Armstrong'un kısa tarihi pek de o kadar kısa değil aslında, şiir kadar sonsuz olduğunu söyleyebilirim. Ve dahi zaman zaman karıştıracağım, bizim yol haritamız çünkü bu. Neandertal gömütlerdeki silahlar ve kurban edilmiş canlıların kemikleri, bugünün duygu-mantık kaosunun ilk adımları aslında, o noktadan yola çıktık ve dünyayı biçimlendirmeye çalıştık, düşünce yapımıza uydurmaya uğraşarak. "Can yoldaşlarını büyük bir özenle gömen Neandertaller gözle görülür, somut dünyanın tek gerçeklik olmadığını düşünmüş olmalılar." (s. 7) Mitlerin doğuşu anlam arayışının sonucu olduğuna göre günümüzde de varlıklarını devam ettirmeleri normal. Atom bombalarından insani bir anlam çıkaramayabiliriz ama bizi başka biri yapma potansiyeli taşıyan mitlere, masallara dönüp daha naif bir dünyayı kurgulayabiliriz. Daha iyi biri olarak. "Doğru anlaşılırsa, mitoloji bizi, bu dünyada ya da öbür dünyada, uygun adımı atmak için doğru ruhsal ya da psikolojik duruşa getirir." (s. 9) Uygun adımdan kastın erginlenmenin mitolojideki çeşitlemelerinde bulunabileceğini düşünüyorum, Armstrong'a göre, "sezgilerle algılanan gerçeğe verilen belirgin biçim" olan mitlerin her zaman sağaltıcı bir etkisi olacak. Eskiler de böyle düşünmüş olacak ki tanrılar dünyasını yaratıp bu dünyadaki her şeyi onlara yansıtmışlar, böylece onların gölgeleri olarak yaşamayı sürdürmüşler ve kendilerinden daha kudretli varlıkların gücünü bir parça olsun taşımak istemişler. Sağaltımın bir türü. Tekamülün de. Daha yüceye ulaşabilmek için daha yücenin yaratılması gerekir.
Jaspers'ın aşkınlığı felsefenin merkezine yerleştirmesinin yansımasını Armstrong'da buluruz: "Tanrılar aşkınlık deneyiminin açıklanmasına yardım eder. Kadim felsefe yaratılıştan gelen duyularımızı dile getirerek insanda ve somut dünyada gözle görülenden ötesi olduğunu anlatır." (s. 10) İnsanın arayışı felsefeyle mitlerden uyuşturucuya, sekse ve spora yöneldi. Günümüzün esrime çeşitleri. Odağın yitimi araç-amaç karmaşasına yol açtı ve düşüncenin parlak ışığı mekanik devinimlerin bayağılaştırıcı rutininde kaybolmaya yüz tuttu. Oyundan uzaklaşıldığı için belki. Armstrong, Homo Ludens'in oynadığı oyunlar sayesinde makul bir gerçekliğin yaratıldığını söyler. Mitler tam da bu oyunculluğun karşılığıdır. Gerçeklikten çok etkileyicilikten ötürü "gerçektir". Kalıcıdır da, geçici zevkler gibi dağılıp kaybolmaz. Tekrar tekrar belirir, en son beliriş Freud ve Jung'un ruhun çağdaş araştırmasında klasik mitolojiye başvurmalarında görülebilir. Armstrong, bunda şaşırılacak bir şey olmadığını söyler çünkü mitoloji en temel korkularımızı ve isteklerimizi yansıtır.
Mitlerin neliğinden sonra Paleolitik Çağ inceleniyor, Avcı toplumların mitolojisi. Arketiplerin zamanı. Gökler sonsuzluk duygusu verir, böylece ölümsüz tanrıların temeli atılır. Yitik cennetler aranır, bilinen dünyanın ardında daha fazlasının olacağı düşünülür. "Bir mitin amacı insanları çevreleyen ve yaşamın doğal bir parçası olan ruhsal boyutun bilincine vardırmaktı." (s. 17) Sembollerin doğuşunu bu noktadan başlatabiliriz, somut dünyanın soyut yansımaları bir bir ortaya çıkar. Güç odaklarıdır bunlar, insanlar bunlara huşuyla yaklaşırlar. Tapınmanın temelinde çıkara dair herhangi bir şey bulunmaz, gökyüzünü tapınarak etkileyebileceğini düşünen insan çok daha sonrasının insanıdır. Mit yaşamın bir parçası haline geldikten sonra cevap vereceği düşünülen "Tek Tanrı" konseptinin belirmesiyle sesine yankı bulacağını düşünen insanın belirdiği de söylenebilir. Mitin davranışlara yol göstermesi ve davranışlarla değişen mitin yeni edimlere yol açması birbirine bağlıdır, eş zamanlı gerçekleşir. Şamanların mitik peygamberler olarak ortaya çıkmalarını buna bağlayabiliriz. Onlar ulaşırlar, sesi taşırlar ve dünyaya indirirler. Şaman derken Lascaux mağaralarına resim çizenleri, Orta Asya'da ağaçlara kulaklarını dayayanları, aşkınla iletişime geçen herkesi kastediyorum. İnsan, sezmekten daha fazlasına ihtiyaç duyduğunda ulular ortaya çıktı ve ölüme meydan okudu. Öldüren insan/avcı, ölümden korktuğu için mitolojiyi çeşitlendirmeye devam etti. Logos bu zeminde ortaya çıktı, nesnel düşüncenin kaynağı olarak insana ayakları daha bir yere basan açıklamalar getirdi. Mythos kaybolmamıştı, erginlenme ayinlerinde zıt kutbuyla buluştu. Kahramanın yolculuğu bu minvalde incelenmelidir. Armstrong der ki İsa, Buddha ve Muhammed de bu minvalde incelenmelidir, kahraman mitosu onların yaşamlarını biçimlemiştir ve arketipaldir. Sonrasında bölümün sonuna kadar kahramanların mitoslardaki yansımalarını ve kadınlarla hayvanların bu mitoslardaki görevlerinden bahsedilir.
Neolitik Çağ: Tarım Toplumlarının Mitolojisi bölümünde logos ve tarım devrimi arasındaki bağlantının doğurduğu mitik ögeler ele alınır. Toprak doğurur, kadınlar doğurur, doğurulanlar için kurbanlar sunulur ve nice tanrı bu doğumun, ardından ölümün sembolize edilmesiyle ortaya çıkar. Sümer tanrıları, Mısırlı muadiller, dünyanın hemen her bölgesinden -eğer varsa- eşlenik tanrılar incelenir, ölümleri ve doğumları üzerinden dört bin yılın inanç sistemleri incelenir. Ardından semavi dinler incelenir, ardından günümüzün kaotik toplumunun inançları ele alınır. Son.
Düşünce atlasımızdır bu kitap, düşüncemizin gittiği ve gideceği yolu içerir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder