30 Mayıs 2018 Çarşamba

Osamu Dazai - Mor Bir Serserinin Gezi Notları

Kitap henüz dağıtılmadı, ben yayınevinden aşırdım. Zamanında YKY basmış, şimdi Dedalus bastı. Çok iyi iş. Aslı Biçen İngilizceden çevirmiş. Bu da iyi.

James Westerhoven'ın önsözünü okursak Dazai'nin bir insan olarak yenilgilerini ve bir sanatçı olarak yükselişini daha en baştan anlayabiliriz ama metnin kodlarını peşinen almış oluruz. Bu iyi bir şey değil, en azından benim için. Çözümlemeyi kendim yapmalıyım, sözcüklerin gerginliğini sezerek söylenen üzerinden söylenmeyeni bulmalıyım. Özellikle Dazai'nin metinlerinde bunu yapmayı çok isterim, kendisinin yaşamı son derece fırtınalı ve hüzünlüdür. İdolü Akutagava gibi intihar etmiştir, kırklı yaşlarına kadar iyi dayandığı söylenebilir. Bol inişli ve az çıkışlı yaşamını çocukluğundan itibaren bir yük gibi taşımıştır, bıraktığı noktayı kendi belirlemiştir. En iyi iki eserinin bu bırakış döneminde yazıldığı söylenir: Batan Güneş ve İnsanlığımı Yitirirken. Mor serseri haliyle yaptığı yolculuğun kayıtlarını son döneminin başlarında kaleme alıyor. Çocukluğun soğuğuna yolculuk; o kadar çok karanlık var ki bu yolculuğun bir nevi yuva olmayan yuvaya dönüş, erginlenme ayininin son adımı olduğunu düşünebiliriz. Çözülmeyi bekleyen meseleler var ama artık çok geç, bir anlamı olmayacak. Sebep olduğumuz kırık bir kalp için onca zaman sonra özür dilemek gibi. Özür dilenen kişi kalbi kırılan kişi değildir artık, dolayısıyla özrü kabul edecek kişi de değildir, o kişi bir daha bulunamayacaktır, kaybolmuştur. Dazai de bir yerlerde kayıp, kendini arıyor.

Önsözde Dazai'nin izlediği güzergâhın işlendiği bir harita var, oradan şehirler, dağlar, tepeler, kiraz ağaçları ve acının coğrafyası takip edilebilir. Dazai bu gezisini kaleme alırken edebi bir metin ortaya koymaya çalışmıyor gibi görünüyor, başlarda. Sonrasında monoloğuna öznellik karışıyor ve aralara sokuşturduğu tarihi olaylara, efsanevi kişilere, Japon kültürünü oluşturan parçalara rağmen gezinin esas amacı olan bu dökümlerin ötesinde, belki de nerede yittiğini çıkarsamaya çalışıyor. Teyzesinin, akrabalarının, tanıdıklarının yanında tren yolculukları, yürüyüşler ve kiraz ağaçlarının manzaraları da var. Kitabi bilgilerle başlayan metnin raydan nasıl çıktığını ilgiyle, yavaş yavaş izliyoruz. Daha en başta doğduğu yarımadayla ilgili bilgiler verdikten sonra kendi metinlerine döner, çocukluğunu bu metinlerden alıntılarla ele almaya başlar. Bahsi geçen metinler Türkçeye henüz çevrilmedi ne yazık ki, beklemedeyiz. Neyse, öğretmenlerinden yediği dayakları anlatır ve o günlerde yüzünü tarlaya çeviren sivilcelerini cinsel düşkünlüğe bağlayarak utançla hatırlar. Mahrem anılardır bunlar, trenden izlediği manzarada çocukluğunu görür. "Evet, gençliğimin bir gelgit dalgasına kapılıp denize açıldığı türünden bir latife yapmak geliyor içimden." (s. 37) Okuyucuya doğrudan da seslenir ve gezi yazısının güvenilmez bir otobiyografiye doğru kaydığını söyler. Bazı durumları abarttığını dile getirir, okuyucunun kendisine hiç inanmaması gerektiğini söyler. "Meteliğe kurşun sıkan ve hırçın bir edebiyatçının gezi yazısı" olarak niteler metni, hemen ardından bölgedeki kalelere, eski yapılara, Ainuların uğradığı katliamlara dalar, tarihin bir parçası gibi hisseder kendini. Kendi ayrıksılığının temelleri yüzyıllar öncesinden atılmıştır ona göre, geçmişin unutulmaya yüz tutmuş olaylarını anlatır. Seçici davranır, kendi ailesiyle olan sağlıksız ilişkilerini simgeleyecek olayları seçer anlatmak için.

Yazmaya başladığı zamanların izlerini de bulmak mümkün. Fransız edebiyatı okumak için Tokyo'ya gelmeden önce şarkılar söylemeye başlar, şiir okumak en büyük zevki haline gelir. Sevdiği yazarlardan bazıları hakkında gevezelik yapar, özellikle Başo hakkında. Haikuların efendisidir Başo, özü görür, şiirlerinde bu özden parçalar vardır. Dazai, Japon şiiri hakkında da değerlendirmelerde bulunur, gezdiği yerleri anlatmak dışında hemen her şeyi yapar. Yetişkinlerin birbirini gerçekten sevemeyeceğini, tanıyamayacağını söyler, kendi ustalığını sevgide bulur ve dünyada sevilecek çok şey olduğunu -biraz da özlemle, sanırım- anlatır. Arkadaşları ve gençliğindeki tanışları yeni fikirlere, yeni hatırlayışlara yol açar. Dazai'yi bu biçimde daha iyi tanırız, örneğin bir dost meclisinde saki içilirken dönemin ünlü bir yazarını yerin dibine sokar, kendi yazdıklarının daha iyi olduğunu söyler. Yakışıksız davranışlarının bilincindedir ama kendine engel olmaz, kimse odur, değiştirmeye de pek çalışmaz. Bunun arkasında yaşamını parçalayan birçok acı var, bazılarıyla yüzleşecek cesareti olsa da bazılarıyla barışmış durumda, kendini yok edecek ölçüde. Alkol ve uyuşturucu bağımlılığı, abisi ve babasıyla olan çarpık ilişkisi, ele avuca sığmazlığı, bunlar kendisini bir şeyleri başarma duygusundan uzaklaştıran etkenler. Pek bahsetmek istemiyorum, önsözde bunlara geleceğim.

Anlatıda adı geçen hemen herkesin fotoğrafları mevcut, ortalara doğru. Olayların yaşandığı yerlerin, anlara ortak olan insanların fotoğraflarını görünce Dazai'nin sunduğu gerçekliğin doğruluğu hakkında pek bir fikir sahibi olamasak da metnin tamamen kurmaca olmadığını anlıyoruz. Kısmen kurmaca. Sonlara doğru çocukluğunda annesi yerine koyduğu kadınla karşılaşması mesela. Kadını otuz yıldan sonra görünce çocuk gibi seviniyor ve konuşmaya başlıyorlar, böylece sona gelmiş oluyoruz ve coğrafyanın tarihiyle kişisel tarihin birleştiği nadir metinlerden biri bitiyor. Okur olarak sıkı durmalıyız, Dazai'nin sıktığı ve bozmadan aktardığı gerçekler dikkatli bir okuma haricinde ortaya çıkacak gibi değil. Bu noktada önsöze dönebiliriz, artık karşılaştırma yapmamız gerekiyor. Dazai'nin yaşamıyla anlattığı şeyler ne ölçüde örtüşüyor, bakıyoruz.

Westerhoven'ın Japoncadan çevirdiği metinlerden biri bu, kendisinin Dazai'nin yaşamıyla metin arasında bağlantılar kurabilecek kadar da iyi bir Dazai araştırmacısı olduğu söylenebilir. Tsugaru'yu anlatarak başlıyor önsözüne Westerhoven, burası Japonya'nın en büyük adasının kuzeydoğu ucunda yer alan yalıtılmış bir bölge. Kıtlıklarla ve yalnızlıkla boğuşuyor. İnsanı içe dönük, yabancılar pek sevilmiyor. Daha da önemlisi, burası Dazai'nin doğduğu yer. Savaştan bir süre önce bir yayınevi, Dazai'ye doğduğu yer hakkında bir yazı kaleme alıp alamayacağını soruyor. O sıralarda cebinde beş kuruşu olmayan Dazai teklifi kabul ediyor, yollara düşüyor. Yazarın en çok bilinen son iki metninden daha iyi olduğu iddia edilen mor serserinin bu notları, teklif olmasa ortaya çıkmayacaktı. İyi olmuş. İyimser bir bakış açısıyla yazıldığı söyleniyor, evliliğinin ilk yılları ve geçmişteki fırtınalar dinmeye yüz tutmuş. Hatırlanacak onca şey var ve kötü anılar bile mutluluk verebilecek durumda. Ağır bir yaşam onunkisi, aslında son derece varlıklı bir ailede doğuyor ama otuz kişinin yaşadığı bir evde büyümek, kimliğini keşfetmesinde gecikmeye yol açıyor. Değerli olduğunu bir kez olsun hissettiğini sanmıyorum, gerçek annesinin kim olduğunu bilmemesi de yalnızlığını kaça katlamıştır, bilemiyorum. Teyzesini yıllar boyunca annesi sanması, Japon aile yapısının karmaşıklığı ve benzeri etkenler, sadece bir isimden ibaret olarak kalmasını sağlamış. Politikacı ve tüccar yoğunluklu ailenin yolundan gitmiyor Dazai, edebiyat okumak için Tokyo'ya geliyor ve kayışı koparıyor. Keyif verici maddelerden çokça keyifleniyor, geyşalarla yatıp kalkmaya başlıyor, aileden atılıyor ve komünist partinin bir üyesi oluyor. Abisinin kendisini defalarca kurtardığını söylüyor Westerhoven, Dazai bu yüzden abisiyle kendisi arasındaki mesafenin aşılamayacağını düşünüyor ama abisine saygıda kusur etmiyor bir yandan. Nihayet ailesiyle barışır gibi oluyor, evlenip çocuk yapıyor ama karanlık peşini bırakmıyor. Metreslerinden biriyle intihar ederek yaşamına son veriyor. Akutagava Ödülü'ne iki kez aday gösterilmiş, ödülü bir kez kazansaymış her şey daha farklı olabilirmiş. En azından kendi yaşamını yeniden kurarak bazı şeylerin daha farklı olabileceğini, belki de kendini teselli etmek için göstermek istemiş; otuz yıldan sonra karşılaştığı kadının gerçek yaşamda verdiği bir röportajdan öğrenilmiş ki karşılaşma Dazai'nin anlattığı gibi olmamış hiç, gerçeğin sıkıcılığıyla doluymuş. Biraz sihir katmak istemiş Dazai, romantik bir kurmaca ortaya çıkarmak için kadını umursamadığını ve hatta kadına kaba davrandığını söylüyor. Gerçekte eksik olan bir şey var, Dazai o eksikliği tamamlıyor. Kendi gerçekliğimiz kolektif olandan daha ihtişamlı olduğundan bazı şeyleri değiştirirsek insanlar kızar ama biz mutlu oluruz. Dazai mutlu. Bir süreliğine.

Japon işi sevenlerin kaçırmaması lazım, kurmaca otobiyografi sevenlerin de.

Ek: Bu yazının bir türevi şurada yayımlandı. İyi de oldu.

1 yorum:

  1. Kitap yorumlarınız için teşekkürler (:
    Japonlar ve kültürleri hakkında okuduğunuz eserler, Japonya hakkında bilgilerimi geliştirmem için kılavuz olacaktır.

    Japonlar ile özdeşleşen minimalizm yazımı okumak isterseniz, denemelerimi yazdığım sayfama beklerim. Saygılarımla.
    https://forestofnoreturn.blogspot.com/2018/08/sadelesmek-icin-minimalizm.html

    YanıtlaSil