Ishiguro'nun ilk romanı bu, 1983'te basılmış ve büyük bir yazarın gümbür gümbür geldiğini müjdelemiş adeta. Bende 1992 tarihli Can baskısı var, Kazua İşiguro yazıyor kapakta. Çevirmen Pınar Besen. Gospodinov'u hayatıma sokan, hayatımın Gospodinov'un bir öykücüğüne çevrilmesini sağlayan Meltem'in hocasıymış zamanında, vefat etmiş, Meltem bugün söyledi. Huzursuzluğun Kitabı'nı bu sefer bitirmemi de sağlayabilir, göreceğiz. Neyse, Meltem kısaca iyi bir insandır. Ishiguro da iyi bir yazardır deyip üfürükten bağlayayım.
İki anlatı, birinde Kore savaşı sıralarında Amerikan askerleriyle dolu Nagazaki'nin yeniden inşa edilmekte olan yapılarının arasında geçen olaylarla karşılaşırken diğerinde İngiltere'nin sessiz, sakin kırsalında yaşayan bir kadının geçmişi kurma çabasını görüyoruz. İkisinin bağlantı noktaları muğlak, iki çizginin de kendi karanlığı var ve aydınlanma biçimini metne dahil olarak belirleyeceğiz. Belki de dahil olmayız, çizgileri birleştirme çabasını göstermemiz şart değil ama bu durumda bir çizgide beliren detayların diğerinde yol açtığı kelebek etkisini görmezden gelmek durumundayız. Sıkı bir okurun buna yanaşmak isteyeceğini sanmam, iki çizginin de Etsuko'nun anlatısı olduğunu düşünürsek tek bir katmanla yetinmek zorunda kalıp diğerlerini silmiş oluruz. Ayıp olur, Ishiguro yüzeyde ilerleyen bir akıştan ziyade daha derinlikli bir anlatı kuruyor.
Dört beton bina yükseliyor yıkıntıların arasından, şehir yeni baştan inşa ediliyor ve bir köşesinde nehir, dört bina ve bir kulübeden oluşan nispeten kesin çizgili bir mekân var. Anlatıcı Etsuko ilk çocuğuna hamile, eşi Jiro iyi bir firmada çalışıyor ve eşinin babası Ogata-san iyi bir adam, bir süreliğine geliniyle oğlunun yanında kalmak için kente geliyor. Yenik insanın değişimini aile üzerinden göreceğiz; Ogata-san eski bir öğretmen ve öğrencileri, fikir adamları olarak gazetelerde boy göstermeye başlamış. Shigeo Matsuda, Jiro'nun da okuldan arkadaşı olan eski bir öğrenci, yeni komünist. Ogata-san'ın Japon gelenekçiliğini simgelediği söylenebilir; öğrencisinin kendisini eleştiren yazısını görünce yeni fikirlerin Japonlara korkunç zararlar vereceğini düşünür. Oğluyla olan iletişimine baktığımızda satranç üzerinden kendi fikirlerini dayatmasına şahit oluruz, Jiro en sonunda masayı devirmek ister ve odadan çıkıp gider. Ogata-san, Etsuko'ya oğlunun çocukluktan beri aynı huylara sahip olduğunu söyleyip gülümser. Acıdır bu; biraz olsun değişmeyen bir baba, fikir adamı ve öğretmendir. Ishiguro, dünyanın sunacağı yeniliklere açık olmamayı eleştirilen bir baba karakteriyle inceler, bunu yaparken karakterler arasındaki gerilimi müthiş bir şekilde yansıtır. Kurmacanın yaşama olabildiğince yakınlaştığı anlardır bunlar, ancak bir ustanın zihninden çıkabilir. Ishiguro bir röportajında olaylardan çok karakterlerin ilişkileri üzerinde durduğunu söylüyor, daha iyi bir anlatım tekniği bu. Aynı zamanda diyalogların oldukça başarılı olmasının sebebi.
Saçiko. Yirmilerinin sonundaymış gibi duruyor ama daha yaşlı muhtemelen, kızı Mariko onlu yaşlarında. Japonya'da kız çocuk yetiştirmenin zorluğunu ve anlamsızlığını dile getirse de Mariko'yla ilgilendiği pek söylenemez, çocuk kaybolduğu zaman gönülsüzce arar, çocuğun çok sevdiği kedilerini boğar, tek isteği Amerikalı sevgilisi Frank ile ABD'ye gidebilmektir. Bu uğurda Etsuko'nun yardımıyla girdiği işi bırakır, iş yerinin sahibi Bayan Fujiwara'yla -Kazuo adlı bir oğlu var, kafaları illa çorba yap Ishiguro- Etsuko arasındaki diyaloglarda Saçiko'nun kararsızlığı ve Etsuko'nun oturmuş yaşamı birbirlerini tamamlayan iki zıtlık olarak belirir. Saçiko ABD'ye gidip yepyeni bir hayat kurmak uğruna yaşamını askıya alır, bunaltılı çocuğu Mariko'yu görmezden gelir. Mariko'nun okulla ilişiği yoktur, kaybolmakla vardır. Kayıptır, annesi de öyle. Saçiko, Frank'in kendisini oyaladığını anlamazdan gelir ve bir gün gideceğine dair umudunu sürdürür. Etsuko'da tersi bir durum var, sahip olduğu her şeyin üzerine düşer. Çocuğunun doğmasını beklemektedir, nispeten mutlu olduğu söylenebilir.
İkinci çizgiye geçtiğimizde anlatıcının sesi bulanıklaşır, Etsuko'da Saçiko'nun sesini duymaya başlarız veya başlamayız, nasıl anlaşılırsa. Odaklanılan nokta birkaç yıl sonrası, İngiltere. Etsuko, kızı Niki'nin ziyareti sırasında Nagazaki'deki yıllarını hatırladığı zaman ilk çizgi belirir ama biz ikincide kalalım. Niki Londra'da yaşamaktadır, Etsuko'nun ikinci eşi olan babasının ölümünden sonra Jiro'dan olan kız kardeşi -hatırlanırsa ilk çizgide Etsuko hamileydi- Keiko'nun intiharını izleyen yıllarda annesinden giderek uzaklaşır, son ziyaretine kadar. Bu noktada parçaları birleştirmek gerekiyor. Keiko intihar etmeden önce uzunca bir süre odasından çıkmıyor, çok uzunca bir süre. Odanın kirliliği gözde canlanacak kadar yoğun, kokulu. Odadan tamamen çıktığında taşınıyor, evinde ölü bulunana kadar uzaklarda bir yerde, bir başına kalıyor. Mariko'yu anımsıyoruz. Devam. Sonlara doğru Frank'in yanına, Nagazaki Limanı'na giden Saçiko'nun akıbetini bilmiyoruz ama aynı yerde, uzaklardaki tepelerin manzarasını özlemle hatırlayan Etsuko'yu görmek şaşırtıcı. Hayatlarında kasıtlı olarak bırakılmış karanlık noktaları birleştirmeye devam; Etsuko'nun ikinci eşi Batılıdır, Etsuko ikinci çocuğuna Batılı ismi koymak ister ama eşi geleneksel Japon isimlerinde direnir. Niki. Nagazaki'de elinde ipler olan Etsuko'nun kızı Keiko, kendini aynı iplerle mi asmıştır? Etsuko ne ölçüde Saçiko'nun hikâyesinin gerisini tamamlamıştır, ne ölçüde Saçiko'ya dönüşmüştür? Mariko'nun durmadan bahsettiği gizemli kadın, kendisini izleyen ve alıp götüreceğini söyleyen gizemli kadın gelecekteki Etsuko'nun geçmişe bir yansıması mıdır? Etsuko sessizdir, anılarında gözlemci gibidir, en tedirgin edici anlarda bile sükunetini korur. Anılarla oluşturulan geçmişin bir başka kişiye, Saçiko'ya açılıp onunla birleşmenin bir yolu mu bu? "Bu olaylarla ilgili anılarım zamanla bulanıklaşmış, olaylar pek de bugün anımsadığım gibi olmamış olabilir." (s. 37) Ishiguro'nun temel izleklerinden biri bu, çarpık anımsama. Çarpıklığı tartışılır tabii, belki de doğrusu budur. Yaşamla baş edebilmek için alternatif gerçekler uydurmak gerekir.
Müthiş bir ilk roman.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder