Yolculuğu İstemek: İnsanın içinde süregiden kimyasal hareketler yolculuk arzusuna yol açabilir mi? Ontolojik bir sezgiyle bu hareketlerin farkında olan insan kozmosu büyütür ve büyük, çok büyük bir hareketin parçası olmak ister, ana karnında kendi teninden öğrendiklerinin yansımasını dünyada bulmak ister ve yola düşer. İkiliğe yol açar bu; anne karnında öğrenilir, yolda deneyimlenir, hangisinin ağırlığı ne zaman duyulur? Yolculuğa hiç çıkmamış insanlarla durmadan yollarda olanların farkı hangi noktada belirir? Yolda olan ne zaman durmak ister, duran ne zaman yola çıkmak ister?
Onfray bu noktada güç sahibi abilerin kontrol gereksinimini devreye sokuyor. Tarım Devrimi'nden günümüzün emperyalist sistemine kadar süregelmiş çoban ve çiftçi imajları, yerleşiklerle göçebeler arasındaki ayrımı anlatıyor. Bizde yörüklerin maruz kaldığı şiddet dünyanın hemen her göçebe topluluğunun maruz kaldığıyla aynı; iktidar yeri yurdu belli insan istiyor, böylece daha iyi denetler, hukuku daha iyi uygular, kazancını belirler, kısacası dünyayı daha iyi biçimleyebilir. Habil'in akan kanında, Yahudilerin bitmeyen yolculuğunda iktidarın iradesi vardır, görünmeyen bir el göçebe ruhu cezalandırır.
Bir Varış Noktası Seçmek: Dünya engin, çizgiler küçük. Atlas üzerinde gidilebilecek yerleri belirlemek belki kolay ama gerçekten orada olmak için zamanın ölçeğini düzenlemek mümkün değil. Onfray bu noktada soykütüksel belirlenimcilikle birlikte birçok etkenin varlığını irdeler. Ateş, su, toprak ve hava mizaçlardır, her insan kendi mizacına göre gider. Antarktika'nın buzullarıyla çöllerin kumları farklı mizaca sahip insanları çağırır ya da kombinasyonları devreye girdiğinde kesişim kümeleri büyür. "Bir mizaca tekabül eden bir coğrafya vardır hâlâ. Geriye onu bulmak kalır." (s. 21)
Yolculuk simülasyonu iradenin önündeki en büyük engel. "Özene bezene düşlenmiş yolculuğun ihtimali dünyanın kendi görünüşlerine indirgenmesiyle azaldıkça azalıyor. Platon'un zaferi..." (s. 23) Bir yeri gitmeden bilebilmek büyük bir yanılgı, Good Will Hunting'i hatırlıyorum.
Baudrillard'ın süpermarket tespiti de bir kenarda dursun. Televizyonlardan, gezi kitaplarından her yere aşinayız ama oraya gidene kadar hiçbir yeri bilmiyoruz. Gitsek de bilmeyebiliriz; Nerval'in İstanbul'unu kim bilebilir? Sözcüklerle kurulmuş bir dünyayı gezeriz, fazlasını değil. Yola çıkma arzusu uyanır, işte bu elde tutulması gereken bir kazanç.
Arzusunu Artırmak: Yerleşiklikten başlanır, önümüzdeki bir kitap varoluşumuzun alacağı yolu belirler. Zihinde oluşturulan bir mekanın duygusunu öğrenmek için yola çıkarız, bir şeyden kaçmak için çıkılan yolculuklarda bu özgürlük ortadan kalkar. Mekanları peşimizde sürükleriz, duygularımızı, yaşamımızı peşimizde sürükleriz ve yolun ortasında bırakılacak şeyler değildir bunlar. Yeni yaşantılar eskileri biçimlendirir, ancak bu şekilde seyyahın tatmin olma duygusunu hissedebiliriz. Eskinin içinde ilk haritacıların teolojik düşüncelerinin, iktidarın haritalardaki dünyanın merkezine kendilerini oturtmalarının ve bütün bunların matematiksel sıfırlamalarının yansımalarını bulsak da yolculuk yeniden üretimin bireysel bir etkinliğidir; dolaylı yoldan elde ettiğimiz bilgilerin sağlamasıdır. "Bu haleti ruhiye içinde bir yer hayal etmek onu bulmaktan çok yeniden bulmayı sağlar. Her yolculuk bir anımsamanın üstünü örter ve onun örtüsünü kaldırır." (s. 31)
Sonrasını almıyorum. Dünyayı yolculukla kurmanın, gidişin ve dönüşün öncesiyle sonrasının anlatısı.
Bu da güzelmiş,buna da bakarım. Kimdi hatırlamıyorum "İnsan yaşadığı yere benzer" demişti. Belki insan hakikaten "yaşamak istediği yere" de benziyordur. Bir de yerleşmek istemeyen insan söz konusu olabilir, onun bir biçmi olmayabilir ya da belki akışkandır, kolay biçim alır.
YanıtlaSilKaçmak için yola düşmek de tuhaf bir hadise, bana hep olmaması gereken gibi geldi. Yolda olmak, sadece yolda olmak istemeye hizmet etmeli galiba.
cessie balık