Okumayı bitireli on gün oldu ve aklımda nesi kaldı, korkunç bir şaşkınlıktan fazlası değil. Karakterler tamam, mekanlar tamam ama kurguya ne oldu, hatırlamıyorum. PKD'nin zaman üstüne zaman üstüne zaman bindirmesinin sonucunda yön -yaşam?- duygusunu kaybetmiş karakterlerinin oradan oraya sürüklenmeleri, yaşadıkları dünyanın süreğen değişimine uyum sağlamaya çalışırlarken, evet, çok ilginç işler oluyordu. Bakayım bir. Öncelikle PKD'nin şahane bir twist ustası olduğunu söylemek lazım. Başlarda kayıp olduğu söylenen Melipone nam bir telepattan haberdar oluyoruz. Bu kayıp kişinin kuvvetli bir etkileme alanı var, benzerleri arasında çok önemli biri. Runciter'ın şirketi için benzeri zor bulunur bir nimet, ortada yok. Şirketin amacı, ihtiyaç duyanlara psişik bir koruma alanı oluşturmak, özellikle ticari örgütler için hayati önemde bir iş. Çeşitli yeteneklere sahip olan insanlar -mutantlar?- her an tehlike yaratabilecek durumdalar ve Runciter isteğe göre birkaç kişilik mutant grubu oluşturup bu tehlikeli arkadaşları durdurabiliyor, şirketin ortağı Chip'in önderliğinde. 1992'de geçiyor mevzu, Ay kolonileştirilmiş, ticari faaliyetler sürdürülüyor ve rakip şirketler, devletlerin de bulaştığı katakullilerle birbirine üstünlük kurmaya çalışıyor. Neyse, sonuçta Chip ve adamları kiralanıyor, Ay'a gönderiliyorlar. Meseleye pek çok karakterin karıştığını ve ara sıra ortadan kaybolup belirdiklerini buraya sıkıştırayım, hepsinin izini süremeyeceğim şimdi. Bir de yarı-yaşamlılardan bahsetmeliyim. Bunlar ölen insanlar, beyin aktiviteleri ara ara canlandırılabiliyor, Runciter'ın eşi bunlardan biri, şirketle ilgili taktikler veriyor ara sıra. Reklam fikirleri, ticari çözümler, bir sürü şey.
Adamlarımız Ay'a gidiyorlar ama aralara notlarımdan sıkıştırayım. Karakterlerden biri bir rüya görüyor, kırmızı bir sis bulutu içinde yürüdüğüne ve daha pek çok şeye dair. Bir başka karakter, rüyanın Tibet Ölüler Kitabı'ndaki olaylara benzer yönler taşıdığını söylüyor falan, bunlar PKD'nin kodları işte, ara ara yakalanabilir. Rüya, bir başka yaşam, sonsuz döngünün metinleri, her şeyin her şeyde bulunması, bilmem ne. Bir de detaylara dikkat ederek okumak zorundayız, bir anlığına beliren karakterlerden birinin sonradan kilit bir rolde ortaya çıktığı vakidir, PKD bunu yapmayı seviyor. Başlarda bir yerde anlatıldığına göre bu yarı-yaşamlıların bulundukları tesislerde bir cihaz aracılığıyla yürütülen görüşmelere kaynayan biri var, parazit gibi giriyor ve çıkana kadar konuşmayı kendi varlığıyla, konuşmalarıyla sabote edebiliyor, hatta yarı-yaşamlıların beyinlerini maniple edebiliyor. Ne işimize yarayacak bu diye düşünmüyoruz hiçbir şey için, her şeyi aklımızda tutup adım adım kurulan dünyaya eklemlemeye çalışıyoruz ama açıkçası tahmin edememiştim ben dönüm noktasını, Ay'daki patlamanın ve sonrasındaki olayların rakip şirketin mutantlarının -Psi'ler diye geçiyor aslında- bir olayı olduğunu düşünmüştüm. Neyse, Ay'a gidiyorlar ve söylendiği gibi bir durum olmadığını, tongaya getirildiklerini düşünüyorlar, sonrasında bir patlama, herkes iki seksen. Kalkıyorlar, neler olduğunu anlamaya çalışıyorlar ama her şey yavaş yavaş değişiyor. Zamanda geriye gidiyorlar, para birimleri ve etraftaki nesneler değişiyor, bir tek Ubik sabit kalıyor. Ubik iyi bir ürün, biyolojik zamanı durduran ve hatta geriye alan bir zımbırtı. Sprey gibi bir şey. Belki de akışkandır, hatırlamıyorum, eczanelerde satılıyor. Chip'in özellikle buna ihtiyacı oluyor, zira teker teker avlanıyorlar. Ölümler başladıktan sonra ve hatta öncesinde de herkes birbirinden şüphelenmeye başlıyor ki yine PKD'in paranoyak dünyası çıkıyor ortaya, herkes şüpheli ve herkes birbirinden sakınmak zorunda, bir ölçüde. Nelerin olup bittiğini anlayabilmek için işbirliği yapmak zorundalar. Kolaylıkla kuruyor bu gerilimli noktaları PKD, son derece doğal. İmreniyorum, insanın nasıl düşündüğünü iyi biliyor.
Neler oluyor, zamanda geriye yolculuklar başlıyor ve dünyalara uyum sağlamak zorunda kalıyorlar. Zıplamalar aniden gerçekleşiyor, ne olduğunu anlamadan bambaşka bir yerde buluyorlar kendilerini. Chip, kendisine bırakılan mesajları fark edene kadar dolanıp duruyorlar, çözemiyorlar gizemi. Ne zaman ki Ubik şişelerine, reklam tabelalarına, televizyona dikkatle bakmaya başlıyor, o zaman kendisine kısa kısa mesajlar gönderildiğini anlıyor. Mesajları birleştirince, eh, ters köşeyi burada vermeyeceğim. Müthiş bir final ama, şaşkınlıktan gözlerim pörtlemiş olabilir.
Ne denir, PKD'nin en iyi metinlerinden biri denebilir. Kabus gibi, uyanılamayan bir düzlem var; Chip'in çaresizliği her seferinde başka bir kabusa uyanan insanın çaresizliği. Yaşama uyanamadığı için gerçeklik algısını kaybediyor, iyi bile dayanıyor aslında, sürekli değişen bir dünyadan kurtulmak için yapabileceği hiçbir şey yokken, zaman atlamaları ve içinde bulundukları katakulliyi düzenleyenlerin acımasızlığı sonucu arkadaşlarının başına geldiği gibi atomlarına ayrılma tehlikesi de varken üstelik, şişelerden gelen direktiflerle meseleyi çözemese de sağlam bir karakter olacaktı. Özetleyeyim; bunun en iyi üç PKD metninden biri olduğu söyleniyor, okumadığım çok şey var ama tepelere bir yere koyarım ben bunu. Yazarın hızlı zamanlarında yazdığı şeyler daha girift, bunun gibi. İyi yani, tür için bir klasik.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder