Bitik Adam'da Papini'nin ruh hallerini, fikirlerden fikirler doğuran bir zihnin yankısını duyduk. Acılarla doluydu. Kadınlar, edebiyat, felsefe, gelecek, dünyanın bütün uğultuları tek bir noktaya sıkışmıştı. Bütün bunlarla ne yapacağını bilmeyen adamımız, bir çıkış yolu bulabilmek için zamanın geçmesini beklemek zorundaydı. Zamanı geçirememek, asıl problemi buydu. Her şey geride kalmaya başladıkça adamımızın sıkıntılarının ortadan kalktığını gördük. Kadınlara yaklaşamayan adam, bir süre sonra kadınlarla oynadığı oyunlardan bahsediyordu ve kendine yeni sıkıntılar buluyordu. Odağı bu ve bunun gibi çıkmazlardı. Yaşamın kendisiydi, sadece bunları içeren bir yaşam. Papini, sıkıntısını çoğaltır gibi karakterlerini de çoğalttı, ikisi koşut ilerledi sanıyorum. Araya çağının bilinen insanlarını da kattı; Ford'u ve Einstein'ı kurmacanın içinde, mümkün bir paralel gerçekliğin içinde konuşurlarken buluruz.
Gog nam adamla tımarhanede tanışan anlatıcı, Dalmaçyalı bir şairi ziyaret ettiği günlerden birinde Gog'un ilginç hayatını öğrenir. Gog dünyayı dolaşmış, yaşayabileceği hemen her şeyi yaşamış bir gezgindir, dünyanın en zengin adamlarından biri olduğu için ne istemişse gerçekleştirmiştir. Tımarhaneye kendi rızasıyla girip kafa dinlemek ister ama coşkun ruhunu dizginleyemez. Paradoksal konuşmalarındaki "hayvanca çıkışlar" bu adamı anlatıcı için oldukça dikkat çekici kılar. Yazıları da ilginçtir, bir gün doluca bir defteri anlatıcıya verir ve anlatıcıdan defteri okumasını ister. Büyük bir olaydır bu; anlatıcı okuduklarından inanılmaz ölçüde etkilenir ve kronolojik bir sıraya koyduğu parçaları yayımlatır. Gog'un fikirlerine katılmadığını ve Gog'dan nefret ettiğini söyler ama adamın barbarlığı olağanüstülüğe karışmıştır, son derece çekici bir ilkellikte deneyimledikleri dünyanın bütün gizemlerine açıktır. Bu sayede okuruz insanların söylediklerini, yaptıklarını. Bütün bunlar bir notun içinde yer alır, altta Papini'nin imzası vardır. İnanabiliriz yani her şeye, kurmacanın en eski oyunlarından biri iş başındadır. Yalanın da. İçine bir parça gerçeklik katılan yalanın inandırıcılığı nasıl tavan yaparsa işte.
Birçok bölümden oluşan metnin her bir parçasında ayrı bir delinin, dehanın veya orijinal fikirler taşıyan kişinin yaptıklarını ve düşündüklerini öğreniriz. Kişileri nasıl ele alacağımı bilemiyorum, Gog'un yolculuklarında ortaya çıkıp kaybolurlar, evine çılgın projelerle gelip kaybolurlar, her zaman söyleyeceklerini söyleyip giderler. Çılgın projeleri için Gog'dan para istedikleri olur, nüfuzundan faydalanmak isteyen olur. Çeşit çeşit. İnsanoğlu böyledir, vermezsen de isterler. Neyse ki hikâyeleri oldukça ilginç. Şahsen Gog'un yerinde olsam aynı şeyi yapardım ama kafayı yemezdim sanırım. Neyse, en ilginçlerini anlatayım. Gog'dan başlıyoruz elbet, adamımız, "Nedir şu edebiyat yahu?" diyerek klasik eserleri toplar, okur. Neyi okuduğunu biliriz, mesela "canı sıkılıp kocasını aldatan ve nihayet kendisini zehirleyen taşralı bir kadının sıkıcı hikâyesi" adres olarak gayet açıktır. Hepsi saçmalıktır, edebiyat Gog'a aradığını vermez. İkinci adam, sessizliğin musikisini icat eden. John Cage'in bu adamdan etkilendiği hayalini kurup gönül eğliyorum. Üç, Ford. İnsanların ellerindeki sanat eserlerini otomobillerle değiştirecekleri çağın pek de uzak olmadığını söylüyor.
Gandi'nin üzerinde durmak gerek. Dünya işleriyle ilgilenmeyen eski Hintlilerden olmadığını söylüyor Gandi, halk kitleleri Batı'nın özgürlük mesajını anlamadıkları için öne çıktığını, İngilizlerden daha İngiliz olabileceğini söylüyor. Sınıf farklarını kaldırma fikrini Fransız İhtilalinden aldığını da söylüyor. "Ben, vatanımın eski ruhuna, geleneklerine ihanet ettiğim için Hindistan'ın kurtarıcısı olarak göründüm." (s. 30) Evrensel ilkeleri yerele uyarlayarak kendi insanını uyandıran Gandi, onların gözünde vatana ihanet etmiş sayılabilir ama onlara özgürlüklerini vermiş durumda. Özgürlük mutlak bir özgürlük değil tabii, yine de önemli kazanımlara sahip.
Maskeler. Gog'u dinliyoruz yine. Üç Japon maskesi satın alan adamımız, insanların neden günlük yaşamlarında maske kullanmadıklarını merak eder ve maskenin tarihini çıkarır. Hawthorne'un öyküsündeki gibi maskeyle bir şeyleri gizlemeye çalışan insanların aslında dünyayı çıplak bıraktıklarını söyler. Maskeler aynalara dönüşür ve herkes maskede kendini görür, davranışlarını ona göre biçimlendirir. Tersine maske, bilinmeyenden bilinene ulaşmak. Tersine tarihçi de aynı izleği takip eder, tarihin daha iyi anlaşılması için kronolojik dizilimi tersten okumanın daha iyi olduğunu ispatlamaya çalışır. Diğer kişiler gibi onun da söylediklerinde mantıklı bir yön vardır, fikirleri düşündürücüdür ve tatbik edilebilir. Lakin tek bir yöne doğru ilerleyiş mevcuttur ve zaman algısı oluştuğundan beri değişmez bir şekilde sürer. Daima ileri. Şöyle hayal ediyorum; beyaz karelerde ölüme doğru bir koşu. Sonra negatif; siyah karelerde beyaz bir figürün koşusu. Buranın suyunu tattık, toprağına bastık, ağacına tırmandık, denizine girdik, yağmuruna tutulduk, batan güneşini izledik, sevdik, üzüldük, güldük ve ağladık. "Bu kadarı kafi," deyip sonsuza dek kaybolmaya tamam. Ama bunun devam filmini çekmeyi de istemiyor değilim, ne biçimde olursa olsun.
Babil'in gizemlerinden atomun büyüsüne, teknolojinin sihrinden kadim zamanların gizemlerine kadar hemen her şeyi anlatan onlarca insan, onlarca serüven, dehayla deliliğin arasında gezinen sayısız fikir. Papini, medeniyetin çizgilerini katranla bozuyor ve alternatif düzenlerin, yaratıların belirsiz imajlarını sunuyor. Tatavayı geçersek, hasta ruhlu bir deha.
Ek: Askerlikten Sights'a geçiyorum. Bakın, sabahın beşi. Beşparmak'ın eteklerinde, garaj nöbeti. Gün doğuyor. Bu şarkı çalıyor, çarpılmayayım diye kısık sesle dinliyorum. Üç yıl olacak ama her şey o kadar canlı ki. Sonra yeni albüm çıkardılar, bu sefer Hannah'ya gerçekten tutuldum. Mesela:
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder