor yine. Biz de anlamıyoruz, çünkü gizem. Gizem olmazsa dört adamın yürü Allah yürü maceralarını ne yapalım yani.

Yolda Barak ve İpek adlı iki adam da katılıyor kafileye. Belgarath'ın dostlarıymış bunlar. Biri Prens Kheldar, ittifak halindeki ülkelerden birinin kralının yeğeni. Düzenbaz, sinsi ama iyi tarafta -şimdilik, sürpriz olur mu bilmiyorum- bir kardeşimiz. Diğeri de öküz gibi bir şey, savaşçı. O da bir kralın akrabası. Bunlar kuzeye gidiyorlar, bir toplantıya yanlış hatırlamıyorsam. Çok önemli bir şey çalınmış. Çalınanın en baştaki taş olduğunu az buçuk anlayabiliyoruz.

Bu en başta bahsettiğim kötü tanrının adı Torak. Sauron tarzı bir şey sanıyorum, şuradan çıkardım:

"'Kusura bakma, dostum Durnik,' dedi Kurt. 'Adını yüksek sesle söylemek akıllıca olmaz. Eğer nerede olduğumuzu anlarsa, her hareketimizi izleyebilecek güçleri var, eğer adını söylersek bizi bin fersah öteden bile duyabilir.'" (s. 131)

Bir de yine ozanlar var, ozansız bir fantastik dünya eksik olurdu zannediyorum. Ne ozan aşkıymış kardeş:

"'Bir ozan çağıralım,' dedi Seline Kontu. 'Bu macera ölümsüzleştirilmeli.'" (s. 186)

Sonra toplantıda konuşuyorlar işte şöyle yapalım, böyle edelim diye. Bir dünya casus var, olaylar çıkıyor. Kurtuluyorlar, güneye inmeye başlıyorlar bu sefer. Sanırım pek sarmamış beni ya dsfd. Başladık ama bir kere.

Valla güzel işte, fantastik. Türün hastaları için on numara. Benden geçti demek istemiyorum, ileride heyecanlanıyordur olaylar. Başladık, bitecek.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder