"Albatrosları kurtaralım!" Kadın durmadan bağırıyor. "Nükleer denemeler durdurulsun!" Biraz sonra polisten sopa yiyecek ve bağırmaya devam edecek. Dr. Barbara Rafferty dünyayı kötü adamlardan korumak için polise, hatta Fransa'ya kafa tutuyor ve eylemlerini sürdürüyor. Peki dünyayı kendisinden kim koruyacak? Hawaii'den dünyaya yayılacak mesajda çevrecilerin, dünyanın yalnız olmadığı söyleniyor, dinleyecek olan var mı? Barbara'nın yardımcısı Hawaiili Kimo'ya genç Neil da katılıyor ve protest kadro giderek büyüyor, karşı konulacak şeyler olduğu müddetçe yürekli insanlar ortaya çıkacak ama motivasyon kaynakları, kişilikleri, istedikleri önemli.
Ballard'ın yine bir adanın yalıtılmış dünyasını ele aldığı bu romanda ütopyanın bireysel yorumlarından doğan kaos inceleniyor. Neil'ın aile hasreti -anne ve üvey baba uzakta- ve Barbara'nın cinsel çekiciliği geç bir ödipal karmaşaya yol açmış olabilir, çocuğun doktorun peşinden gitmesi dünya için olduğu kadar kendi için de. Protesto sırasında ayağından vurulup basının gözünde bir kahramana dönüşünceye kadar Barbara'nın çekimine kapıldı bile, dünyanın öbür ucundaki patates tarlalarının korunması için her şeyi bırakıp yolculuğa çıkabilir, Barbara isterse. Kendisine bakan hemşirenin Barbara konusunda kendisini uyarmasına kulak asmıyor, kadının kötü ünü her yere yayılmış durumda ve hemşire bu sevimli oğlanı kurtarmak istiyor ama Neil kaybolmuş durumdayken bir çıkış bulduğunu düşünüyor. Albatrosları kurtarırken kendisini de kurtarabilir. Belki. Niyeti bu. Öz babasının kansere yakalandığını öğrenip intihar etmesinin de bu kurtuluş çabasında payı var, genetiği çevreyle dengelemek isteyen Neil için nükleer denemelerin yapılacağı Saint-Esprit'ye gitmek ve adanın işgaline bilfiil katılmak tek çözüm gibi gözüküyor. Dokunulmamış bir ada okyanusun ortasında öylece duruyor, insan eli değerse cennetin yeryüzündeki yansıması yaşam alanı haline gelebilir.
Hayvan haklarını koruyan grupların laboratuvarda insanların ömrünü uzatmak için öldürülen hayvanlardan sağlanan veriler karşısında hoşgörüsüz bir zorlamaya sahip olduklarını düşünüyor Neil, oysa Barbara'nın başka bir vizyonu var. "Yeni hayat" ihtimali cezbedici. Bu süreçte kullanıldığını düşünmüyor Neil, hatta Barbara'yı keşfetmiş olduğu için kadını sahipleniyor. Barbara'nın geçmişini kabullenmek bir kırılma noktası; Barbara ölüme mahkum hastaları öldürdükten sonra bir süre hapse giriyor ve hapisten çıktığında kendi inançları uğruna savaşmaya başlıyor. Neil'la aralarında hastaların ölüm hakkı ve cinayet işleme konusunda bir tartışma geçiyor, Neil kolaylıkla işlenebilir olduğu için Barbara'nın düşüncelerini anlaşılabilir buluyor. Hayali krallığa kabul edildiği an bu. Barbara hiçbir ahlaksal ayıpla lekelenmek istemiyor, en azından yanında yer alacaklar tarafından. Bu sebeple Neil'ın ailesini ve hayallerini kullanarak çocuğu arzu ettiği oranda kullanılabilir hale getiriyor. Terörist'i bu açıdan araya soktum; orada Alice Mellings nam bir karakter var ve Barbara'ya oldukça benziyor, mutlak yıkıcılık dışında. İnançları uğruna insanları kullanan liderlerin eline sonsuz bir güç geçtiği zaman iyiliğe giden yol cehenneme çıkabilir. Terörist'ten bir bölümü alayım, başka bir yazıda da almıştım. Lenin'in sözüymüş: "Ahlak, devrime dahil edilmelidir."
Adaya giden kadroda televizyoncular, botanikçiler var, toplamda yedi kişi. Ballard steril ortamını yarattığı gibi gözlemleyenle gözlemlenen arasına başka bir gözlemci koyuyor; televizyoncuların albatroslar için değil, insanlar için geldiği ortaya çıkıyor. Tükendiği düşünülen bir tür, eski dünyanın yeni yolcuları kaydedilecek ve adadaki yaşam diğer gözlemcilere sunulacak. Eğlenceli bir şov olacağı şüphesiz; yolcular arasında komandolara taş çıkartacak sertlikte kadınlar var, bir tanesi adadaki askeri birliğin deposunu havaya uçuracak kadar radikal. Askerlerle çatışmaya girilmiyor tabii, psikolojik savaş yoluyla adayı terk etmeleri sağlanıyor. Neil düşünce yetisini tamamen ödünç vermiş değil, kendilerini sefere çıkan Haçlılar gibi görüyor. Üçüncü dünyanın sömürgecileri, amaçları ne olursa olsun. Rüyanın arkasında doğayı sömürmenin izleri kaybolmuyor, Dune'da insanların iyiliği için çalışıp kölelerinin canını çıkaran hanedanı hatırlıyorum. Ayaklanma karşısında şaşırmışlardı, Ceauşescu gibi. Adada ayaklanacak pek kimse yok, zaten Barbara'nın gücü ve ekstrem savunuları en küçük bir isyan ateşini bile söndürecek. Amacının kutsallığı tartışma konusu değil, adaya gelirken batan gemilerinden sızan yakıtın onca albatrosu öldürmesi önemsiz. "'Neil, Neil... Burada yeni hiçbir şey yok. Bugüne dek var olan en eski din bu -tam bir manyetik egoizm.'" (s. 103) Çekiciliği sorumluluğu devretmekten, iyi bir şeyler yapma arzusundan doğan bir despotizm, Barbara aşağı yukarı bu.
Adadakilerin ilişkileri Ballard'ın tekinsiz toplumunun bir örneği. Buraya pek girmeyeceğim, Barbara'nın anlaşılabilir hale gelmesi ve Neil'ın Barbara'ya karşı aldığı konum önemli. Barbara önce yardım kargolarını geri çevirir, sonra adaya hiçbir geminin yanaşmamasını sağlar. Ada izole edilir, sahile çıkan hippi gemisindekilerin vandallığına karşı sindirme stratejisini kullanır ve işine yaramayacak olanları eledikten sonra iki hippi kadını grubuna katar. Topluluğu güçsüz hale getirecek hastaları iyileştirmemesinin yanında muhalefetin sesini kesmek için sert önlemlere başvurur. Neil ölümlerin doğal olmadığını düşünemez, izler iyi kapatılmaktadır. Barbara korku imparatorluğu yaratmıştır; insanların korku içinde yaşamalarını sağlar ve konumunu sağlamlaştırır. Hayali düşmanlar her an saldırmayı beklemektedir, bin bir tehlikenin içinde grubu bir arada tutanın kendisi olduğu izlenimini yaratır. Herkes böyle düşünmez tabii, olayların nereye varacağını görmek isteyenler sessizce bekler ve uyum gösterirler.
Barbara insanlık için yeni bir yol çizmek ister, Neil'ı damızlık olarak kullanır ama çözülüş anıyla birlikte yaratmayı düşündüğü toplum ortadan kalkar. Fransa, topluluğun kendi kendini yok edeceği düşüncesiyle adadakileri yalnız bırakmıştır, sonuçta beklendiği gibi olur. Neil, Barbara'nın uç yöntemlerine rağmen tamamen haksız olduğunu düşünmez. Usule karşı çıkılsa da niyet desteklenebilir durumdadır. Kadın denize yürüyüp kaybolsa da bir zaman dünyanın bir yerinde ortaya çıkacaktır. Barbara olmaz da Guan-yin olur, sonuçta cennete ulaşma hayali hep var olacak. Kanlı yollarla birlikte.
Gerçeğe ulaşmaya çalışan ütopyanın feda ettikleriyle ilgili sıkı bir roman. Ballard modern toplumu ve iktidarı acımasızca eleştiriyor, her zamanki gibi insan doğasının her davranışı barındırdığının, insanın olduğu yerde her şeyin olabileceğinin temelleri üzerinde.
Şunu da ben çalıp söyledim, belki beğenirsiniz:
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder