"A rabbit in his meadow lair
Imagines none to see him there.
But aided by a looking lens
A man with eager diligence
Inspects the tiny long-eared gnome
From a convenient near-by dome.
Yet him surveys, or so we learn
A god from far off, mild and stern."
Yaa. Kurgunun en çıkmaz yerinde daha nasıl gözlemlenilebilir diye düşünebilirsiniz, ortaya çıkar. Dahası vardır. Orwell'ın toplumsal paranoyası -ironiktir; gerçeğe yakındır veya gerçektir- bireysele yansıyor, insan önce kendini gözlüyor. Epigraftaki Kierkegaard alıntısı atılan bir adımdan sonrasını imliyor. Önde boş uzam, doldurulacak ve neyle doldurulacağı bir önceki uzamdan okunabilir. Başkaları da okuyabilir, açık. Terstir aslında; bir adım öteye gidilerek bakılır ve görülür ki bir yerde bir şey var, bir şey olmuş. Nasıl anlarız, adım geriye atıldığında mı? Böyleyse önceki adımın yerinden, onun gözleriyle görürüz, bu berrak bir görüntü vermeyecektir, önceki adımın kimliği her şeyi bozar. Yine epigraftan: "Bu yaşam ters ve dehşet verici, dayanılacak gibi değil." (s. 6) Yana o zaman, daha önce hiç bulunulmamış bir yerden bakmak, orayı da kendilikle doldurup anlam yüklemeksizin. Mümkün mü? Gözlemlenen herkes bunu deniyor, anlatıcı dahil.
Otto Lambert, eşi Tina'nın El-Hakim harabelerinin aşağı kesiminde öldürülmesinden sonra F.'yle temasa geçer. F., gezegenin portresini filme çekme düşüncesiyle birbirinden bağımsız parçaları kaydeder, rastlantısal sahnelerle bir sonuca varmak istemektedir. İyiymiş. Sonrasında psikiyatr olan Otto'nun bilimsel araştırma maiyetinde Tina'yı gözlemlediğini öğrenir. Ev bir laboratuvara çevrilmiştir, kadın bir vaka olarak ele alınmıştır ve bunun farkına vardığında da evi apar topar terk etmiştir. Otto, karısının rastlantısal bir biçimde öldürülmesinin izini sürmesi için F.'yi ikna eder, Tina'nın tuttuğu defteri ve kendi çalışmalarında tuttuğu notlardan bir bölümünü F.'ye verir. Bu bir.
F., mantıkçı D.'ye giderek olayı anlatır ve yardım ister. D., defterleri inceledikten sonra iki tarafın da birbirini gözlemlediğini, bildikleri insanlar olmaktan çıktıklarını ve soyutlana soyutlana tek bir duyguya indirgendiklerini söyler, Tina için bu duygu nefrettir, kaçmasına yol açan budur. Sonrasında Dürrenmatt'ın ince giydirmeleri gelir; devlet toplumu gözlemleyip düzenlemeler yapar, toplum devleti gözlemler ve tepkide bulunur, herkes kuşatma altındadır, her türlü bilgi ve duygu açıktadır, insan kamuya açılmıştır ve bu şekilde yok edilmiştir. Maja Beutler'in Mahkeme öyküsünü hatırlıyorum; birey, parçaları bir aradayken anlamlı, aksinde yıkıma uğrar. Parçalar da sürekli değişmektedir, bir an diğer bir anla aynı değildir. Bellek, ardılına ve öncülüne ekmek parçaları bırakır.
İnsanı gömüyoruz şu an, Dürrenmatt bombalamaya devam ediyor. Doğa da bugünkü kadar yıkıcı bir şekilde hiç gözlemlenmemiştir. Şeyler oldukları gibi değil, olması istendikleri gibi ele alınır ve faydacılığın muazzam hafifliğinde katledilir. Berger'in Görme Biçimleri nam kitabı, Nü bölümü. Benzer hadise Otto'yla Tina arasında geçer, Otto bir nefret nesnesi, Tina bir psikiyatri nesnesidir. Zamanla alışkanlığa yol açar bu durum, gözlemlenmemenin yol açacağı yalnızlık duygusu gözlemlenmeyi makul hale getirir. Sosyal medyayı ele alın mesela. Dürrenmatt bunu anlamsızlık korkusuna bağlar, evrende onca gök cisminin içinde, boşluğun tam ortasında insanı kıskıvrak yakalayan hiçlikten kurtulmanın bir yolu olarak gözlemlenme değer kazanır. D.'ye göre Tina bu yüzden kaçmıştır; farklı bir gözlemlenme çabası içine girip farklı bir anlam kazanmak istemiştir, bu yüzden fotoğrafları gazetelerde boy gösterir. O artık daha da görünürdür ve yarattığı gizem sayesinde gözlemlenmeye, bulunmaya değerdir. İş bu boyutta personaları kovalamaya dönüşür, gözlemlenen insan kendi değişkenliğinin de ötesinde farklı kimliklere bürünür, gözlemlenmesini değerli kılacak ve sürdürecek kimlikler yaratıp onlarla yaşamaya başlar. Anlatının tamamında bu kimliklerin değişmelerini, yer değiştirmelerini ve gerçekle -bu koşullarda gerçeğin nasıl bir anlamı varsa artık- kesişip ayrıldıkları noktalar yer alır. F.'nin El-Hakim'de Tina'yla ilgili araştırmalar yapması ve bir iç savaşın ortasında kalması, devletleri oluşturan yapıların birbirlerini gözlemesini, gözlemlerinden anlamlar çıkarmasını ve bu anlamların akışkanlığını inceler. F. değişir, Tina değişir. Tina gerçekten değişmiştir, spoiler olmasın diye söylemiyorum. Neyse, devletler değişir. Kemal Sunal'a bağlayayım; çok çeşitli değişmeler vardır, on beş yirmi tane bulunur.
Polisiye ama kuru macera değil, Dürrenmatt'ın gözlem üzerine düşünceleri gelişen teknolojiyle birlikte güncelliğini sürdürmesine yarayacak enstrümanlar kazanıyor.
Dürrenmatt'ın sevenine Julian Symons'ın Kendini Öldüren Adam'ını da tavsiye ederim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder