Olanı Umut'a anlattım, "Penguen'e gidelim abi," dedi. Umut İthaki'den ne çıkarsa alıyordu, ben de o ne aldıysa ödünç alıp okuyordum. İTÜ'de akademisyen oldu şimdi. Akışkanlar hakkında bir dolu şey anlatmaktan bıkmadı, ben de dinlemekten bıkmadım. Lisede de böyleydi, evinde Placebo dinlerken bilim dünyasında olup bitenleri anlatırdı. Neyse, İstanbul'a dönünce gittik. Tek cilt, Karanlıkta 33 Yazar. Korku Öyküleri Antolojisi. Lovecraft var, süper. King'i de koymuşlar, geri kalanları tanımıyorum. Kitabı aldım, yine memlekete giderken yolda bitirdim. Muhteşem bir derleme. 200 TL'ye satılıyormuş şimdi sahaflarda, yuh!
Ambrose Bierce aklımı almıştı, sonra İthaki'nin bastığı diğer kitaplarını bulup okudum, hayatını araştırdım biraz. Amerikan İç Savaşı gazisi, Meksika Devrimi sırasında Pancho Villa'nın yanında savaşmak için yola düşüyor ve kendisinden bir daha haber alınamıyor. Gizemli bir son, yanlış bilmiyorsam başına ne geldiği bugün bile bilinmiyor.
Buradan şuraya: Zeyyat Selimoğlu'nun bir kitabını okudum, son sayfalara bakıyorum, AFA'nın bastığı kitapların tanıtımları var. Fuentes, Koca Gringo. Gözüme "Bierce" çarpıyor. Fuentes, Bierce'ın son günlerini kurmuş! Elimde birkaç Fuentes var, acaba bu kitap aralarında olabilir mi? Olabilir, varmış! Listede bir gedik açıyorum hemen, bu kitabı sıkıştırıyorum.
Bodoslamadan girmeliyim, Harriet Winslow'a sunulan bir hayal var, Meksikalı General Tomás Arroyo'nun bir ihtimal olarak sunduğu gelecek. Gerçekleşmeyecek, hayallerin kader haline gelmesinin yavanlığı bir yana, muhtemelen gerçekleşmeyecek olması da umutsuzluğa yol açıyor ve Winslow'un Arroyo'yu affetmemesinin sebeplerinden biri bu, diğeri de arkadan kurşunladığı adama duyduğu sevgi.
Baştan alıyorum.
Yaşlı kadın geçmişi anımsıyor, onca yıldan sonra. Uzun zamandır hissetmediği duygularla baş edebilmek için acıyı bastırması gerekiyordu, başardı ve Meksika günleri önünde bir atlas gibi açıldı. Anlatı kadının hatıralarından oluşmuş değil ama bu hatıralar önemli bir yer tutuyor, tabii anlatıcının sunduğu daha masalsı bir dünya var. Bitmek bilmeyen savaşlar yüzünden gerçekliğin yara haline geldiği bir coğrafyada masallar da mutsuzluğa doğru evriliyor. İmgelerle dolu bir düzyazının şiire vardığı sıklıkla görülüyor, Fuentes geleneği sürdürüp kendi topraklarının kanıyla yazıyor.
Gringo tek başına yolculuk ediyor, ülkesinde aşmadığı sınır kalmadığı için yaraya yakışmak için, ölebilmek için savaşın hüküm sürdüğü topraklara geliyor. Anımsanmak, öykülerindeki gibi tuhaf dünyaları arayıp bulabilmek için orada. Garezin anılarla aynı anlama geldiği çöller, aynalarını arayan bulutlar ve ABD'nin bombalayıp yeni yaralar açtığı topraklar, ölümünü arayan bir gringoyu izliyor. Bierce adı sonlara kadar hiçbir yerde geçmiyor, o bir gringo. Kendi ülkesinin dışında bir yabancı. Yabancı toprakların üzerinde, yabancıların arasında, yetmişli yaşlarında bir adam. Coğrafya insana da kazındığından ve bir daha birleşmeyecek bir şekilde, kanla ayrılan sınırlar yüzünden insanlar arasındaki çizgiler hiçbir zaman kesişmiyor. Yaslanacak omuz hiç bilinmeyen dağların sarplığını taşıyorsa, nereye döküldüğü bilinmeyen nehirler gibi geliyorsa kulağa sözcükler, o zaman içe kapalı dünyaların çarpışmasından her şey yerle bir oluyor, birkaç kurşun birbirine bakan yüzleri ayırabilir, eğer hiç birleşmişse. Kurşunların sırası henüz gelmedi.
Gringo, Arroyo'nun tayfasıyla karşılaşır ve general gringoyu dener; havaya bozuk para attığında gringo parayı tam ortasından vurur. Savaşın diliyle anlaşırlar, gringo tayfaya dahil olur ve iki adam arasında aynı dili konuşan insanların dostluğuyla birbirlerine garez duyuracak acılardan doğan düşmanlık belirir. Tayfadakilerin her biri bir kimlik biçer, çölün ortasından gelen bir azizdir gringo. Ölümü arayan bir kayıp ruhtur. Felaket tanrısıdır. Masmavi gözleriyle çorak topraklara tufan getirecek bir lanetlidir. Yanında Don Kişot'u getirmiştir bir tek, parçalanmış yaşamının ve rüzgâra sıktığı kurşunların yansıması. Karşısındaki insanlar bir, henüz müstakil bir kişiliğe sahip değiller. "'Biz hepimiz Villa'yız!'" (s. 26) Negan'ı hatırlayın, kurduğu sistemin bir benzeridir buradaki. Mücadeleleri hayatta kalmak ve emperyalist güçlerin uzantılarını topraklarından atmaktır. Hikâyeleri birçok kitapta yazılıdır ama Arroyo için sayfaların bir önemi yoktur, gerçeklik kurmacanın veya tarihin içinde değil, tam oradadır, o anda. Fuentes bu noktada muktedirlerin biçimlendirdiği dünyaya bir temiz sallar, insanın ürettiği her şeyin bir paradigma ürünü olduğunu ve gerçeğin paradigmalara sığmayacağını anlatır. Arroyo gringoya okumayı bilmediğini ama belleğinin olduğunu söyleyip ekler: "'Ben kim olduğumu biliyorum, ihtiyar. Ya sen?'" (s. 34) İhtiyar da bilir, oğullarının kendinden nefret ettiğini, intiharlarına kendisinin sebep olduğunu, insanları paramparça etmekten başka bir şey bilmediğini, kırılganlıklara oyuncak muamelesi yaptığını, yıkımdan başka bir şey getirmediğini bilir. Ait olduğu toplumun bir yansımasıdır, bu yüzden kurşunların ama kurşunların sırasına daha var.
Hacienda. Bizdeki toprak ağalığına benziyor. İsyancıların hedeflerinden biri de ağaları indirmek olduğu için bir ağanın evini -sonradan ortaya çıkıyor ki Arroyo'nun o evle ilgili hoş anıları yok- basıyorlar ve evde aynalar hariç her şeyi kırıyorlar. Winslow bu noktada hikâyeye dahil oluyor. ABD'den zincirlerini kırarak kaçıyor ve ağanın çocuklarına İngilizce öğretmek için evde yaşamaya başlıyor, isyancıların saldırısına kadar. Arroyo'ya ve askerlere aynalara bakmalarını söylese de kastettiği anlaşılmaz. Kadınla ilgili izlekler var, tekrarlanan cümleler. Üç tane sanırım, biri bu aynalar meselesi. Aynalara bakın, kendinizi görün, ne yaptığınızı anlayın, yıkımdan başka bir şey taşıyın yanınızda. Hayır, Arroyo'nun dediği gibi herkes ne olduğunu bilir, bunu başka bir yerden görmeye lüzum yoktur.
Winslow-Arroyo-gringo arasındaki üçlü ilişki başlı başına bir konudur, girmeye cesaretim yok. Şunu söyleyebilirim, Winslow-gringo arasında bir sevgi var, birbirlerini yabanda bulmuş kardeşler onlar. Gringonun bastırmaya çalıştığı aşkın altında daha derin bir bağ var, birbirlerini anlamaya en yakın iki insanın gücü yaşamaya devam etmelerini sağlıyor. Arroyo'yu öfkelendiren bu derinlik oluyor, Winslow'la aralarındaki şiddetli aşka rağmen topraklarının taşıdığı öfkeyi hatırlayıp gringoya kurşun yağdırıyor sonunda. Villa'nın olaydan haberdar olup gringoya ölümlü bir ölüm sunmak için çürümeye başlamış adamı mezardan çıkarıp göğsünden kurşunlatması, cenazesini Winslow'la ABD'ye göndermesi ve Arroyo'yu kurşunlatması radikal bir çözüm gibi gözükse de pratik çıkarlar gereği. Bireysel mücadeleler davayı tehlikeye atabilir, ABD'ye kafa tutmak için pozisyon alan bir yapılanmanın bunlara tahammülü yok. Sonuçta kadın memleketine dönüp yaşlanıyor ve her şeyi hatırlıyor.
Karakterlerin hikâyeleri anlatılan masalla eş zamanlı, bir geçmişten veya gelecekten bahsetmek mümkün değil, sanki toprağı kaynayan bir denizin ortasına oturtulmuş ve insanların yaşamları durmaksızın devinen yaşamın içinde olabildiğince cömert bir şekilde anlatılmış gibi. Yoğun, büyülü bir hikâye bu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder