Olanlar ve olasılıklar üzerinden zihnin neliğini ve neye dönüşebileceğini görüyoruz bu incelemede. Yapısal özelliklerinden potansiyeline kadar hemen her açıdan ele alınan zihin ne kadar açılırsa açılsın anlaşılmazlığını sürdürüyor ama her geçen gün karanlık noktalar biraz daha azalıyor. Zihnin çözümlenmesiyle evren hakkında da bilgimiz artıyor. Bu nasıl oluyor, çok iyi bir şekilde. Her Şeyin Teorisi varsa eğer, ortaya çıktığı zaman en küçükle en büyüğün uyumunu göreceğiz, birbirlerinde var oluş biçimlerini, karanın içindeki beyazı, şunun aslında bu olduğunu. Zihin böyle bir şey. İç içe geçmiş onca bağlantının sırrına giderek yaklaşılıyor.
Prof. Dr. Emre Kumral'ın giriş yazısı takdir edilmeli. Her seksen yılda bir oluşan inovasyon dalgası sonucunda buhar makinesi, elektrik ve otomobil, bilgisayar teknolojisi gibi yeniliklerle karşılaştığımızı söyleyip geleceği işaret ediyor; sırada biyoteknoloji, yapay zeka ve nanoteknoloji var. Kumral bazı öngörülerde bulunuyor, gelişecek teknolojiler hakkında varsayımlarını sıraladıktan sonra bizim bunların içinde pek var olamayacağımızı biraz da sitemle dile getiriyor. "Dogmatik ve bilim dışı" politikalar yüzünden dünyanın gittiği yönden ayrı düşüşümüz çok acı; evrimle alakalı gelişmeler bile başlı başına bir utanç kaynağı. Eh, bu durumda Kaku'nun yazdıklarını merakla okuyup gerisine şahit olmayı umacağız, başkaları yapacak ve biz izleyeceğiz.
Giriş bölümünde Kaku, çocukluğunda karşılaştığı akıl almaz bilgilerin kendi yaşamına yansımalarını anlatıyor. Binlerce insana Roosevelt yazdıran televizyon gözbağcısı, kaşıkları eğip bükenler, telekinezi, bilimkurgulardaki fantastik cihazlar, Asimov ve A. E. van Vogt romanları, bir dünya şey. Bilimin sanatta temellenen fikirleri bir dizgeye oturtma çabası üzerine biçimlenmiş bir paradigma mevcut, bilimsel kaynaklardan biri bu. Thomas Huxley'den alıntı yapıyor Kaku, insanlık için en büyük sorunun doğa ve kozmos açısında durulan yerin bilinmemesi olduğuna dair. Max Scheler'in İnsanın Kosmostaki Yeri nam kitabını okumuş olmayı isterdim, mutlaka çok sayıda parlak düşünce vardır o metinde. Neyse, yerimizi bilmeye çalışıyoruz ve bunu da en yakınımızdaki gizemden, beyinden yola çıkarak sürdürüyoruz. Eski Mısırlılar diğer organları saklayıp işlevsiz olduğu gerekçesiyle beyni atıyorlar, ucu kıvrık bir telin burundan duhulüyle beyni parça parça çıkardıklarını biliyoruz. Aristo'nun ruhun kalpte olduğunu söylüyordu, Descartes'ın bu konuda birkaç sözü vardı ama havaya savrulmuş sözler, eylemlerdi bunlar. Kimse beynin ne işe yaradığını bilmiyordu, bir zaman öncesine kadar. Teleskopun icadıyla aynı öneme sahip MRG makineleri, beyin araştırmaları konusunda çığır açan sonuçlar almamızı sağlıyor, Kaku'nun dediğine göre son on beş yılda bütün insanlık tarihi boyunca bildiğimizden daha çok şey öğrenmişiz. Öğrenilenleri incelemesi boyunca anlatıyor Kaku, ufkun inanılmaz ölçüde genişlemesiyle karşılaşabileceğimiz senaryoları da anlatıyor. Bu açıdan Homo Deus'la paralel bir çizgiye sahip ama çok daha derinlikli bir araştırmaya imza atmış. Bilim adamlarıyla yaptığı görüşmelerden katıldığı deneylere kadar pek çok sağlam verisi var, bunları adım adım paylaşıyor.
Zihnin Kilidini Açmak adlı bölümde beyinle ilgili yazılmış araştırmalarda da bahsedilen birkaç vaka öncelikli olarak ele alınıyor, bunları paylaşmayacağım ama sonuçlarını söyleyebilirim. Genellikle kazalardan sonra ortaya çıkan etkiler, beyninin yarısı kaza sonucu duvara yapışmış insanların yaşamlarını nasıl sürdürdüklerini ve karşılaştıkları zihinsel problemlerin niteliğini ortaya çıkarıyor, beynin yapısıyla ilgilenen bilim adamları için felaketler eşsiz bir araştırma ortamı sunuyor. Birkaç örnek: Phineas Cage'in beynine demir bir boru saplanıyor, adam ölmüyor ama kişiliği değişiyor. Böylece beynin farklı bölgelerinin farklı davranışları belirlediği ortaya çıkıyor. Sağ lob, sol lob olayı, beyni vücuda bağlayan elektriksel yolaklar, pek çok bilgi bunun gibi olaylarla elde ediliyor. İlginç bir bilgi olarak beyin üzerinde elektrik yoluyla sağaltımın MÖ 43'te Romalılar tarafından gerçekleştirildiğini buraya sıkıştırayım. Elektrikle yüklenmiş torpido balıkları kullanılıyormuş. Zaman içinde çeşitli sağaltım yolları da deneniyor, beynin işleviyle alakalı ne kadar spekülasyon varsa hepsi için bir şema çizilmesinin etkisi. Yeni bilgilerle birlikte şema değiştiriliyor, düzenleniyor. Uzunca bir yolculuk. Kaku bu yolculuğu temel durakları ele alarak anlatıyor. Beynin işlevlerinin listelenmesi önemli bir durak, burada duygularla ilgili bir bilgi dikkat çekici. Rita Carter'dan alıntı: "Duygular hiçbir şekilde his değildir. Onlar vücuttan kaynaklanan, bizi tehlikeden uzak tutmak ve bize yararı olabilecek şeylere doğru yönlendirmek için evrimleşen hayatta kalma mekanizmalarıdır." (s. 41) Bu açıdan hiç yaklaşmamıştım, düşündürdü. İkinci bir bilgi, bilinçteki kaosun tek bir benliğe indirgenmesi. Bu, bilincin karmaşık işlemlerini gizli saklı yürütmesi demek. Tek bir kişiliğimiz, benliğimiz olduğunu sanırız ama beyin aslında müthiş bir hızla dönen kaleydoskop gibidir, kaotik bir renk cümbüşü. Onca işlemin başka türlü perdelenmesi mümkün değil. Boktanlık Üzerine'nin sonunda bu mevzudan dem vurulduğunu hatırladım; bu karmaşanın biraz olsun farkındaysak samimiyetin en büyük saçmalık olduğu söylenebilir, çünkü her an değişen yapımız tamamen kendimiz olmamızı engeller, ilkelerimize ne kadar bağlı olursak olalım.
Gerçekliğin sorgulandığı bir bölüm var, burada algılarımızdan ve vücudumuz üzerindeki denetimimizden yola çıkarak gerçeği oluşturduğumuz söyleniyor. Retinamızdaki sensörlerin renk görüşümüzü sınırlaması bir örnek. Yabancı el sendromu gibi örneklerden beynimizin sağ ve sol loblarının birbiriyle papaz olması durumunda sıkıntı çekeceğimizi anlayabiliriz. Uyurken sol elimiz tarafından boğulabiliriz veya sağ lobun ateizmine karşın sol lobun dindarlığı bizi cennete götürebilir. Cehenneme de gidebiliriz. Susturduğumuz, görmezden geldiğimiz, zihnin üzerini örttüğü şeyler "gerçeklik" adı altında doldurulan boşluklardan ibaret.
İkinci başlıkta Kaku'nun bir fizikçi olarak zihne bakışını görürüz. Bilinç düzeylerini karşılaştırır Kaku, Düzey I, Düzey II ve Düzey III olarak üçe ayırır. Birincisinde sürüngenler mevcut, ikincide sosyal etkileşimde bulunan hayvanların geribildirimlerinden oluşan yapı bulunur, üçüncüdeyse CEO olarak simgelenen insan zihni mevcuttur. Uyaranlar o kadar çoktur ve beynin işlem kapasitesi o kadar yüksektir ki her şeyi düzenleyecek bir yöneticiye ihtiyaç vardır, kısaca zihne. Soyutlama yeteneği bu yöneticinin elindedir. Soyutlama insanın biricik özelliğidir ve geçmişle geleceği kurgulayabilmemizi sağlar. Simülasyonlar yaratırız ve bir amacı gerçekleştirmek için en iyi olduğunu düşündüğümüz tercihleri sınarız. Bu noktada mizah örneğini verir Kaku, mizahın özünü "gelecek için yaptığımız simülasyonların şaşırtıcı yollarla aniden bozulması" olarak değerlendirir. Korkuyu da benzer bir şekilde değerlendirebiliriz.
Maddeden Üstün Olan Zihin bölümü, Olanaksızın Fiziği'ndeki olabilirlik şartlarının incelendiği bölümle aynı kurguya sahiptir; telepati, telekinezi gibi pek çok fantastik mevzunun olabilirliği etraflıca incelenir. Olanaksızlığı da derecelere ayıran Kaku'ya göre bilinç aktarımı gibi olaylar yüzyılın sonuna kadar gerçekleşecek. Bunların gerçekleşmesi bir yana, işin etik boyutları daha ilgi çekici. Telepatinin mahremiyeti yok etmesi, yapay zekanın insanlığı ortadan kaldırması ve pek çok benzeri konu, bilim adamlarının yorumları ve bu konseptlerin sanattaki tezahürleri üzerinden inceleniyor.
Çok keyif veren bir araştırma, Kaku mutlaka okunmalı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder