Johnson'ın öykülerinde böyle bir birikmenin tortuları görülür. Zamanın sürüp gidişi, ayrıntıların anlatıda yavaş yavaş belirmesiyle ortaya çıkar. Tek bir bakış açısından, söz gelişi odamın penceresinden görüneni alalım, akışın içinde manzaraya birçok nesne girip çıkar. Yapraklar, otomobiller, ağlayan insanlar, gülenler, yürüyenler, koşanlar, konuşanlar, acıyla donanlar, görülecek bir sürü şey. Belleğin sürüp gitmesi, Johnson bu süreğenliği o kadar doğal bir şekilde kuruyor ki günlük hayatın gerçekliği beliriveriyor, çok şey olmasına rağmen hiçbir şey olmaması gibi bir duygu, nasıl anlatacağımı bilemiyorum ama öykülerin başlangıcı ve sonu dahil olmak üzere, yaşadığımız olayların başlaması ve bitmesi kadar sıradan, bu sıradanlığı yansıtabilmesi açısından olağanüstü. Yine Yüz Kitap'ın bastığı Belki Bu Defa, Belki Şimdi'den sonra yayınevinden çıkan en beğendiğim öyküler bunlar, her biri şahane.
Büyük yayınevleri gibi bir ayda on kitap çıkarmıyor Yüz Kitap, şimdi yaz dönemi de geldiği için iyice yavaşlamışlardır, iki ayda bir yeni bir şey bassalar öpüp başa koymak lazım, çok özel ve emek gerektiren bir iş yapıyorlar çünkü. Çeviriden kapağa çok özenilmiş bir iş, rezalet ekonomimiz yüzünden kapatıp gitmezler umarım. Neyse, öyküler.
Nirvana için Black Mirror bölümlerine benzerlik konusunda bir şeyler söylenebilir. Anlatıcı bir mucittir, iProjector diye bir zımbırtı icat edip suikasta uğramış bir başkanın hologramvari versiyonunu yaratır. Başkanın sanal ortamda gezinen her türlü bilgisini toplar ve alete aktarır, böylece insanlara yardımcı olmak ister, kendine de. Karısı Guillain-Barré Sendromu'ndan mustariptir, kasları beyinden gelen sinyallerden münezzehtir, isyan halindeki vücut hareket edemez, acıdan başka bir şey sunmaz ve kadını yaşamından bezdirir. Esrar kafası, alkol, hiçbir şey kadının acısını hafifletmez, gece gündüz dinlediği Nirvana ve Kurt Cobain hariç. Travmanın dibine vurmuştur, üfleyerek uzaklaştırmaya çalıştığı bir örümceğin saçlarının arasında kaybolmasına şahit olması bu durumu tetikledi muhtemelen. İntihar konusunda eşinin yardım sözünü alır, böyle bir şeye girişmeyeceğini söylese de kendi sınırına ulaşmak üzere olduğunu sezer ve verilen sözü eşine hatırlatıp durmaya başlar. Anlatıcı dayanamaz, Kurt Cobain'in hologramını yaratır, adamın acı sonuna ve şarkılarındaki boğuculuğa rağmen eşine iyi geldiğini düşündüğü için.
Otoyolda Google şeridi, drone yolu gibi pek çok detaya bakarak öykünün yakın bir gelecekte geçtiğini söyleyebiliriz. Başkanın herkes tarafından delice benimsenmesine bakarak travmatik bir toplum yapısından bahsedebiliriz; Ballard'ın sırf bu meseleyle alakalı başlı başına bir metni var, Monroe, Kennedy vs. gibi figürlerin ölümlerinin toplumun kolektif bilincini yıktığını, gerçeklikle kurmacanın birbirine girdiğini söyler Ballard. Hasta eş bu ikisini ayıran sınırın çok yakınındadır, anlatıcının yapabileceği tek şey gerçekken kurmacalaştırılmış bir figürü tekrar kurmaca haline getirmek. Kadının acısını görmezden gelmesini sağlamak için gerçekliği çarpıtmaktan başka bir şansı yok. "Here we are now! Entertain us!" ve "All in all is all we all are."
Anonim Kasırgalar, doğal felaketler insanların kendi felaketleriyle birleştiği zaman sıkı kararlar alınabildiğini gösteren bir öykü. Nispeten güncel; Katrina Kasırgası'nın hemen ardında, yıkıntıların arasında birkaç insanın yaşamlarını sürdürme çabaları ve farklı yönlere sapmalarını, yaşamlarını birleştirip ayırmalarını anlatıyor. Çocuklarını terk edip giden, köprüden aşağı atarak ölmelerine sebep olan anneler, her şeye rağmen sevdiği adamların yanında yer alan kadınlar, karar verme anı geldiğinde ortadan kaybolan ve sorumluluk alıp en iyisini umarak harekete geçen erkekler, yıkık evler, yıkık köprüler, parçalarını bir araya getirmeye çalışan ruhlar, bir kasırga panoramasında mücadele. Nonc nam Cajun merkezde. Nasıl bir insanla muhatap olacağımızı bilelim; hayatındaki onca probleme bir de fırtına binmiştir ama onun için değişen bir şey olmamıştır pek. "Sadece olaylardır bunlar. İşin doğrusu, kasırga Nonc'un hayatını azıcık bile olsun değiştirmedi." (s. 49)
İlginç Bir Bilgi konusunda kimin geride kaldığı tartışılabilir; kanserden ölmekte olan ve öldüğünü fark eden kadının eşiyle olan hesaplaşması, ölümünden sonra yaşamaya devam eder gibi anlatması bir şey, her şeyin olup bittiği dünyada kalanların kayıplardan, değişimlerden çabuk sıyrılmaları başka bir şey. Kadının çocukları ve babası bir süre yas tutsalar da her şey olağan haline geri dönüyor, boşluk bir şekilde doluyor. Dünyanın uğultusu geri geliyor, her ne olursa olsun geri geliyor, yoksunluğu duyulan şeyleri yavaş yavaş silmek için. Bir bahçenin yoksunluğu uğultuda yeni bir sokağın sakinliğine dönüşüyor. Geride kalan dedim, acaba kent de benim aklımda geziniyor mudur? Şeylerle olan ilişkimizin iki taraflı olduğunu düşünmek beni her zaman tedirgin ediyor, bir yandan rahatlatıyor da. Bir nesnenin fark etmediğim tepkisini var saymanın yanında, baktığım zaman göremediğim bir şeyin beni gördüğünü düşünmek, bunu insanlığın bir seviyesi olarak göresim var. Akıl hastası olmadığımı varsayıyorum. Yok be, değilimdir. Yanımdaki kişisel meleğim de öyle söylüyor.
Kadın. Kocası bir yazar, Pulitzer ödüllü. Kendisi de yazar ama metinleri basılmamış. Kocasının kendisinden çaldığı bir fikri fark etmek, kocasının başka kadınlarla görüşmeye başladığını görmek, çocuklarının yaşamlarını sürdürdüklerine şahit olmak, ilginç bilgilerle dolmak ve bu bilgiler sayesinde yaşamak, bir filin bir ağaca kaç dakikada çıkacağının istatistiksel bilgisiyle yaşamak örneğin, dünyaya dair bilinecek ne varsa bilmeye çalışmak belki de kadının hâlâ buralarda olmasının sebebidir. Tamamlanmamış işleri olanların gidemedikleri söylenir, belki de daha fazlasını görmek istemek, gitmemek için yeterlidir. Kocanın dediğine göre annelerin işi hiçbir zaman bitmezmiş, o halde Çinlilerin inandığı şey doğru; hayaletlerle dolu bir dünyada yaşıyoruz.
Son üç öyküyü bırakıyorum, en iyileri.
Adam Johnson'ın öykülerinden çıkarılacak malzeme çok fazla, teknik de. Yazanlar, yazmaya çalışanlar mutlaka okumalı. İyi bir şeyler okumak isteyenler de okumalı. Okunsa ne güzel olur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder