14 Haziran 2018 Perşembe

Karl Ove Knausgaard - Bahar Yağmurları

"Norveç edebiyatıyla uluslararası edebiyat hakkında ve kendi kitabım üzerine konuştukça konuştum, amaçlarımdan söz ettim: Minimalistten maksimaliste kaçmak, güçlü, çarpıcı, barok, Moby Dick bir şey, ama epik değil; bir kişiyle ilgili, eylemlerin dışsal değil içsel olduğu minik bir romanı alıp epik biçeme genişletmeye çalıştım, anlatabiliyor muyum?" (s. 563)

Hmm, sanırım. Knausgaard'ın ne yapmaya çalıştığı üzerinde fikir yürütüyorum. Yazıp yok ettiği onca metni, sonradan ün kazanan yazar arkadaşlarının kendisine mesafeli, biraz tepeden bakan yaklaşımları, aşık olduğu kadının abisiyle ilişkiye girmesi, babanın ilgisizliği, annesinin kendi planlarıyla ilgilenmesi ve benzeri pek çok şeye bakarak kendine güveni olmayan bir adamın erginlenme ayini olarak gördüğü yazma eylemine sıkı sıkıya tutunmasını, içinde yetenek kırıntısı olmadığına inanmasına rağmen yazmaktan başka bir şey düşünmemesini kendini bir yere sabitleme ihtiyacına -sayfalar iyi bir yerdir, bu çabada sözcüklere ihtiyaç duyulur ama sözcükler yerlerinden sökülemez- bağlayabiliriz. Serinin önceki metinlerinde Knausgaard'ın büyüme serüvenini izlemiştik; davul çalan bir ergen, bulduğu her şeyi okuyan bir münzevi, kendisini çok ciddiye alan bir umutsuz. Sadece ileriye bakıyor ve kendisini var edecek edimlerden başka bir şey düşünmüyor. Yaşadığını bu şekilde hissedebiliyor ama yazın onun hayatının merkezinde gibi gözükse de aslında bir araç, dünyada bir yerde olduğunu ve yaşadığını söyleyebilmek için. Her zaman tedirgin, suçlu ve korkulu. Yazdıkları yeterince iyi değil, yaşamı ve kendisi de öyle, o zaman yapabildiği tek iyi işe odaklanmak zorunda ki onda bile iyi olmadığını düşünüyor, etrafındakiler iyi olmadığını düşündürüyorlar. Ego kaynaklı bir durum var ortada ama çevredeki insanların Knausgaard'a pek de yardımcı oldukları söylenemez. Sosyal ilişkilerde büyük mesafeler var, aşılacak gibi değil. Adamımızda Papinivari bir sıkıntının olduğunu söyleyebiliriz; sadece çabalamakla bir şeylerin değişebileceğini pek düşünmüyor. Güdüsel olarak yaptığı şey bu ama; öyküleri reddedilse de yazmaya devam ediyor, çok iyi giden ama iyi gitmesiyle yetinmediği ilişkisini bitirebiliyor, yaşamda doldurması gereken boşlukları dolduruyor kısaca. Alkolle doldurduğu da sıklıkla görülebilir, sarhoşluğunda yaptığı şeyler dudak uçuklatıcı ve asıl kişiliğini ortaya çıkarıyor, sıklıkla kendisiyle yüzleşmesine ve yüzleştiği şeyi pek sevmemesine yol açıyor. Knausgaard kendisini susturmuş durumda, en azından, "İyi gidiyorsun be oğlum," sözü hiç duyulmuyor, bazen çok derinlerden bir yerden yankısı gelse de yeterli değil. Kendisini susturmuş ama bunun farkında; metinde geçmiş zamanın içinde şimdiki zamanın sesini duyabiliyoruz, olayların analizi yapılmış ve değerlendirilmek üzere bir kenara konmuş. Bu büyük bir çaba istiyor, zaman katmanlarının seslerini birbirine karıştırmamak, o zamanı o zamanın Knausgaard'ının anlatması, bu zamanınkini bu Knausgaard'ın, büyük iş.

Serinin dördüncüsünde Karl Ove'un öğretmenlik macerasından sonra hızlandırılmış bir biçimde Bergen'e dönüşünü görüyorduk. Yolculuklara çıkıyor, aşık olacağı Ingvild'le tanışıyor ve memleketine dönünce başlayacağı yazarlık akademisini düşünüyor, 1988'de. 2002'ye kadar Bergen'de kaldığını söylüyor, ara ara başka ülkelere gidip oralarda yaşasa da on dört yıl boyunca bu kentte takılıyor. Bu metinde Bergen yıllarına odaklanmış Knausgaard, özellikle beş yıla. Yazarlığının başlangıcını, alkolle olan problemlerini ve inişli çıkışlı ilişkilerini görüyoruz. Arada bir günlük tutup yaktığını, fotoğraflardan ve mektuplardan başka bir şey kalmadığını söyledikten sonra ekliyor adamımız: "Mektupları şöyle bir karıştırdım, aralardan birkaç satır okudum ve her zamanki gibi kederlendim, ne korkunç bir dönemdi. Bilgisizdim, aşırı tutkuluydum, hiçbir şeyi başaramamıştım. Oysa oraya yerleşmeden önce nasıl da heyecanlıydım!" (s. 7) Arkadaşı Lars'la çıktığı Avrupa yolculuğundan dönüşte yaşadığı sıkıntılar heyecanını yitirmesine sebep olmuyor, gelecek parlak günler için ödenmesi gereken bir bedel varsa aç kaldığı, saatlerce otostop çektiği yollar bu bedelin ödendiğini söyleyebilir. İlk romanını yazmaya da bu dönemde başlıyor, Yunan adalarından birinde. Leonard Cohen'la aynı denize baktığını bilmek mutluluk verici bir şey, aynı şeyi yapmaya çalıştığını bilmek de. Tabii bu roman çalışması da denizin dibini boyluyor, ilk çalışmalarının tümü gibi. Knausgaard, Bernhard'ı pek sevdiği için ulaşılamayan yaratıyı ararken ve yazdıklarını yok ederken büyük yazarın çerçevesini çizdiği karakterlerden biri haline geliyor sanki. Her ne kadar kendisini parlak bir yazar olarak görmese de yok ettiği, yarım bıraktığı metinlerden -bunların bir kısmı sonlara doğru verilmiş- iyi bir yazar olduğu düşünülebilir. Zamanla olgunlaşan bir yeteneği var adamın, başlarda sadece parıltıları yakalamaya çalışırken sonradan sözcüklere parıltıları yerleştirmeyi öğreniyor ama öncesinde neyi nasıl yapacağını bilmediği için deniyor ve beceremiyor. "Dünya bomboştu, hiçbir şeydi, bir imgeydi ve ben bomboştum." (s. 20) Büyükbabasının yaşadığı yere yaptığı yolculuk da kendisine iyi gelmez, dağlarla denizden çok kente ihtiyacı vardır onun. Yeni ilişkiler kurabileceği, yenilgilerini yaşayabileceği bir kent. Bergen.

Abi Yngve bir otelde çalışıyor, bir yandan okuyor. Karl Ove'un edindiği ilk çevre abisinin çevresi. İlk yılın anlatıldığı kısımda akademiyle sosyal yaşam ele alınmış. Okuldaki öykü ve şiir denemelerinin, arkadaşlarının ve hocalarının değerlendirmelerinin Knausgaard için çok önemli olduğunu görüyoruz, yazdığı şeylere kendisinden daha çok önem verdiğinden ötürü en ufak bir olumsuz eleştiride morali bozuluyor ve bu işi kotaramayacağını düşünüyor. Ne yapması gerektiğine dair fikirleri de yavaş yavaş oluşuyor, baştaki alıntıyı metnin sonlarına doğru söylerken daha en başta kendisine gereken şeyin "Hamsun gibi, bir fikir bulup çıkarmak" olduğunu belirtiyor. Basitten karmaşığa. Yaşamın zorluğunu gördükçe her şeyin o kadar da basit olmadığını anlıyor diyebiliriz, sıkı bir metin yazabilmek için kurmacanın çok ötesinde bir şeylere ihtiyacı olduğunu anlıyor. Sarhoş olup abisinin kafasında bardak kırması, sevgilisini aldattıktan sonra, tekrar aldattıktan sonra, bir daha aldattıktan sonra pişmanlıktan kıvranması, parasızlık, sıklıkla ev değiştirmesi, ailevi problemler ve abisiyle olan gerilimli ilişkisi ona lazım olan görüyü, yaşam deneyimini sağlıyor ve hayatın katman katman açıldığını gördükçe metinleri de derinleşiyor, düz anlatılar olmaktan çıkıp daha duyarlı bir bakış açısı kazanıyor. Daha çok kendisi başarıyor bunu, okulundaki Jon Fosse gibi -Monokl sağ olsun, bir metnini bastılar sanırım, çok iyiydi- hocaları veya arkadaşlarının çok faydalı olduklarını söyleyemeyiz ama bir paradigma kazandırıyorlar adama, yaşamını derinleştirmesine de istemsizce katkı sağlıyorlar. Mesela bir kızın metnindeki fikri çalıyor Karl Ove, kızla yüzleşince yalan söylüyor ve metni çalmadığını iddia ediyor. Anlatının çeşitli yerlerinde bu iç hesaplaşmalarla kaşılaşırız; Karl Ove sayısız halt yer ve sonrasında pişman olur, davranışlarının nedenini anlamaya çalışır ama pek başarılı olamaz. Başarılı olamaması bir yandan iyi, arayışını sürdürmesini sağlar. Karl Ove daha iyi bir insan olmaya çalışırken daha iyi metinler yazmaya başlar denebilir. Hiçbir zaman çok iyi bir insan olmayacaktır, müthiş metinler de yazamayacaktır ama çok iyi ne demektir zaten? Kim kusursuzluğa yaklaşabilmiştir, herhangi bir konuda? Kusursuzluğa ulaşmayı sonsuza ulaşmanın çok yakınlarına koymak gerekir. Karl Ove bunu anladığı, hatalarını ve zaferlerini sahiplendiği an ne yapması gerektiğini bilir. Bu sefer de evlilik, çocuklar, ailevi problemler belirir. Yine önceki kitaplarda gördüğümüz sıkıntıları yaşar; evden uzaklaşmak ve her şeyi geride bırakmak ister. Kendine karşı sorumlu, diğerlerine karşı sorumsuzdur bu kez. Arayı bulamaz. Arayıp bulamamayı gösterir Knausgaard, en azından denediğini gösterir.

İzlanda yıllarında Björk'ün evinde takıldığı zamanlar eğlencelidir çünkü müzikal anlamda bir iddiası yoktur. Birkaç grupta davulcu olarak yer alır, kendine güvensizliği yine zirvededir ama çalabiliyordur, dahi olmasına gerek yoktur. Ünlü olabileceklerken zamanlarını müziğe ayırmazlar ve grup dağılır, küçük zaferler yetmiştir. Bu yüzden ünlü müzisyenler adamımızı severler, birlikte güzel zamanlar geçirirler ama aynı şeyi yazarlar için söylemek mümkün değil. Karl Ove'un ruhunu adadığı iştir yazmak, özellikle iyi yazmak. Bu yüzden kitapları birer birer basılmaya başlanan arkadaşlarını kıskanır, onlarla mesafeli ilişkisini sürdürür. Çok okuyan, çok bilen tiplerin yancısı gibi hisseder, hiçbir zaman rahat etmez çünkü yetersizlik duygusu onu ele geçirmiştir. Gecesini gündüzünü okumaya ayırır ama yetmez, her zaman okunmamış bir şeyler kalacaktır ve bu bile ona acı verir. Daha çok çabalar, daha çok çabaladıkça alkole daha sık sarılır. Kavgalar, kontrolsüz ilişkiler, yıkımlar arka arkaya gelir. Yıpratıcı bir döngüdür bu, yıllar boyunca devam eder, Karl Ove Bergen'i terk edene kadar. Çok detaylı ve derinlikli olaylar, bunlara girmiyorum.

Şöyle; geçen sene bu zamanlarda, belki biraz daha öncesinde dördüncü kitabı bitirdiğim sırada hayat berbat gidiyordu ve sonraki sene her şeyin düzelmiş olacağını, beşinci kitabı büyük bir mutlulukla okuyacağımı düşünüyordum. Eh, her şey bambaşka bir şekilde düzeldi ve kitabı büyük bir mutlulukla okudum. Şimdi serinin son kitabının çıkacağı 2019'un baharını, Karl Ove'a nasıl veda edeceğimi düşünüyorum. Game Of Thrones'a da veda edilecek. Sonra her şeye devam. Eyvallah çekerek. Ama şimdiden acısını çekiyorum bunun, bitiyor yahu. Ben Karl Ove'a şimdiden veda ediyorum, erken olması daha iyi. Okumayan varsa da seriyi, bir şey demiyorum. Okusanıza arkadaş.

3 yorum:

  1. Karl Ove'yi de kitaplarını da seven birisini okuyunca mutlu oldum. Rafta görür görmez aldım kitabı. Elbette öyle olmasa da benim için yazmış gibi hissediyorum. Kime oku desem kitabı beğenmiyor, bu duruma da şaşıp kalıyorum. Onun öykündüğü başka yazarlar gibi ben de onu gibi yazmaya öykünüyorum. Al sana mutlu olmak için bir sebep. Seri bitince başka kitaplarını okuruz diye düşünüyorum.
    Bolca yazsın o yeter ki.

    YanıtlaSil
  2. Ya Kavgam'ın son kitabında ilk romanından bahsediyor, onu da çevirseler ya.

    YanıtlaSil